Vakıf, bir malın mülkiyetini ve gelirini, Allah rızası
için belli hizmetlere tahsis etmektir.
Vakıfların altın çağı Osmanlı dönemidir. Osmanlı’nın
yükselme çağları, vakıfların da yükselme dönemidir. İmparatorluğun duraklama,
gerileme ve yıkılma dönemlerini, Türk vakıflarının zayıflaması, gerilemesi ve
yıkılışı izlemiştir.
Osmanlı Devletinde 26 binden fazla vakıf kurulduğu,
bunların büyük çoğunluğunun (%70) sosyal yardımlaşma-dayanışma, eğitim, sağlık
ve bayındırlık hizmetlerini görerek devletin yükünü azalttığı bilinmektedir.
1770lerde bile Osmanlı vakıfları, devlet bütçesinin üçte birine eşit bir
bütçeyle insanlığa karşılıksız hizmet sunmaktaydı. İmparatorluğun başhekimi
olan Ahi Ahmet Çelebi (1436–1523) çok büyük olan servetini hastane açmak ve
hekim yetiştirmek için vakfetmiştir.
“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır”
hâdis-i şerifini rehber edinen Osmanlılar, her sahada olduğu gibi, bu sahada da
muazzam ve kalıcı eserler meydana getirdiler. Vakıf yoluyla tesis edilen bu
sayısız eserler, muazzam Osmanlı ülkesini bir baştan diğer başa ağ gibi ördü.
1530–1540 seneleri arasında yapılan vakıflarla ilgili tahrirlere göre; yalnız
Anadolu eyâletinde vakıf yoluyla 45 imâret, 342 câmi, 1055 mescit, 110 medrese,
154 muallim hane, 1 kalender hane, 1 Mevlevîhâne, 2 dârülhuffâz, 75 büyük han
ve kervansaray kuruldu. Bu müesseselerde vazife yapan 121 müderris, 3756 Hatîb,
imâm ve müezzinle 3229 şeyh, şehzâde, kayyım, talebe veya mütevellînin iâşe
giderleri ve maaşları vakıf gelirlerinden karşılandı. Selçuklu ve Osmanlı’daki
vakıf medreseleri, zamanın ilmi, idari ve mali özerkliğe sahip
üniversiteleriydi. Selçuklu, Osmanlı ve diğer İslam ülkelerinde ilmin
ilerlediği dönemlerde vakıfların iyi durumda olduğu ve ilme en büyük desteği
verdiği söylenebilir.
Yine aynı tarihlerde Karaman eyaletinde vakıf yoluyla
3 imaret, 75 cami, 319 mescit, 45 medrese, 272 zaviye, 2 Dârülhadîs, 31
dârülhuffâz, 4 muallim hane, 2 dârüşşifa, 14 kervansaray, Rumeli eyaletindeyse;
10 imaret, 93 cami, 218 mescit, 35 medrese, 275 zaviye, 13 muallim hane ve 17
kervansaray tesis edildi.
Tesis edilen bu vakıflar gördükleri hizmetlere göre
değişiklik arz ederdi. Yukarıda zikredilenlerden başka, suyolları, su
kemerleri, çeşme ve sebiller, yollar, kaldırımlar, aşevleri, dul ve yetim
evleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları gibi vakıf eserleri tesis edilmiştir.
Bunlardan başka namazgâh, kütüphane, dükkân, misafirhane, kuyular, çamaşırhane,
helâ, han, hamam, bedesten, türbe, iskele, deniz feneri, ok ve güreş
meydanları, esir ve köle azat etmek, fakirlere yakacak temin etmek,
hizmetçilerin efendileri tarafından azarlanmaması için kırdıkları kâse ve
kapların yerine yenilerini almak, gazilere at yetiştirmek, ağaç dikmek, borçtan
hapse girenlerin borcunu ödemek, dağlara geçitler kurmak, öksüz kızlara çeyiz
hazırlamak, borçluların borçlarını ödemek, dul kadınlara ve muhtaçlara yardım
etmek, çocukları baharda açık havada gezdirmek, mektep çocuklarına gıdâ ve
yiyecek yardımı, fakirlerin ve kimsesizlerin cenâzesini kaldırmak, bayramlarda
çocukları ve kimsesizleri sevindirmek, kalelere, istihkâmlara veya donanmaya
yardımda bulunmak, kış aylarında kuşların beslenmesi, hasta ve garip
leyleklerin bakımı ve tedâvisi gibi pek çok maksatla çeşitli vakıflar
kurulmuştur.
Müslümanların iki mukaddes beldesi olan Mekke ve
Medine şehirlerine, İslâm dünyasının her tarafında binlerce vakıf tesis
edilmiştir. Bilhassa Osmanlı sultanlarının, devlet adamlarının ve diğer
hayırsever kimselerin meydana getirdikleri vakıflarla, her sene Osmanlı
ülkesinden buralara ulaştırılan vakıf gelirleri, bütün İslâm dünyasının şükran
hislerini kabartacak seviyeye ulaşmıştır.
Din ve ırk farkı gözetmeksizin bütün insanlığın
hizmetine tahsis edilmiş olan, insanların bedenî ve ruhî hastalıklarını tedavi
etmek gayesiyle kurulmuş vakıf hastaneler, dârüşşifalar ve tımarhaneler de
önemli vakıf müesseseleridir. Bu sağlık kuruluşlarıyla ilgili bazı vakfiyelerde
birtakım ilâçların formülleri bildirilmiş, bu formüllere göre yapılan ilâçların
hastaların tedavisinde kullanılması istenilmiştir. Sosyal hizmetler yönünden
pek önemli olan imaretlerse, seyahatin meşakkati altında yorgun düşen
yolcuların istirahatını temin ederek, din ve kültür birliğinin kurulmasını
sağlamış, açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ümitsiz kimselere bir sığınak
vazifesi görmüş, dinî ve insanî vecibeleri en iyi şekilde yerine getirmiştir.
İmaretler bünyesinde yer alan dârüşşifalar, halkın poliklinik ve hastane
hizmetlerini görmüştür. Bu hizmetler devrin en salâhiyetli tıp otoriteleri
eliyle parasız olarak yapılırdı. İmarethaneler yüzlerce yetime maaş bağlamak,
binlerce fakirin karnını doyurmak, dul kadınları himaye altına almak, yetim ve
fakir çocuklarını okutmak üzere mektepler açmak gibi hizmetlerle gerçekten Türk
hayırseverliğinin takdirle yâd edilecek birer şefkat abidesi hüviyetindeydiler.
Şehirlerarası nakliyenin sağlanması için pek çok yol,
köprü ve kalenin inşası önemli ticaret yolları üzerindeki konak yerlerinde
kervansaraylar kurulması vakıflar sayesinde gerçekleşmiştir. Sokakların
aydınlatılıp temizlenmesi ve bazı şehirlerin muhtelif yerlerinde bahçeler
açılması gibi hizmetler de vakıf yoluyla yaptırılmıştır.
Osmanlı iskân siyasetini kolaylaştıran önemli
unsurlardan biri olan ve Osmanlı Devletinin başlangıcından itibaren; ülkenin
çeşitli yerlerinde kurulan tekkeler, ahî ocakları ve bunların masrafları
vakıflar yoluyla karşılanmıştır. Ahiler, yerleştikleri yerlerde devlet
politikasının propagandasını yaptıkları gibi, gelip gidenleri misafir etmişler,
gerektiğinde harbe katılmış, halkı da bu işe teşvik etmişlerdir.
Yüzyıllar boyunca İslâm ve Türk dünyasında içtimaî
nizamın korunmasına fertler arasında yardımlaşma ve dayanışma yoluyla
karşılıklı sevgi bağının kurulmasına, başka bir ifadeyle insanlığın dünyevî ve
uhrevî saadetine hizmet eden birer sosyal kuruluş olarak önemli bir yer tutan
vakıflar, Osmanlı devlet nizamının kurulmasında ve devam etmesinde temel
faktörlerden biri olmuştur.
Osmanlılar zamanında kurulan vakıf müesseseleri iki
kısımda incelenmektedir. Birincisi; vakfedilen şeyin bizzat kendisinden
faydalanılan vakıflardır. Müessesât-ı Hayriye de denilen, camiler, medreseler,
mektepler, imaretler, zaviyeler, kütüphaneler, misafirhaneler, köprüler,
hastaneler, çeşmeler, sebiller ve kabristanlar bu kısma girer. İkincisi ise;
vakfedilen şeyin bizzat kendisinden faydalanılmayan, fakat birincilerin sürekli
ve düzenli bir şekilde işlemesini temin eden binâ, arâzi, nakit para vs. gelir
kaynaklarının teşkil ettiği vakıflardır. Bunlara “Asl-ı Vakıf denilmektedir.
Vakfedilen bu nesneler arasında bazı köylerin tamamı, her türlü ziraat işletmeleri, çiftlikler, tarlalar, üzüm bağları, bahçeler, mesken olarak kullanılan binalar, dükkânlar ve iktisâdi gaye için yapılmış başka yapılar gibi gayr-i menkuller ve hayvan derisi, gemi, nakit para gibi menkuller görülmektedir. Mülkiyeti devlete ait olan ve arazi-i mirîye adı verilen toprakların da vakıf hâline getirildiği görülmektedir; buna vakıf-ı irsâdî adı verilmektedir. Ancak vakfedilen şey bu arazilerin çıplak mülkiyeti değil, ya üzerinde çalışan kimselerin devlete ödemek zorunda oldukları vergiler veya arazinin tasarruf hakkıydı. Tahsis ve irsâd kabilinden evkaf adı da verilen bu vakıflarda esas olan, vakfedilen gelirlerin devlet bütçesinden karşılanması, gereken hizmetlere tahsis edilmesidir.
Vakfedilen bu nesneler arasında bazı köylerin tamamı, her türlü ziraat işletmeleri, çiftlikler, tarlalar, üzüm bağları, bahçeler, mesken olarak kullanılan binalar, dükkânlar ve iktisâdi gaye için yapılmış başka yapılar gibi gayr-i menkuller ve hayvan derisi, gemi, nakit para gibi menkuller görülmektedir. Mülkiyeti devlete ait olan ve arazi-i mirîye adı verilen toprakların da vakıf hâline getirildiği görülmektedir; buna vakıf-ı irsâdî adı verilmektedir. Ancak vakfedilen şey bu arazilerin çıplak mülkiyeti değil, ya üzerinde çalışan kimselerin devlete ödemek zorunda oldukları vergiler veya arazinin tasarruf hakkıydı. Tahsis ve irsâd kabilinden evkaf adı da verilen bu vakıflarda esas olan, vakfedilen gelirlerin devlet bütçesinden karşılanması, gereken hizmetlere tahsis edilmesidir.
Osmanlılardaki toprak vakıfları da üç kısma
ayrılmıştır
Birincisi; sahiplerinin mülkü olan öşürlü ve haraçlı
toprakların vakfedilmesiyle meydana gelen toprak vakıflarıdır. Bunlar,
mülkiyeti devlet tarafından satılmış veya imar ve ihya maksadıyla kolonizatör
Türk dervişlerine ve zaviye sahiplerine mülk olarak terk edilen boş toprakların
vakıf hâline getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu toprakları vakıf sahiplerinin
kendileri veya adamları işlemektedir. Kiraya verildiği takdirde vakıf idarecisi
toprağı işleyen köylülerden sadece toprak kirası isteyebilmekte bunun dışında
onlar üzerinde idarî ve inzibatî salâhiyetleri ve resmî sıfatları
bulunmamaktadır.
İkincisi; malikâne-divanî sistemine bağlı toprakların
vakfedilmesi hâlinde, vakfedilen şey, topraktan ve toprak üzerinde yaşayan
köylülerden alınan her türlü vergiler olmayıp, sadece toprağın kuru bir
mülkiyet hakkıdır. Bu mülkiyet hakkına malikâne hissesi denilmekte olup,
umumiyetle mahsulün beşte biri, yedide biri veya onda biri olarak kabul
edilmektedir. Vakfedilen bu haktır.
Üçüncü kısmı ise; bilcümle hukuk-ı şer’iyye ve rüsum-ı
örf ‘iyesiyle ve serbestiyât üzere vakfedilen topraklardır.
Burada söz konusu edilen vakıflardan birinci ve
ikincisi Vakf-ı Sahih, üçüncüsü ise Vakf-ı İrsâdî’dir.
Osmanlılarda, önceleri padişah ve Haremeyn vakıfları
için teşkilâtlı nezaretler kurulmuş, 1839’da kurulan ve taşrada
teşkilâtlandırılan Evkaf-ı Hümayun Nezareti, imparatorluktaki bütün vakıfları
merkezî bir idâreye kavuşturmuştur.
Vakıflar yerine getirdikleri kamu hizmeti
niteliğindeki hizmetlerin finansmanını vakfedilen malların gelirlerinden
sağladıkları gibi, vakıf arazilerinin reayasından gerekli vergileri toplama
hakkı da kendilerine aitti. Ayrıca vakıflara tanınan bazı vergi muafiyetleri de
bir tür gelir sayılabilir. Osmanlı’da vakıfların sundukları başlıca hizmetler
arasında sağlık ve sosyal yardım hizmetleri, eğitim ve öğretim hizmetleri,
kültürel ve sportif hizmetler, bayındırlık ve altyapı hizmetleri sayılabilir.
Osmanlı vakıfları günümüzde belediye ve bayındırlık
hizmetleri denilen konuların önemli bir bölümünü üstlenmiştir. Camiler,
mescitler, medreseler, imaretler, hamamlar, çeşmeler, köprüler, hanlar,
kervansaraylar ve darüşşifaların hemen tümü vakıf eserleridir.
Vakıf binaları, geleneksel kent düzeninin en
fonksiyonel yapılarını meydana getirmekteydi. Çevre ile belirli bir uyum içinde
bütünleşen bu yapılar, kent mekânlarının ve işlevlerinin belirlenmesi ve
düzenlenmesinde hayati öneme haizdiler. Fethedilen şehirlerin bir Türk kenti
haline getirilmesinde, vakıf kurumlarının büyük hizmeti olmuştur.
Türk vakıfları, hemen hemen bütün sosyal yardım
işlerini kapsamış, sahip bulunduğu özellikler, belediye kuruluşu gibi
değerlendirilmesine yol açmıştır. İster çocukları güvence altına almak, isterse
muhtemel bir müsadere’den kurtulmanın hukuki yolu olsun vakıf kurarak bir takım
kentsel hizmetler görülmüştür).