Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

25 Şubat 2017 Cumartesi

OSMANLI VAKIFLARI


 Vakıf, bir malın mülkiyetini ve gelirini, Allah rızası için belli hizmetlere tahsis etmektir.


Vakıfların altın çağı Osmanlı dönemidir. Osmanlı’nın yükselme çağları, vakıfların da yükselme dönemidir. İmparatorluğun duraklama, gerileme ve yıkılma dönemlerini, Türk vakıflarının zayıflaması, gerilemesi ve yıkılışı izlemiştir.


Osmanlı Devletinde 26 binden fazla vakıf kurulduğu, bunların büyük çoğunluğunun (%70) sosyal yardımlaşma-dayanışma, eğitim, sağlık ve bayındırlık hizmetlerini görerek devletin yükünü azalttığı bilinmektedir. 1770lerde bile Osmanlı vakıfları, devlet bütçesinin üçte birine eşit bir bütçeyle insanlığa karşılıksız hizmet sunmaktaydı. İmparatorluğun başhekimi olan Ahi Ahmet Çelebi (1436–1523) çok büyük olan servetini hastane açmak ve hekim yetiştirmek için vakfetmiştir.

“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır” hâdis-i şerifini rehber edinen Osmanlılar, her sahada olduğu gibi, bu sahada da muazzam ve kalıcı eserler meydana getirdiler. Vakıf yoluyla tesis edilen bu sayısız eserler, muazzam Osmanlı ülkesini bir baştan diğer başa ağ gibi ördü. 1530–1540 seneleri arasında yapılan vakıflarla ilgili tahrirlere göre; yalnız Anadolu eyâletinde vakıf yoluyla 45 imâret, 342 câmi, 1055 mescit, 110 medrese, 154 muallim hane, 1 kalender hane, 1 Mevlevîhâne, 2 dârülhuffâz, 75 büyük han ve kervansaray kuruldu. Bu müesseselerde vazife yapan 121 müderris, 3756 Hatîb, imâm ve müezzinle 3229 şeyh, şehzâde, kayyım, talebe veya mütevellînin iâşe giderleri ve maaşları vakıf gelirlerinden karşılandı. Selçuklu ve Osmanlı’daki vakıf medreseleri, zamanın ilmi, idari ve mali özerkliğe sahip üniversiteleriydi. Selçuklu, Osmanlı ve diğer İslam ülkelerinde ilmin ilerlediği dönemlerde vakıfların iyi durumda olduğu ve ilme en büyük desteği verdiği söylenebilir.

Yine aynı tarihlerde Karaman eyaletinde vakıf yoluyla 3 imaret, 75 cami, 319 mescit, 45 medrese, 272 zaviye, 2 Dârülhadîs, 31 dârülhuffâz, 4 muallim hane, 2 dârüşşifa, 14 kervansaray, Rumeli eyaletindeyse; 10 imaret, 93 cami, 218 mescit, 35 medrese, 275 zaviye, 13 muallim hane ve 17 kervansaray tesis edildi.
Tesis edilen bu vakıflar gördükleri hizmetlere göre değişiklik arz ederdi. Yukarıda zikredilenlerden başka, suyolları, su kemerleri, çeşme ve sebiller, yollar, kaldırımlar, aşevleri, dul ve yetim evleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları gibi vakıf eserleri tesis edilmiştir. Bunlardan başka namazgâh, kütüphane, dükkân, misafirhane, kuyular, çamaşırhane, helâ, han, hamam, bedesten, türbe, iskele, deniz feneri, ok ve güreş meydanları, esir ve köle azat etmek, fakirlere yakacak temin etmek, hizmetçilerin efendileri tarafından azarlanmaması için kırdıkları kâse ve kapların yerine yenilerini almak, gazilere at yetiştirmek, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, dağlara geçitler kurmak, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, borçluların borçlarını ödemek, dul kadınlara ve muhtaçlara yardım etmek, çocukları baharda açık havada gezdirmek, mektep çocuklarına gıdâ ve yiyecek yardımı, fakirlerin ve kimsesizlerin cenâzesini kaldırmak, bayramlarda çocukları ve kimsesizleri sevindirmek, kalelere, istihkâmlara veya donanmaya yardımda bulunmak, kış aylarında kuşların beslenmesi, hasta ve garip leyleklerin bakımı ve tedâvisi gibi pek çok maksatla çeşitli vakıflar kurulmuştur.

Müslümanların iki mukaddes beldesi olan Mekke ve Medine şehirlerine, İslâm dünyasının her tarafında binlerce vakıf tesis edilmiştir. Bilhassa Osmanlı sultanlarının, devlet adamlarının ve diğer hayırsever kimselerin meydana getirdikleri vakıflarla, her sene Osmanlı ülkesinden buralara ulaştırılan vakıf gelirleri, bütün İslâm dünyasının şükran hislerini kabartacak seviyeye ulaşmıştır.

Din ve ırk farkı gözetmeksizin bütün insanlığın hizmetine tahsis edilmiş olan, insanların bedenî ve ruhî hastalıklarını tedavi etmek gayesiyle kurulmuş vakıf hastaneler, dârüşşifalar ve tımarhaneler de önemli vakıf müesseseleridir. Bu sağlık kuruluşlarıyla ilgili bazı vakfiyelerde birtakım ilâçların formülleri bildirilmiş, bu formüllere göre yapılan ilâçların hastaların tedavisinde kullanılması istenilmiştir. Sosyal hizmetler yönünden pek önemli olan imaretlerse, seyahatin meşakkati altında yorgun düşen yolcuların istirahatını temin ederek, din ve kültür birliğinin kurulmasını sağlamış, açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ümitsiz kimselere bir sığınak vazifesi görmüş, dinî ve insanî vecibeleri en iyi şekilde yerine getirmiştir. İmaretler bünyesinde yer alan dârüşşifalar, halkın poliklinik ve hastane hizmetlerini görmüştür. Bu hizmetler devrin en salâhiyetli tıp otoriteleri eliyle parasız olarak yapılırdı. İmarethaneler yüzlerce yetime maaş bağlamak, binlerce fakirin karnını doyurmak, dul kadınları himaye altına almak, yetim ve fakir çocuklarını okutmak üzere mektepler açmak gibi hizmetlerle gerçekten Türk hayırseverliğinin takdirle yâd edilecek birer şefkat abidesi hüviyetindeydiler.

Şehirlerarası nakliyenin sağlanması için pek çok yol, köprü ve kalenin inşası önemli ticaret yolları üzerindeki konak yerlerinde kervansaraylar kurulması vakıflar sayesinde gerçekleşmiştir. Sokakların aydınlatılıp temizlenmesi ve bazı şehirlerin muhtelif yerlerinde bahçeler açılması gibi hizmetler de vakıf yoluyla yaptırılmıştır.

Osmanlı iskân siyasetini kolaylaştıran önemli unsurlardan biri olan ve Osmanlı Devletinin başlangıcından itibaren; ülkenin çeşitli yerlerinde kurulan tekkeler, ahî ocakları ve bunların masrafları vakıflar yoluyla karşılanmıştır. Ahiler, yerleştikleri yerlerde devlet politikasının propagandasını yaptıkları gibi, gelip gidenleri misafir etmişler, gerektiğinde harbe katılmış, halkı da bu işe teşvik etmişlerdir.

Yüzyıllar boyunca İslâm ve Türk dünyasında içtimaî nizamın korunmasına fertler arasında yardımlaşma ve dayanışma yoluyla karşılıklı sevgi bağının kurulmasına, başka bir ifadeyle insanlığın dünyevî ve uhrevî saadetine hizmet eden birer sosyal kuruluş olarak önemli bir yer tutan vakıflar, Osmanlı devlet nizamının kurulmasında ve devam etmesinde temel faktörlerden biri olmuştur.

Osmanlılar zamanında kurulan vakıf müesseseleri iki kısımda incelenmektedir. Birincisi; vakfedilen şeyin bizzat kendisinden faydalanılan vakıflardır. Müessesât-ı Hayriye de denilen, camiler, medreseler, mektepler, imaretler, zaviyeler, kütüphaneler, misafirhaneler, köprüler, hastaneler, çeşmeler, sebiller ve kabristanlar bu kısma girer. İkincisi ise; vakfedilen şeyin bizzat kendisinden faydalanılmayan, fakat birincilerin sürekli ve düzenli bir şekilde işlemesini temin eden binâ, arâzi, nakit para vs. gelir kaynaklarının teşkil ettiği vakıflardır. Bunlara “Asl-ı Vakıf denilmektedir. 

Vakfedilen bu nesneler arasında bazı köylerin tamamı, her türlü ziraat işletmeleri, çiftlikler, tarlalar, üzüm bağları, bahçeler, mesken olarak kullanılan binalar, dükkânlar ve iktisâdi gaye için yapılmış başka yapılar gibi gayr-i menkuller ve hayvan derisi, gemi, nakit para gibi menkuller görülmektedir. Mülkiyeti devlete ait olan ve arazi-i mirîye adı verilen toprakların da vakıf hâline getirildiği görülmektedir; buna vakıf-ı irsâdî adı verilmektedir. Ancak vakfedilen şey bu arazilerin çıplak mülkiyeti değil, ya üzerinde çalışan kimselerin devlete ödemek zorunda oldukları vergiler veya arazinin tasarruf hakkıydı. Tahsis ve irsâd kabilinden evkaf adı da verilen bu vakıflarda esas olan, vakfedilen gelirlerin devlet bütçesinden karşılanması, gereken hizmetlere tahsis edilmesidir.

Osmanlılardaki toprak vakıfları da üç kısma ayrılmıştır

Birincisi; sahiplerinin mülkü olan öşürlü ve haraçlı toprakların vakfedilmesiyle meydana gelen toprak vakıflarıdır. Bunlar, mülkiyeti devlet tarafından satılmış veya imar ve ihya maksadıyla kolonizatör Türk dervişlerine ve zaviye sahiplerine mülk olarak terk edilen boş toprakların vakıf hâline getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu toprakları vakıf sahiplerinin kendileri veya adamları işlemektedir. Kiraya verildiği takdirde vakıf idarecisi toprağı işleyen köylülerden sadece toprak kirası isteyebilmekte bunun dışında onlar üzerinde idarî ve inzibatî salâhiyetleri ve resmî sıfatları bulunmamaktadır.

İkincisi; malikâne-divanî sistemine bağlı toprakların vakfedilmesi hâlinde, vakfedilen şey, topraktan ve toprak üzerinde yaşayan köylülerden alınan her türlü vergiler olmayıp, sadece toprağın kuru bir mülkiyet hakkıdır. Bu mülkiyet hakkına malikâne hissesi denilmekte olup, umumiyetle mahsulün beşte biri, yedide biri veya onda biri olarak kabul edilmektedir. Vakfedilen bu haktır.

Üçüncü kısmı ise; bilcümle hukuk-ı şer’iyye ve rüsum-ı örf ‘iyesiyle ve serbestiyât üzere vakfedilen topraklardır.
Burada söz konusu edilen vakıflardan birinci ve ikincisi Vakf-ı Sahih, üçüncüsü ise Vakf-ı İrsâdî’dir.

Osmanlılarda, önceleri padişah ve Haremeyn vakıfları için teşkilâtlı nezaretler kurulmuş, 1839’da kurulan ve taşrada teşkilâtlandırılan Evkaf-ı Hümayun Nezareti, imparatorluktaki bütün vakıfları merkezî bir idâreye kavuşturmuştur.

Vakıflar yerine getirdikleri kamu hizmeti niteliğindeki hizmetlerin finansmanını vakfedilen malların gelirlerinden sağladıkları gibi, vakıf arazilerinin reayasından gerekli vergileri toplama hakkı da kendilerine aitti. Ayrıca vakıflara tanınan bazı vergi muafiyetleri de bir tür gelir sayılabilir. Osmanlı’da vakıfların sundukları başlıca hizmetler arasında sağlık ve sosyal yardım hizmetleri, eğitim ve öğretim hizmetleri, kültürel ve sportif hizmetler, bayındırlık ve altyapı hizmetleri sayılabilir.

Osmanlı vakıfları günümüzde belediye ve bayındırlık hizmetleri denilen konuların önemli bir bölümünü üstlenmiştir. Camiler, mescitler, medreseler, imaretler, hamamlar, çeşmeler, köprüler, hanlar, kervansaraylar ve darüşşifaların hemen tümü vakıf eserleridir.

Vakıf binaları, geleneksel kent düzeninin en fonksiyonel yapılarını meydana getirmekteydi. Çevre ile belirli bir uyum içinde bütünleşen bu yapılar, kent mekânlarının ve işlevlerinin belirlenmesi ve düzenlenmesinde hayati öneme haizdiler. Fethedilen şehirlerin bir Türk kenti haline getirilmesinde, vakıf kurumlarının büyük hizmeti olmuştur.

Türk vakıfları, hemen hemen bütün sosyal yardım işlerini kapsamış, sahip bulunduğu özellikler, belediye kuruluşu gibi değerlendirilmesine yol açmıştır. İster çocukları güvence altına almak, isterse muhtemel bir müsadere’den kurtulmanın hukuki yolu olsun vakıf kurarak bir takım kentsel hizmetler görülmüştür).

18 Şubat 2017 Cumartesi

NAMAZLA ALAKALI FIKHİ SUALLER VE YANITLARI

SUAL 1:Tenin rengini gösteren kıyafetlerle namaz kılınabilir mi?

Cildin kırmızılığını veya beyazlığını belli edecek derecede ince olan elbiselerle setr-i avret emri yerine getirilmiş olmaz. Bu tür kıyafetlerle namaz kılındığı takdirde, namazın farzı yerine getirilmediği için ibadet kabul olmaz. 

11 Şubat 2017 Cumartesi

ALLAH’IN ÇİFTLERE DÜNYA EMANETİ AHİRET SAADETİ “ÇOCUKLAR”

MUHTEREM KARDEŞLERİM

YÜCE ALLAH KURANI KERİMDE ÇOCUKLARIN DÜNYA HAYATININ SÜSÜ OLDUĞUNU BİZLERE ŞU AYETİ KERİME İLE HABER VERİYOR

 El mâlu vel benûne zînetul hayâtid dunyâ, vel bâkıyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun emelâ”

Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür kalıcı olan salih ameller ise rabbinin katında sevap olarak daha hayırlı beklenti bakımından daha hayırlıdır

4 Şubat 2017 Cumartesi

DÜNYA HAYATLARINI MAMUR ETMEK İÇİN UĞRAŞTIĞIMIZ YAVRULARIMIZIN AHİRET HAYATLARI İÇİN NELER YAPIYORUZ?

MUHTEREM KARDEŞLERİM MALUMUNUZDUR Kİ YAVRULARIMIZ BİR TAKIM İMTİHANLARA HAZIRLIK İÇERİSİNDE UĞRAŞIYORLAR YÜCE MEVLAMIZ HEPSİNİ MUVAFFAK EYLESİN

TABİİ YAVRULARIMIZIN DÜNYA HAYATINI KURTARMAK İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR ACABA AHİRET HAYATLARINI DA KURTARMAK İÇİN MAMUR ETMEK İÇİN YAPILIYOR MU DİYE SUAL SORMAK LAZIM TABİİ Kİ DE HAYIR

Görüntüleme Sayısı