Sevgili Dostlar Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ancak elli beş yaşlarından sonra birden fazla hanımla evlenmiştir. O’nun her bir evliliğinin pek çok sebep ve hikmeti vardır. Cenâb-ı Hakk’ın Ahzab suresinin 21.ayetinde buyurduğu üzere
لَقَدْ
كَانَ لَكُمْ فِى رَسُولِ اللهِ اُسْوَةٌ
حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللهَ
وَالْيَوْمَ اْلآخِرَ وَذَكَرَ اللهَ
كَثِيرًا
“And
olsun ki, Rasûlullâh’ta sizin için; Allâh’a ve âhiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için, bir üsve-i
hasene (en
güzel örnek)
vardır.”
insanlığa model şahsiyet olarak takdîm ettiği bir insan
hakkında, sû-i zanda bulunmak ve hattâ iftirâ etmek, ancak dînî
hakîkatlerden gâfil olmanın ve câhillikten öte bir kötü niyet
beslemenin alâmetidir.
Zîrâ
Rabbimiz, bize Sevgili Peygamberimiz’i her hususta örnek
kılmıştır. Bunların en başta geleni ve en önemlisi âile
hayâtıdır. Biz burada Peygamberimiz’in evlilik hayâtının
bütün safhalarını ve diğer bütün annelerimizi anlatacak
değiliz. Bu, bizim sınırlarımızı aşacağı gibi, satırlarımız
da bunun için kifâyet etmeyecektir. Ancak bu evliliklerin belli
başlı vasıflarını sayacak olursak, herhâlde yeterli ve doğru
bir kanaate ulaşabiliriz.
İnsanda
nefsânî arzularının en canlı olduğu dönem, şüphesiz ki
gençlik dönemidir. Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-
Efendimiz’in gençlik devresi gözden geçirildiğinde, O’nun
hakkında söylenebilecek yegâne söz; O’nun büyük bir hayâ,
iffet ve nâmus timsâli olduğudur. Bu, Mekkelilerin O’na vermiş
olduğu“el-Emîn”isminden
de kolayca anlaşılabilir. Yine müşrikler, Peygamber olduğunu
îlân ettiği andan vefâtına kadar, hiçbir zaman Allâh Resûlü
hakkında bu yönde çirkin bir iftirâda bulunmamışlardır.
Peygamber
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke devri boyunca iki
defâ evlenmiştir. Hazret-i Hatîce vâlidemizle vukû bulan
evliliği esnâsında Peygamberimiz 25 yaşında, Hazret-i Hatîce
annemiz ise 40 yaşında, dul ve çocuklu bir hanımdı. Hatîce
vâlidemizin vefâtına kadar, tam 25 yıl süren bu evlilik hayâtı
boyunca, Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- başka bir
kadınla evlenmedi. Hâlbuki o zamanki örf ve gelenekler başka
kadınlarla evlenmesine de müsâitti.
Ancak
Hatîce annemizin vefâtından sonra yine yaşlı ve dul bir kadın
olan Hazret-i
Sevde ile
evlendi. Hazret-i Sevde’nin kocası, Habeşistan hicretinden sonra
orada vefât etmiş, Hazret-i Sevde yalnız başına ve himâyesiz
kalmıştı. Akrabâları da, müslüman olduğu için ona baskı
yapıyorlardı. Peygamber Efendimiz, yalnız kalan bu muhtereme
hanımı himâye ve taltîf etmek gâyesiyle kendisiyle evlenmiştir.
Bu evlilik nübüvvetin onuncu senesinde vukû bulmuştur. Hazret-i
Hatîce ve Sevde -radıyallâhu anhümâ- vâlidelerimiz hariç diğer
bütün annelerimizin Allah Resûlü ile evlilikleri hep Medîne
döneminde tahakkuk etmiştir.
Medîne’ye
hicretle yepyeni bir dönem başlamaktaydı. O -sallâllâhu aleyhi
ve sellem- bir Peygamber olmanın yanı sıra bir kumandan ve yeni
kurulan devletin başkanı idi. Çağlar boyu her türlü insana
mesajını en güzel şekilde ulaştırması gereken bir eğitimciydi.
Bütün bu vasıfların evliliklerine de yansıdığı, çok rahat
bir şekilde fark edilir. O’nun evlilikleri dînî, ictimâî,
iktisâdî ve ahlâkî birçok sebep ve hikmete dayanmaktaydı.
Peygamber
Efendimizʼin evlendiği hanımlar arasında, yalnız Hazret-i
Âişe-radıyallâhu anhâ- genç ve bâkire idi. Bu evlilik
de hicrî birinci senede Medîneʼde vukû bulmuştur. Yaşı oldukça
küçük olmasına rağmen, çok zeki ve anlayışlı olan Âişe
vâlidemiz sâyesinde, hanımlara âit fıkhî kâideler öğrenilmiş,
Peygamberimiz’in vefâtından yaklaşık elli-altmış yıl sonraya
kadar bu fıkhî meseleler birinci ağızdan ashâb-ı kirâma,
onların hanım ve kızlarına, hattâ torunlarına ulaştırılmıştır.
Sallâllâhu
aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Dininizin
üçte birini Âişe’nin evinden öğrenin!”
(Deylemî, II, 165/2828) buyurmak sûretiyle bu hakîkate işâret
etmiştir. Nitekim Peygamberimiz’den en çok hadîs rivâyet eden
(Müksirûn) yedi şahıstan biri olan Hazret-i Âişe, 2210 hadîs
rivâyet etmiştir. Bunlardan 194’ü hem Buhârî, hem de Müslim
tarafından birlikte (müttefekun aleyh olarak) nakledilmiştir.
Hakîkaten,
Hazret-i Âişe vâlidemiz, Kur’ân-ı Kerîm’i, helâlleri,
haramları, fıkhı, tıbbı, şiiri, Arap hikâyelerini, neseb
ilmini çok iyi bilirdi. Ashâb-ı kirâm hangi konuda ihtilâfa
düşse hemen ona mürâcaat ederdi. Hattâ ashâbın ileri gelenleri
dahî çözemedikleri meselelerde ona danışırlardı.
Nitekim
Ebû Mûsâ -radıyallâhu anh-:
“Rivâyet
edilen herhangi bir hadîste bir müşkilât görürsek onu Âişe’ye
sorardık. Mutlakâ onda bunun bir açıklamasını bulurduk.”
demektedir. (Tirmizî, Menâkıb, 62)
Ayrıca
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hazret-i Âişe
-radıyallâhu anhâ- vâlidemizle olan bu izdivâcı sâyesinde,
dostluğu çok eskilere dayanan Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu
anh- ile bir de akrabâlık bağı tesis ederek yakınlığını
perçinlemiştir.
Aynı
minvâl üzere, Peygamber Efendimiz, Hazret-i Ömer’in
kızı Hazret-i
Hafsa-radıyallâhu
anhâ- ile hicrî üçüncü senede vukû bulan evliliğinde de bu
akrabâlık bağını gözetmiştir. Hazret-i Ömer -radıyallâhu
anh-, kocası Bedir’de yaralanıp sonra da şehîd olan kızı
Hafsa’yı, sırasıyla Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Osman’la
nikâhlamak istemiş, fakat onların bu teklifi karşılıksız
bırakmaları üzerine mahzûn olmuştu. Nihâyet hicretin üçüncü
senesinde Peygamber Efendimiz, Hazret-i Hafsa’yla evlendi. Ve bu
evlilik, eski dostların arasını da düzeltmiş oldu.
PEYGAMBERİMİZ’İN
HZ. ZEYNEP’LE (R.A.) EVLENMESİNİN HİKMETLERİ
Peygamber
Efendimiz’in hicrî beşinci senede vukû bulan Hazret-i
Zeyneb -radıyallâhu
anhâ- ile izdivâcı ise en çok tartışılan, fakat pek çok
hikmetleri bulunan bir evliliktir. Zîrâ Peygamber Efendimiz,
halasının kızı olan Zeyneb’i, -onun çok fazla gönlü
olmamasına rağmen- âzatlı kölesi ve evlâtlığı Zeyd ile
evlendirmiş ve böylece “zengin-fakir, asîl-köle” ayrımına
son verdiğini, insanların bir tarağın dişleri gibi eşit
olduğunu, en yakınları vâsıtasıyla îlân etmiştir. Daha sonra
bu evlilik, Zeyneb vâlidemizin ve akrabâlarının ısrarlı
muhâlefetleriyle dayanılmaz hâle gelmiştir.
Kocası Zeyd
-radıyallâhu anh-’ın Allâh Rasûlü’ne yaptığı boşanma
mürâcaatları da sonuçsuz kalmıştır. Ancak Zeyd -radıyallâhu
anh- bu hâle dayanamayarak, sonunda Zeyneb -radıyallâhu anhâ-’yı
boşamıştır.
Müteâkip
günlerde nâzil olan âyetlerle, halasının
kızı Zeyneb’le Peygamber Efendimiz’in evlenmesi, Allâh
tarafından emredilmiştir. Böylece Peygamberimiz câhiliye
devrinin, “evlâtlığın eski hanımı ile evlenme yasağı”nı
bu tatbîkâtıyla ortadan kaldırmış ve “öz evlât” ile
“evlâtlık”ın birbirinden farklı olduğunu ortaya koymuştur.
Bu
hâdise hakkında, “Hazret-i Peygamber, Zeyneb’in güzelliğine
hayran kalıp da onunla evlenmiştir.” şeklinde ileri geri ve
cür’etkâr bir tavırla konuşanlar, şu hususları görmezden
gelmektedirler:
Zeyneb,
Peygamber Efendimiz’in halasının kızıdır. Çocukluğundan beri
onu defâlarca görmüştür. Peygamber Efendimiz, Zeyd ile
evlendirmeden önce evlilik teklif etse, Zeyneb vâlidemiz bunu seve
seve kabûl ederdi ve evlenmesine de herhangi bir mânî yoktu.
Fakat
Varlık Nûru, onu bizzat kendisi başka birisiyle evlendirmiş ve
Zeyd’in boşanma taleplerini de defâlarca reddetmiştir.
Kısacası,
bütün bu hâdiseler olacaktı ki, İslâm hukûkunun bâzı
kâideleri Peygamber’in -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayâtındaki
tatbîkâtıyla teessüs etsin ve bunlara dâir şer’î bir mesned
meydana gelsin.
Hayber’deki
Yahûdî liderinin kızı Safiyye vâlidemiz
ile evliliği ise yahûdîlerle mevcut münâsebetleri -bir sıhriyet
tesis etmek sûretiyle- düzeltmek içindir. Hicrî yedinci senede
vukû bulan bu evlilik de siyâsî bir gâyeye matûftur. (İbn-i
Hacer, el-İsâbe, 4, 347)
Yine
bir kabîle reisinin kızı olan Cüveyriye
-radıyallâhu
anhâ- ile izdivâcı da binlerce harp esîrinin aynı anda hürriyete
kavuşmasına ve bu vesîleyle hidâyetlerine sebeb olmuştur. (Ebû
Dâvûd, Itk, 2)
Allâh
Resûlü’nün Ebû Süfyân’ın kızı Ümmü
Habîbe ile
evliliğinde ise, bu cefâkâr mü’minenin taltîf edilmesi söz
konusudur. Zîrâ Ümmü Habîbe -radıyallâhu anhâ-, kocası
Habeşistan’da irtidâd ettiği ve kendisi çok zor şartlar
altında kaldığı hâlde, dînini müdâfaa etmiş ve o sırada
Mekke’nin lideri olan babası Ebû Süfyân’a, îman hassâsiyeti
ve vakârından dolayı mürâcaat etmemişti.
Peygamber
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisiyle evlenerek, onu
himâyesiz bir hâlde ortada kalmaktan kurtarmıştı. Aynı zamanda
bu evlilik sebebiyle, Mekke müşrikleriyle müslümanlar arasındaki
düşmanlık da azalmıştı. (el-Mümtehıne, 7; Vâhıdî, s. 443)
PEYGAMBER
ZEVCESİ
Allâh
Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şehevî arzuları için
evlenmiş olsaydı, Medîne’de Muhâcirler ile Ensâr’ın
yetişmiş ve çok güzel kızları vardı. Herhangi bir Müslüman,
kızını Hazret-i Peygamber’e vermeyi büyük bir şeref sayar,
kızlar da “Peygamber zevcesi” ve “mü’minlerin annesi”
olmaya can atarlardı. Fakat Resûl-i Ekrem Efendimiz bu yola hiç
mürâcaat etmemiştir.
İşte
bütün bu ve benzeri birçok dînî, ahlâkî, ictimâî ve siyasî
sebeplerle ve bilhassa İslâm hukûkunda kadınları ilgilendiren
hususlarda kâfî derecede bilgili, tecrübeli, yetişmiş insana
olan ihtiyaç sebebiyle, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve
sellem-, Cenâb-ı Hakk’ın izni ve emriyle birden çok hanımla
evlenmiştir.
Zîrâ
bâzı fıkhî meselelerde yalnız bir kadının kanaati kifâyet
etmeyebilirdi. Bütün iklim, zaman ve mekânları içine alacak olan
İslâm’ın, kadın ve âile ile alâkalı hukuk anlayışı bir
kişiden tam mânâsıyla bize kadar intikâl edemeyebilirdi. Üstelik
o hanımın, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den
önce vefât etmeyeceği husûsunda da kimse teminat veremezdi. Bu
ise, İslâm’da kadın hukûkunun tam mânâsıyla teşekkül
edememiş olması mânâsına gelirdi.
Pek
çok mesele vardır ki, hanımlar bunu erkeklere sormaktan utanıp
hayâ ederler. Fakat bir hanım, aynı meseleyi bir başka hanıma
rahatlıkla açabilir. Bu sebeple İslâm cemiyetinin her zaman,
yetişmiş, bilgili, müslüman hanımlara ihtiyâcı vardır. Acabâ
bu hususlarda, Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- ile birlikte
yaşamış, meseleleri bizzat O’ndan öğrenmiş ve O’nun
iltifatkâr nazarlarına muhâtab olmuş zevcelerinden daha bilgili
bir kadın düşünülebilir mi?
Bütün
bunların ötesinde, onların tamâmı, yaşadıkları zühd ve takvâ
hayatlarıyla da bizlere ve âile efrâdımıza en güzel bir örnek
olmuşlardır.
“Resûlullâh’ın
-sallâllâhu aleyhi ve sellem- çok evliliği, şimdiki insanlar
için bir örnek teşkil eder mi?” şeklinde bir suâl vârid
olursa, buna şöyle cevap verilebilir:
Peygamber
Efendimiz’in kendi şahsıyla alâkalı bâzı davranışları,
ümmetine emsâl değildir. Çünkü O, bir dînin ilk mümessili,
kurucusu, tatbîk edeni ve Allâh’ın elçisi olarak çok daha
farklı bir mevkideydi.
Bu yüzden diğer insanlardan farklı bir
sûrette sâdece kendisine mahsus olarak her gece teheccüde kalkması
farz kılınmış, birkaç gün iftar etmeden oruç tutmasına
(savm-ı visâl) müsâade edilmiş, O ve âilesinin zekât kabûl
etmesi yasaklanmıştır. Tamâmen dînî, ictimâî ve siyâsî
sebeplerle yapmış olduğu, aynı anda dörtten fazla evlilikler de
İslâm âlimlerinin ittifakla kabûl ettiklerine göre, ümmetine
örnek teşkil etmez.
“Teaddüd-i
zevcât”ın dînimiz açısından hükmüne gelince:
Evvelâ
şunu ifâde etmek gerekir ki, çok evliliği İslâm başlatmamış,
bu hususta mevcut olan bir düzeni, belli sınırlamalara tâbî
tutarak ıslâh etmiştir. İslâm’dan evvel, evlilikte bir sayı
tahdîdi yoktu. İslâm bunu temel kâide olarak “dört”le tahdîd
etmiştir. Hanımlar arasında adâletin sağlanamayacağından
korkulduğunda, “bir” hanımla evlenmenin daha iyi olduğunu
bildirmiştir.
İkincisi,
dört kadınla evlenmek, bütün mü’minler için bir “emir” değil,
bâzı durumlarda tanınmış bir“izin”dir.Bu,
savaş, hastalık, sakatlık, uzun ayrılıklar, himâye vb. birçok
sebep netîcesinde âilelerin parçalanmaması, kadınların sâhipsiz
ve hâmîsiz kalmaması için tatbîk edilmektedir.
Meselâ çocuk
doğurmayan veya fizikî-biyolojik durumu müsâit olmayan bir
kadınla evlenmiş olan bir kişi, o kadını boşamaksızın ikinci
bir kadın daha alabilir. Böyle zarûretler devâm ettiği takdirde,
âileler çoğaltılmakla berâber bu sayı da “dört” ile
sınırlandırılmıştır. Böylece bir âilenin yıkılmasından
doğacak maddî-mânevî zararlar asgarîye indirilmiştir.
Gerçekten,
harp görmüş bir memlekette birden fazla evliliği teşvîk, azalan
nüfûsun telâfîsi ve fuhşun önlenmesi için bir zarûret hâline
gelebilir. Bunun misâlleri geçmişte görüldüğü gibi gelecekte
de ortaya çıkabilir.
İnsanlığın saâdet ve selâmetine medâr
olacak esasları muhtevî bulunan İslâm’da, bu şekilde ârızî
sebeplerin zuhûru hâlinde ârızî hükümlerin tatbîk imkânı,
“ruhsat”lar yoluyla açılmış olmaktadır. Hayâtı rahatlatan
ve tabiî seyrinde devâmını sağlayan bu kâide, sâdece evlilik
için değil, her sahada geçerlidir.
İşte
bu keyfiyet, İslâm’ın her zaman ve mekân için hayâtî
zarûretleri karşılayabilecek bir vasıfta olduğunu
göstermektedir.
Birden
fazla (dörde kadar) evlenen erkeklere de eşleri arasında“adâleti
temin etme” vazîfesi
yüklenmiştir. Aksi hâlde Allâh’ın azâbıyla îkaz
edilmişlerdir.
Nitekim
âyet-i kerîmede “Eğer,
velîsi olduğunuz mal sâhibi yetim kızlarla evlenmekle onlara
haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil, hoşunuza giden
başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz; şâyet
aralarında adâletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane ile veya
elinizin altındakiyle (sâhip
olduğunuz câriye ile)yetinin.
Adâletten ayrılmamak için bu daha elverişlidir.” (Nisa Suresi
3.ayet)
Diğer
bir âyet-i kerîmede ise cenabı hak şöyle buyuruyor
“Ne
kadar gayret ederseniz edin, kadınlar arasında adâlete güç
yetiremezsiniz. Binâenaleyh, birine büsbütün meyledip diğerini
askıya alınmış gibi bırakmayınız. Eğer nefsinizi ıslâh
eder, Allâh’tan korkup haksızlıktan sakınırsanız; hiç
şüphesiz ki, Allâh Gafûr ve Rahîm’dir.”
(Nisa
Suresi 129.ayet)
Peygamber
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir hadîs-i
şerîflerinde
“Bir
erkeğin nikâhında iki kadın bulunur da, aralarında adâlet
gözetmezse, kıyâmet gününde bir tarafı felçli olarak
diriltilir.” buyurmuşlardır.
(İbn-i
Mâce, Nikâh, 47)
Bununla
birlikte erkeğin birden fazla evlenme hakkını kullanması, kadının
nikâh esnâsında ileri süreceği şartla hudutlandırılabilir. Bu
da kadınlara tanınmış bir haktır
HAYIRLA
KALIN ALLAH'A EMANET OLUN
CENABI
HAK YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN
İŞİNİZ
MÜBAREK ÇALIŞMALARINIZ DAİM VE BEREKETLİ OLSUN
ALLAH'IN
SELAMI RAHMETİ BEREKETİ MAĞFİRETİ ÜZERİNİZE OLSUN
ARAŞTIRMACI
İLAHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR SALİH KEBAPÇI
Twitter.com
@Salihkebapcii Salihkebap1@gmail.com