Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

19 Kasım 2020 Perşembe

KARAKTER MİMARLARI ANNE BABA TUTUMLARI

 

1) OTORİTER VE BASKICI  

Geleneksel aile yapılarında görülen bu tutumda, denetim yüksek, duyarlılıksa düşüktür. Çocuğun kişilik özellikleri, ilgi ve gereksinimleri dikkate alınmaz. Kuralları anne ve babanın koyduğu ve iletişimin tek yönlü olduğu tek disiplin anlayışı vardır. Çocuğa hiç bir açıklama yapılmadan konulan kurallara itaat etmesi beklenir. Eğitimde kullanılan yöntem cezadır. Ceza ya sevgiden mahrum bırakarak ya da fiziksel ceza (şiddet) olarak uygulanır. Burada cezanın amacı, yeni bir davranış kazandırmak değil, istenmeyen davranışı ortadan kaldırmaktır. Çocuğun yaptığı her şey göze batar ve çocuk sürekli cezalandırılır. Çocuk yaptığı şeyler olumlu bile olsa, ceza almak korkusuyla bunları söyleyemez. Çünkü sergilediği olumlu davranışlar görmezlikten gelinip eleştirilirken, yaptığı hatalar ortaya çıkarılır. Şımaracak korkusuyla sevgi, şefkat ve sıcaklık gösterilmez.

OVB anne baba tutumunda, anne babalar çocukları kendi kalıplarına göre yetiştirirlerken, çocuğun isteklerini bastırırlar. Anne baba ve çocuk arasındaki sözel iletişim yok denecek kadar azdır. Çocuk anneyle babanın konuşmalarına katılamaz. Babayla çocuk arasındaki iletişime çoğu kez anne tampon olur. Çocuk arkadaşlarının evine gidemez, hiçbir sırrı olamaz ve bireyselleşme hakkı yoktur. Bu tutuma maruz kalan çocuklarda sık sık ağlama nöbetleri görülür. OVB kısaca, çocuğa olur olmaz kurallar koymak ve onu yaşanmaz kurallarla yetiştirmektir.

OVB anne baba tutumuyla büyütülen çocuklar, kötü muameleye maruz kalmaktan korktukları için anne babaya karşı edilgendir fakat içten içe onlara karşı düşmanlık duyguları geliştirirler. Bu çocuklar bir nevi ‘duygusal istismar’ yaşadıkları için, acılarını kendilerine zarar vererek (örneğin kolunu bacağını keserek) gösterebilirler. Sürekli kusurları arandığı için her zaman streslidirler ve stresliyken daha çok hata yaparlar. Anne babalarının kötü davranışlarına maruz kaldıkları için kendilerine iyi davranan kişilere bile şüphe ile bakarlar. Onay görmedikleri için kendilerini değersiz hissederler. Anneye ve babaya karşı geliştirdikleri bastırılmış duygu ve düşüncelerini, kendinden güçsüzlere saldırgan davranışlar sergileyerek dışa vururlar. Kendine güven duymayan, çekingen kişiler olarak hayatlarını sürdürürler. Her hata yaptıklarında cezalandırıldıkları için, ‘hata yapanlar mutlaka cezalandırılmalıdır’ görüşünü benimser ve en küçük hatada bile hoşgörüsüz davranırlar. Bu tutumla yetişen çocuklar, kendi ailelerinde söz hakkı alamadıkları için, sosyal yaşamlarında da duygu ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanır ve başkaları tarafından denetlenebildikleri işlerde çalışmayı seçerler. OVB anne baba tutumu ile yetişen çocuklar kısaca, hayatlarında kendi istedikleri gibi değil, olması gerektiği gibi davranır ve başkalarının kendileriyle ilgili duygu ve düşüncelerine olması gerekenden çok daha fazla önem veren bireyler olarak yetişirler.

2) DENGESİZ VE KARARSIZ

Bu tutum, anne baba arasındaki görüş ayrılığı, anne babanın ruhsal durumlarının değişkenlik göstermesi, doğuş sırası ve cinsiyet gibi etkenlerin sonucunda çocuklara eşit davranılmamasıyla oluşur. DVK anne baba tutumunda anne babadan biri merhametli ve aşırı hoşgörülü, diğeri ise sert ve otoriterdir. Örneğin çocuğun bir davranışını anne onaylarken baba onaylamaz ve bu durum sık sık yaşanır. Bu tutumda, anne baba aynı davranışlara farklı zamanlarda farklı tepkiler verebilir. Anne kızgın olduğunda herhangi bir şeye izin vermezken, anne sakin olduğunda o şeye izin vermesi bu tutuma örnektir. Bu ailelerde ebeveynlerin tutumu aşırı hoşgörü ve sert cezalandırma arasında gidip gelir. Disiplinin ne zaman uygulanacağı belirsizdir. Çocuk hangi davranışın nerede ve ne zaman istenmediğini kestiremez. DVK anne baba tutumuyla büyütülen çocuklar, kendilerini hiçbir ortamda rahat savunamazlar, görüşlerini açıkça söyleyemezler, iç çatışmalar yaşarlar ve önce anne babaya sonra da diğer insanlara güvenmemeyi öğrenirler. Her şeyden ve herkesten şüphelenen, dengesiz ve kararsız yetişkinler olarak yaşamlarını sürdürürler.

3) İZİN VERİCİ AŞIRI HOŞGÖRÜLÜ 

Bu tutum, tek çocuklu ve orta yaşın üzerinde çocuk sahibi olan ailelerde sıklıkla görülür. İzin verici anne baba tutumu, çocuğa aşırı sevgi verildiği, yaptırımın olmadığı, kuralların sınırlarla belirlenmediği, çocuğun her istediğinin anında yerine getirildiği, çocuk merkezli anne baba tutumudur. Evin reisi çocuktur ve kuralları çocuk belirler. Çocuk yanlış bir davranış yaptığında “bir daha yaparsan karışmam” diye cezaların ertelendiğini yaşayarak öğrenmiştir. Çocuğa tanınan haklar sınırsız, görev ve beklentiler en az düzeydedir. Bu aşırı hoşgörü çocuğun aileye hükmetmesine ve çok az saygı göstermesine neden olur.

İzin verici anne baba tutumuyla yetişen çocuklar, kuralsızlığa alıştıkları için sınırlarını bilemez, isteklerini erteleyemez, istekleri ertelendiğinde hırçınlaşır ve anne babayı tehdit ederler. Her istediğini ailesine yaptırmayı alışkanlık haline getiren çocuk, bu tavrı arkadaşlarından da bekler, okul çevresinde ve arkadaş ortamında uyum problemi yaşar. İzin verici anne baba tutumuyla yetiştirilen çocuklar; her istediklerini elde ettikleri için doyumsuz olur, eleştiri kabul etmez, gururlu, kibirli, sabırsız bireyler olarak yaşamlarını sürdürürler.

4) İLGİSİZ VE KAYITSIZ 

Bu tutum, istenmeyen bir çocuk dünyaya geldiğinde, anne baba olmayı tam olarak benimseyememiş ebeveynlerde, çok çocuklu, kalabalık yaşayan, eğitim seviyesi düşük ailelerde görülür. İVK tutumunu benimsemiş babaların çocuğuna ve ev yaşamına ilgi duymayan, annelerin ise evle ilgilenmekten hoşlanmayan, eğitime önem vermeyen, çocuklarına karşı mesafeli ve uzak duran ve annelik görevlerini benimseyen kişiler olduğu görülür. İVK anne baba tutumunda ‘saldım çayıra Mevlam kayıra’ anlayışı hakimken, hoşgörü ve boş vermek birbirine karıştırılır. Bu ailelerde ya sadece anne ya sadece baba ya da her ikisi de çocuklarının ilgi ve gereksinimlerine tepkisizdir. Ebeveynler çocuklarının ruhsal durumları ve okul başarısıyla ilgilenmez, çocuklarına yeteri kadar zaman ayırmaz ve çocukları için hiçbir konuda gerekli çaba harcamazlar.

Bu tutumla yetişen çocuklarda dikkat çekmek amacıyla huysuzluk nöbetleri, kaba ve müstehcen dil kullanma, gösteriş ve ilgi merakı, okuldan kaçma, sınıfta gürültü yapma, söz almadan konuşma gibi davranış bozuklukları görülebilir. Bu tutumu benimsemiş ailelerde yetiştirilen çocuklar, bir gruba ait olma duygusuyla yanlış arkadaşlıklar kurabilir ve zararlı alışkanlıklar edinebilir. Okula karşı ilgisizlik, kural tanımama, zamanı iyi değerlendirememe, suça eğilimli olma, başına buyruk yaşamayı isteme, hatta okulu bırakıp erken yaşta çalışmaya başlama gibi hayatlarını olumsuz yönde etkileyecek tutum ve davranışlar oldukça sık görülür.

5) AŞIRI KORUYUCU VE MÜDAHALECİ 

Ailelerinde kayıp yaşamış, geç çocuk sahibi olmuş, çocuklarından bir ya da birkaçı hasta olan, kendi ailelerinden ilgi görmemiş, evlilik hayatlarında problemler yaşayan, ya kendisinde ya eşinde ya da her ikisinde birden ruhsal problemler görülen ailelerde bu tutum sıklıkla karşımıza çıkar. Anne babaların çocukları için geliştirdikleri aşırı kaygı, çocuklarını aşırı korumaya yönlendirir. Bu koruyuculuk daha çok anne ve çocuk arasındaki ilişkide yaşanır. Bu tutumda, çocuk ihtiyaçlarını karşılayabilecek yaşa gelmiş olsa bile, anne baba çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam eder, çocuğun başına kötü bir şey gelecek kaygısı ile kendi başına bir şey yapmasına izin vermez.

Kişisel bakımdan tutun da sosyal becerilerine kadar çocuğun tüm ihtiyaçları karşılanır. Bu tutumda, anne baba hayatlarını çocuk üzerinden yaşar, çocuğa bağımlılık geliştir. Çocuğa aşırı sevgi verilir fakat sorumluluk verilmez. Anne baba çocuğun sorumluluklarını kendileri yerine getirir. Çocuğa kazandırılmak istenen davranışlar, duygu sömürüsü veya aşırı şefkat yöntemiyle kazandırılmaya çalışılır, çocuk şımardıkça şımarır. Okul çantasını hazırlamak, giysilerini seçmek ve giydirmek, ödevlerini yapmak aşırı koruma davranışına örnek olarak sunulabilir. Bu tutumla yetiştirilmiş çocuklar, zorluklar karşısında ne yapacağını bilemeyen, her olayda annesine ve babasına dayanan, aileye bağımlı, kendisini himayesi altına alabilecek herkese karşı bağımlılık geliştiren ve bu himayeyi ileride de eşinden bekleyen, çevresindeki kişilerin ona hizmet etmesini isteyen, sorumluluk duygusuz gelişmemiş, ürkek, çekingen ‘hiç büyümeyen yetişkin çocuk’ olarak kalırlar.

6) MÜKEMMELLİYETÇİ

Bu tutumda, ebeveynler kendi gerçekleştiremedikleri yaşantıları, çocuklarının gerçekleştirmesini ister ve her şeyin en iyisini çocuğundan bekler. Çocuk, kapasitesinin çok üzerinde eğitimlere tabii tutulur, çocukça davranışların hepsi yasaklanır, arkadaş seçimlerini ebeveynler yapar. Mükemmelliyetçi anne baba tutumuyla yetişen çocukların fikirleri genellikle çok katı olur, onlar için ya bir şey çok olumlu ya da çok olumsuzdur. Bu tutumda, çocuk kendi içgüdüleri ile ailenin beklentileri arasında sıkışıp kalır, bu iç çatışma çocuğun ailesine karşı sevgi ve nefret arası duygular beslemesine neden olur. Bu tutumla yetiştirilen çocuklar, her şeyin en iyisini yapmak ve en üstün olmak isterler. Eğer istedikleri seviyeyi yakalayamazlarsa hayal kırıklığına uğrarlar ve çalışmayı tamamıyla bırakabilirler.

7) DEMOKRATİK 

Bu tutumda anne babaların çocuklarını koşulsuz bir sevgiyle kabul ettikleri ve çocuğun ilgilerini göz önünde bulundurarak, yeteneklerini geliştirecek ortam hazırladıkları görülür. Demokratik anne baba tutumunu benimsemiş olan ailelerde, aile huzurludur. Aile bireyleri birbirlerine duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilir, birbirlerine karşı hisleri konusunda net ve açık olur, bir problemle karşı karşıya kaldıklarında o problemi hep birlikte çözmeye çalışır, evle ilgili alınması gereken bir kararda çocukların da söz hakkı olduğunu savunur. Herkesin eşit söz hakkı vardır. Çocuğun bağımsız bir birey olduğu kabul edilir ve çocuk konuşmaya teşvik edilir. Çocuk alacağı kararlarda serbest bırakılır, aile içerisinde kabul gören ve görmeyen davranışlar ve sınırların bellidir. Çocuk bu sınırlar dahilinde özgürdür. Anne ve baba çocuklarına iyi model olur ve çocuklarında görmek istemedikleri davranışları kendileri de yapmaz. Demokratik anne baba tutumuyla yetişen çocuklar, sınırlarını bilen, kendi inandıklarını sonuna kadar savunabilen, otoriteye körü körüne bağlı olmayan, ilişki kurabilen, fikirlere saygı duyan ve hoşgörülü bireyler olarak hayata atılır ve kendileriyle barışık bireyler olarak yetişirler.

ÇOCUĞA NASIL DAVRANILMALI?

Eğer çocuğa “şöyle yapma böyle yap” gibi sözlerle öğütler verirsek, “üzüleceğine otur da dersini çalış” gibi ifadeler kullanarak yönlendirirsek, “zaten sen hep kolaya kaçarsın” gibi sözlerle yargılarsak, “çocuk gibi davranıyorsun” diyerek eleştirirsek, “geri zekalı” “aptal” dersek, sorgular ve suçlar gibi sorular sorarsak, “aslında ben senin neden böyle yaptığını biliyorum” şeklinde tanı koyarsak, “aslında senin derdin başka” gibi sözlerle tahlil edersek, “aman boş ver, düzelir, canını sıkma” gibi sözlerle teselli edersek, çocuk bizlerle konuşmak istediğinde, onu dinlemeyip başka bir konudan laf açarsak; çocuk anlaşılmadığını ve sevilmediğini düşünebilir, gücenip içine kapanabilir, benlik saygısı zedelenebilir, hayata karşı olumsuz bakış açısı geliştirip kendine ve çevresine saygı duymamaya başlayabilir, inadına hareket edebilir, karşılık verebilir, kızgınlık, öfke, güvensizlik duyguları geliştirebilir, yalan söyleyebilir, kendini ifade etmemeye başlayabilir ve kendini başarısız hissedebilir.

ÇOCUĞA DOĞRU DAVRANIŞ ŞEKLİ HANGİSİDİR?

Demokratik tutumun en ideal anne baba tutumudur çocuğa olumsuz duygular yaşatmamak için, çocuğa anlaşıldığını, kabul edildiğini, koşulsuzca sevildiğini göstermek gerekir “Çocuğa zaman ayırmalı, çocukla konuşmak için farklı sohbet konuları yaratmalı, sık sık söz hakkı vermeli, çocukla konuşurken çocuğun gözlerinin içine bakmalı, onu can kulağı ile dinlemeli, fikirlerine değer verdiğimizi hissettirmeliyiz” “Çocuğa yaşına uygun sorumluluklar vermeli, onu takdir etmeli, başkalarının yanında küçük düşürmemeli, başka çocuklarla kıyaslamamalı, eleştirmemeli ve yargılayıcı olmaktan çekinmeliyiz. Onu çocuğa topluluk içerisinde söz alması için cesaretlendirmeliyiz. Çocuğun istek ve ihtiyaçlarına duyarlı olmalı, başarması için fırsat vermeli, inançlarına ve fikirlerine saygı göstermeli, doğru yaptığı şeyler için övmeli, daha iyiyi hedeflemesi için cesaretlendirmeliyiz.”

“Sadece çocuğa bir şeyler söyleyerek, nasihatlar vererek, söz dinleterek kurulan tek yönlü bir iletişim, iletişim değildir” sözlerimizi hazreti mevlana'nın bir sözüyle bitirelim inşallah “İletişim aynı dili konuşmak değil, aynı duyguları paylaşmaktır.”

HAYIRLA KALIN ALLAH'A EMANET OLUN 

ARAŞTIRMACI İLÂHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR SALİH KEBAPÇI

Twitter @Salihkebapcii İnstagram @Salihkebapcii Salihkebap1@gmail.com

18 Temmuz 2020 Cumartesi

ALLAH'A YAKLAŞMAYA VESİLE İBADET KURBAN

Aziz Dostlar Kurban sözlükte yaklaşmak Allah'a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamına gelir dini terim ise Allah'ın rızasını kazanmak ve ibadet amacıyla belirli vakitte belirli vasıfları taşıyan hayvanların usulünce kesilmesi demektir Kurban bayramında kesilen kurbana udhiyye hacda kesilen kurbana ise hedy denir


Kurban ibadeti kuranı kerim sünnet ve icma ile sabit bir ibadettir Kurban ibadetinin meşru bir ibadet olduğu kuranı kerimde Saffat suresinin 107.ayetinde hacc suresinin 28.ayeti 34 ile 37.ayetlerinde açıkça belirtilmiştir Kurban dinimizin belirgin özelliklerinden Allah'ın dininin nişanesidir kurbanda niyet ve ihlas şarttır


Değerli Dostlar Kurban kesmeninin dini hükmü Hanefi mezhebi kurucu imamı imamı azam ebu hanifiye göre vacip diğer mezhep imamlarına göre ise sünneti müekkede'dir Bir kimsenin kurban kesmekle yükümlü sayılabilmesi için bulunması gereken şartlara vücûb şartları denir Bir kimsenin kurban kesmekle yükümlü olabilmesi için dört şart aranır


1)Müslüman olmak

2)Akıllı ve bulûğa ermiş olmak

3)Mukim (yolcu) olmamak 

4)Belirli mali güce sahip olmak


Kurban ibadeti mali bir ibadettir Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gram altın para veya mala sahip olan her müslüman kurban kesmekle mükelleftir vaciptir ayrıca kurban mükellefiyeti için nisap miktarının üzerinden zekat ibadetinde olduğu gibi bir yıl geçmesi şart değildir


Dinen kurban edilebilecek hayvanlar koyun keçi sığır manda ve devedir bu hayvanların dışında tavuk kaz ördek deve kuşu ceylan gibi hayvanlar kurban edilemez Kurbanlık hayvanlardan koyun ve keçi birer kişi tarafından sığır manda ve deve yedi kişiye kadar ortak edilerek kesilebilir ortakların tek veya çift olmasında bir sakınca yoktur


Kıymetli Dostlar Kurban kesimi bayram namazının kılındığı yerlerde kurban bayramının ilk üç günü bayram namazının kılınmasından sonra bayram namazı kılınmayan yerlerde ise aynı süre içinde sabah namazı vaktinden itibaren kesilebilir


Kurban parasının bedelinin yoksullara verilmesiyle kurban kesilmiş olmaz bu şekilde verilen para sadaka konumuna geçer yani sadaka olur

Kurbanı bizzat kişinin kendisi kesmesi gerekir sevgili peygamberimiz kurbanlarını bizzat kendisi kesmiştir bir kimse kurbanını şayet kendisi kesmiyor ise ehil bir kasaba vekâlet vermek suretiyle kestirir kendisi de orada mümkün mertebe hazır olmalıdır(bulunması gerekir)


Kurbanlık hayvana eziyet edilmeden kesim esnasında eziyet verecek davranışlar ve fiili uygulamalardan tamamen uzak durulmalıdır

Kurban kesimi kurbanlık hayvanın yemek ve nefes borusu ile iki şah damarının kesilmesi ile olur hayvanın canı çıkmadan boynunun bedeninden ayırmak derisini yüzmeye başlamak mekruhtur


Koyun keçi cinsi hayvanlar bir yaşını doldurduktan sonra sığır ve manda cinsinden hayvanların ise iki yaşından itibaren deve ise beş yaşını doldurduktan sonra kurban edilebilir kesilebilir


KURBAN İLE ALAKALI SUALLER VE CEVAPLAR


Sual: Yolcunun Kurban kesmesi gerekir mi?


Dinen yolcu kurban kesmekle mükellef değildir keserse sevap kazanır yolcu tek başına veya diğer yolcularla beraber kurban kesebilir sakınca yoktur


Sual: Ailede zengin olan karı-kocanın her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi gerekir mi?


Aile fertlerinden karı koca ve yetişkin çocuklardan kimin borcu ve temel ihtiyaçları dışında 80.18 gram nisaba ulaşan malı parası altını eşyası varsa o kişi zengin sayılır hanefi mezhebine göre kurban kesmekle mükelleftir


Sual: Kurban edilen hayvanın yenilmeyecek yerleri nerelerdir?


Kurban edilen hayvanın kanları ödleri bezeleri idrar torbaları cinsel organları husyelerini yemek tahrimen mekruhtur (harama yakın) kurbanın veya başka amaçla kesilen hayvanların yenileyemeyen uzuvlarının toprağa gömülmesi sağlık ve çevreyi temiz tutmak açısından daha uygundur


Sual: Kurban kestikten sonra namaz kılmak gerekir mi?

Kurban namazı diye bir namaz yoktur bu namaz dini kaynağı olmayan bir gereklilik olduğu düşünülen inancı ve kanaati yaygın olan bir namazdır Kurban kesen müslümanlar bu ibadete kavuştukları için Allah'ın verdiği nimete şükür olarak iki rekat nafile namaz kılabilir bunda bir beis yoktur

Sual: Kurban kesen kasaba ücret vermek caiz midir?

Hayvanın kesim ameliyesi ibadet değildir bu yüzden kurban kesen kasaba ücret vermek dinen caizdir


Sual: Kurban bayramı günü kurban kesilmeden önce bir şey yemenin dini dayanağı var mıdır?


Hazreti peygamber (s.a.v) zilhiccenin ilk dokuz gününü oruçla geçirdiği rivayet edildiği için zilhiccenin ilk dokuz günü kurban bayramından önce oruçlu geçirilmesi müstehaptır Zilhicce ayının 10.günü kurban bayramıdır kurban bayramı boyunca oruç tutmak haramdır bayram günü imsaktan itibaren bir şey yiyip içmeden o günün ilk yemeğini kurban etinden yemek müstehaptır


KURBAN ÇEŞİTLERİ NELERDİR?


Akika kurbanı yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana denir hükmü sünnettir akika kurbanı çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilir doğumun yedinci günü kesilmesi müstehaptır


Şükür kurbanı Herhangibi bir vesileyle Allah'a şükretmek için kesilen kurbana denir bir kimse arzu ettiği amaca ulaşması veya bir nimete nail olması sebebiyle şükür kurbanı kesilebilir Şükür kurbanı adakta bulunulmadığı sürece kurbanı kesmesi zorunlu değildir


Sual: Ölü kurbanı diye bir kurban çeşidi var mıdır?


Dinimizde ölü kurbanı veya kabir kurbanı diye bir kurban çeşidi yoktur ancak sevabı sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir kurban borcu olup hayatta iken vasiyet eden kişinin bıraktığı mirası yeterli ise mirasçılar tarafından vasiyetin yerine getirilmesi gerekir


Eğer vasiyeti yoksa ölüye kurban kesilmez mirasçıların da kurban kesmesi gerekmez sevabını ölmüşlere annesine babasına yakınlarına bağışlamak üzere kurban kesebilir bağışta bulunabilir

Sual: Kişiler bir araya gelerek hazreti peygamber adına kurban kesebilir mi?

Dinimizde böyle bir uygulama yoktur bunun yapılması da ibadet olarak görülmesi de caiz değildir bu tip uygulamalar bid'attir uzak durulmalı

Sual: Vekâlet yoluyla kurban kesilebilir mi? Hükmü nedir?

Kişi kurbanını bizzat kendisi kesebileceği gibi vekâlet yoluyla da bir başkasına kestirebilir hac zekat kurban gibi mali ibadetlerde vekâlet dinen caizdir


Sual: Kesilen kurbanının kanının alna sürülmesi caiz midir?

Kesilen kurbanın kanının alna sürülmesi caiz değildir hiç bir dini dayanağı kaynağı yoktur bu davranış terk edilmelidir


Sual: Kadınlar bayram namazı kılabilirler mi?

Kadınlar cuma ve bayram namazı kılmakla mükellef değildir şartların elverişli ve münasip olması durumunda kadınlar da bayram namazı kılabilirler sevaptan da mahrum kalmamış olurlar 


Bir ilahiyatçı olarak kredi kartıyla taksitle banka kredisiyle gayrimeşru yolla kazanılan para ile kurban kesmenin caiz olmadığı aynı şekilde haram olan içki alkol satan market zincirlerinin kurban eti satmasının da oralardan kurban eti alınmasının da caiz olmadığı görüşündeyim


Sevgili Kardeşlerim bayram günü sabahında iki rekatlık bayram namazını kılmak için camilere koşup gitmeyelim Evvela Bayram sabahı kalkalım ve abdestimizi alalım güzelce farz olan sabah namazını eda edelim kılalım akabinde bayram namazı için camilere doğru yola çıkalım inşallah

Sağlık sıhhat afiyet huzur ve güven içerisinde mübarek kurban bayramına kavuşmayı müstefit olabilmeyi ve rızasına muvaffak kalabilmeyi cenabı hak cümlemize nasip eylesin inşallah

Kurban bayramının memleketimiz milletimiz ümmeti muhammed alemi islam ve tüm beşeriyet için huzur barış esenlik sağlık afiyet getirmesini kardeşliğimizin pekişmesine vesile olmasını cenabı hak'dan niyaz ediyorum

Bizleri sosyal medya hesabımız üzerinden hüsnü teveccüh gösterip takip eden takipçilerimizin kardeşlerimin büyüklerimin kurban bayramını tebrik ediyorum sağlık ve huzur içerisinde güzel bir bayram geçirmelerini temenni ediyorum


Kurban Bayramınız Mübarek Olsun
 Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun


Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı


Twitter.com/@Salihkebapcii-Salihkebap1@gmail.com

15 Mayıs 2020 Cuma

BİR ÖMRE BEDEL GECE KADİR GECESİ

Kıymetli Dostlar“Kadir”sözlükte güç yetirmek, hüküm, kaza, takdir, şeref ve azamet; leyle-i kadir (Kadir Gecesi) ise takdir, hüküm, şeref ve azamet gecesi demektir.Kadir Gecesi,bin aydan daha hayırlı olduğu belirtilen, Peygamber Efendimiz’in ekseriyetle son 10 gecede arayınız buyurduğu, Kur’an’ın Allah tarafından Cebrail Aleyhisselam aracılığıyla Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)‘e vahyedilmeye, indirilmeye başlandığı gecedir.


Biz onu Kadir gecesi indirdik. Kadir gecesi nedir, bilir misin sen? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Meleklerle Ruh o gece Rabblerinin izniyle her iş için iner de iner. Tam bir esenliktir o gece, tâ tan yeri ağarıncaya kadar.” Kadîr sûresi, 1-5


Biz Kur’an’ı kutlu bir gecede indirdik.” Duhân sûresi (44), 3


Aziz Dostlar Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği Kadir Gecesi, bu âyette “mübârek bir gece” olarak tanımlaktadır. Ayetteki ifadelerden de anlaşıldığı üzere İslam’da en kutsal ve faziletli gece Kadir Gecesi’dir. Kadir Gecesi, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Bu geceye Kadir Gecesi denilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır Bin ay 83 sene 4 ay'a tekabül eder


a) Kur’an-ı Kerim bu gecede inmeye başlamıştır.


b) Bu gecedeki ibadet, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha faziletlidir.


c) Gelecek bir seneye kadar cereyan edecek olan her türlü hadiseler ilgili meleklere bu gece bildirilir.Taberi, Camiu’l-Beyan, 2000, XXIV, 531; Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 312


d) Bu gecede yeryüzüne Cebrail ve çok sayıda melek iner.


e) Bu gece tanyerinin ağarmasına kadar esenliktir.


f) Yeryüzüne inen melekler uğradıkları her mü’mine selam verirler.


KADİR GECESİ HANGİ GÜN?


Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ‘dan rivayet edildiğine göre, bir grup sahâbî, rüyalarında Kadir gecesinin ramazan’ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşler (ve bunu Hz. Peygamber’e bildirmişler)di. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu


Kadir gecesi ile ilgili rüyalarınızın, ramazanın son yedi gecesi üzerinde toplandığını görüyorum. O halde Kadir gecesini arayan onu ramazanın son yedi gecesinde arasın!” [1]


Âişe radıyallahu anhâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ramazan ayının son on gününde câmiye kapanır ibadete soyunur ve şöyle buyururdu


Kadir gecesini ramazanın son on günü içinde arayınız!”[2]

Âişe radıyallahu anhâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu


Kadir gecesini ramazan’ın son on günündeki tek gecelerde arayın!“[3]


Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi


Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ciddiyetle ibadete soyunur ve eşleriyle ilişkiyi keserdi. [4]


Yine Âişe radıyallahu anhâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazanda diğer aylardan daha fazla (kulluk yapmaya) çalışırdı. Ramazanın son on gününde de ramazanın öteki günlerinden daha fazla ibadet ederdi. [5]


[1] Buhârî, Leyletü’l-kadr 2, Ta’bîr 8; Müslim, Sıyâm 205 -206. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 5; Tirmizî, Savm 71.


[2] Buhârî, Leyletü’l-kadr 3; Müslim, Sıyâm 219. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72.


[3]Buhârî, Leyletü’l-kadr 3.


[4] Buhârî, Leyletül-kadr 5; Müslim, İ’tikaf 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57.


[5] Müslim, İ’tikâf 8. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72; İbni Mâce, Sıyâm 57.


HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ


1- Kadir gecesi ramazan ayının son on günü içindeki tek gecelerden biridir.


2- Kadir gecesini ihyâ etmek isteyenler ramazanın son on günü içindeki geceleri ihyâ etmelidir.


3- Hz. Peygamber hem sözlü olarak hem de fiilî olarak Kadir gecesinin ramazanın son on günündeki gecelerde olduğuna işaret etmişlerdir.


4- Kadir gecesi gibi müstesna fırsatları kaçırmamak için dikkatli davranmak, hatta ev halkını da bu konuda uyarmak sünnettir.


5- Ramazan ayında her zamankinden daha fazla ibadet etmek, son on gününde de diğer ramazan günlerinden fazla ibadete gayret etmek Peygamber Efendimiz’in sünnetidir. O halde bu konuda ona uymaya çalışmak gerekir.


KADİR GECESİNİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ?

Faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır.”


(Buhârî, Îmân 25, 27, 28, 35, Savm 6, Terâvih 1, Leyletü’l–kadr 1)


1)Kadir Gecesinde yapılacak en mühim ibâdetlerden biri duâdır. Nitekim Peygamber Efendimiz de bize aşağıdaki duayı yapmamızı tavsiye etmişlerdir. Hz. Ayşe şöyle dedi


Ey Allah’ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.


Allahümme inneke afuvvün tuhibbul afve fa’fu annî


Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et” buyurdu.


(Tirmizî, Daavât 84. İbni Mâce, Dua 5)


2)Kaza ve Nafile Namaz Kılmak


3)Kuranı Kerimi Okumak


İbni Abbâs’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu


Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”


Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 18


4)Tevbe Ve İstiğfarda Bulunmak


Allah Teâla şirke düşmeyenlerin büyük günahlarını affedeceğini bu gecede müjdelemiştir. Müslim, Îman, 279


Hazret-i Peygamber“Ben, günde yüz kere istiğfâr ederim…”(Müslim, Zikir, 42)


5)Salatu Selam Getirmek


Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler.


Ey müminler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin!” Ahzâb, 56


6)Hamd Etmek Ve Şükür Halinde Bulunmak


Bu mübârek gecelerde Rabbimize çokça hamd etmeli ve şükür halinde bulunmalıyız.


Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. Onu hamd ile tesbih et!…”(Furkân sûresi, 58)


Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur


Meşrû işlere Allah’a hamd ile başlanmazsa hayır ve bereketi kesilir.” İbn-i Mâce, Nikâh, 19; Ebû Dâvud, Edeb, 18


Şükür, îmânın yarısıdır…”(Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 107)


Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerine hamd ü senâ, insanı nîmetin zevâlinden emîn kılar.”(Suyûtî,el-Câmiu’s-Sağir, no: 3836)


Allah’a hamdetmek şükrün başıdır. Allah’a hamdetmeyen bir kul O’na şükür etmemiştir.”(Suyûtî,el-Câmiu’s-Sağir, no: 3835)


7)Allah'ı çokça zikretmek


Mübârek gecelerde Rabbimizi zikretmeye daha çok önem verilmelidir.


Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle, sabah-akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” (A’râf, 205)


Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla O’na yönel.” Müzzemmil(8)


“…Allâh’ı zikretmek, elbette en büyük (ibâdet)’tir…”(Ankebût, 45)


Allâh Resûlü şöyle buyurur


Allâh’ı sevmenin alâmeti, Allâh Teâlâ’yı zikretmeyi sevmektir.”


(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, II, 52)


Yeryüzünde Allâh Allâh diyen biri var oldukça, kıyâmet kopmayacaktır.”


(Müslim, Îmân, 234/148)


8)Sadaka Vermek


Allah yolunda infakta bulunup sadaka vermenin kişiyi pek çok tehlike ve belâlardan muhâfaza edeceği, buna ilâveten sadaka sahibini muhabbetullâh’a nâil eyleyeceği unutulmamalıdır.


Bu müstesnâ geceler de sadaka vermeye en güzel vesilelerdir.


Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur


Allah yolunda infâk edin! Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Bir de ihsanda bulunun. Zira Allah, muhsinleri (iyilikte bulunan, işini güzel yapan ve ihsan şuuru ile yaşayanları) sever.” Bakara, 195)


Efendimiz zengin-fakir her mü’mini infâka teşvik eder; bir hurmadan başka bir şeyi olmayan için;“Yarım hurmayla da olsa cehennem ateşinden korunun, onu da bulamazsanız güzel ve hoş bir söz ile korunun.”(Buhârî, Edeb, 34)


9 İlimle meşgul olmak


Sevgili Dostlar bir kaç hususu tekrar etmek istiyorum


*Mübarek gün ve gecelere özgü özel bir ibadet biçimi yoktur


*Mübarek gün ve gecelerde Allah'ı zikretmenin belli bir sayısı yoktur


*Mübarek gün ve gecelerde kaza namazı ve nafile namaz kılmanın belli sayısı yoktur


*Mübarek gün ve gecelerde isteğimiz sayıda zikir yapabilir kuran okuyabilir salatu selam getirebilir kaza ve nafile namaz kılabildiğimiz kadar kılarız


Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin memleketimiz milletimiz vatanımız beldemiz alemi islam ve ümmeti muhammed için huzur barış esenlik kardeşlik getirmesini kurtuluşumuza vesile olmasını yüce mevladan niyaz ediyorum Bu gecenin kadrini kıymetini değerini bilmeyi bu geceden azami derecede müstefit olabilmeyi rabbim hepimize nasip eylesin inşallah


Kadir Geceniz Mübarek Olsun Dua Eder Dua Beklerim


Hayırla kalın Geceniz Hayr Olsun Allah'a Emanet Olun


Allah'ın Selamı Rahmeti Bereketi Mağfireti İkramı İhsanı Ve Nuru Üzerinize Olsun


Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı Twitter.com/@Salihkebapcii


20 Nisan 2020 Pazartesi

BEREKETLİ ZAMAN DİLİMİ RAMAZAN MEKTEBİ


Kıymetli Dostlar Ramazan ayı, müminler için bir eğitim ve öğretim ayıdır. Bu ay, ibadetler ve hayırlar için özel ve verimli bir aydır. Kur’an’ın indirilmeye başlandığı bu aydaki bu hâtırayı ebedîleştiren Dinimiz Kur’an’ın sunduğu hayat düzenini yaşayabilmeleri için, müminlerin muhtaç olduğu bedenî ve ruhî eğitimi bu feyizli aya tahsis etmiştir. Ramazan ayını incelediğimizde, onun dünyamızın amelî eğitim yaptıran çok güçlü bir mektebi olduğunu görürüz.

Bu yüce mektebin namaz, oruç, fıtra, Kur’an okumak ve dinlemek, çok çok zikir yapmak gibi müfredatını uygulayan, geçmiş on bir ayın muhasebesini yapan ve gelecek on bir aya bedenen ve ruhen hazırlanan ve böylece İslâm Dininin hayat düsturlarını yaşama coşkusuyla dolan müminler Yüce Mevlâ’mızdan rahmet ve rıza diploması alırlar. Ramazan okulunda arz edilen bu olumlu neticeyi alabilmek için Ramazan eğitiminin tek hedefi, mümin hayatının biricik gayesi olan ibadetlerle, ciddî bir kaynaşma lâzımdır.

Değerli Dostlar İbadet; Yüce Rabbimizin namaz, oruç, zekât, hac, Hakk’a çağrı, müminlerle beraberlik, adâlet ve cihad gibi her bir emrini uygulamaktır. Peygamberimizin öğütlediği af, merhamet, tevazu, sevgi ve saygı gibi ahlâkî güzellikleri yaşamaktır. Fâiz, zina, içki, kumar, bencillik, zulüm, riya ve yalan gibi İlâhî yasaklardan sakınmaktır. Hayatının her bir safhasında gerçekleştirmekle emrolunduğu ibadet hayatını mümin, özellikle Ramazan ayında tabiîleştirecektir. Dinimizin, tatbik etmediği emirlerini ifa etmek, kaçınmadığı yasaklarından sakınmak için nefsini kontrol altına alarak ciddî bir eğitime tâbi tutacaktır.

Ramazan bir eğitim ayı olduğu için, çeşitli kusurları ve faydasız alışkanlıkları olan müminler bu mübarek ayı nefisle cihad mevsimi bilmelidirler. Her çeşit haram ve kötü alışkanlıklardan kaçınma ve ihmal ettikleri İslâmî görevlerini yeniden hayata geçirme hususunda nefsiyle sıkı bir savaş vermelidirler. Hayat nizamı olan Kur’an’ın Peygamberimize indirilmeye başlandığı Ramazan ayında müminler, nefislerine Kur’an terbiyesini tatbik etmelidir. Nefislerini fiilen Kur’an hayatına intibak ettirirken Kur’an’la fikrî bağlarını geliştirmeye çalışmalıdır.

Aziz Dostlar Peygamberin sünnetini izleyerek Ramazan ayında özellikle Kur’an’ı okumaya, dinlemeye, anlamaya, yaşamaya önem vermelidir. Kur’ân-ı Kerim’in Allah’ın Kitabı olduğuna iman eden insanlar olarak Kur’an ayetlerini bu Ramazan ayında nazil oluyormuş gibi imanî bir heyecanla okumalı, dinlemeli ve üzerinde tefekkür etmelidir. Ramazan ayı, her şeyden önce Kur’an ayıdır

Kur’an okumasını bilmeyenler, Ramazan gecelerini bu öğrenime ayırmalıdır. Kur’an okumasını bilenler de Kur’an’dan dersler takip etmeli, fakat yalnız yüzünden okuma ile yetinmemelidir. Kur’an mealleri ve tefsirleri Kur’an ayetlerini açıklayıcı değişik konulardaki muteber eserleri okumalı, vakitlerini değerlendirmelidir. Öz ifadeyle Ramazan, müminler için bir eğitim ayı olduğu gibi bir öğretim ayı da olmalıdır.

Sevgili Dostlar Ramazan, her şeyden önce Kur’an ayı olduğu kadar tefekkür ve muhasebe ayıdır, diriliş ve uyanış ayıdır, arınma, yenilenme ayıdır. İlim değerlendirilen, ibadeti günün ve gecenin her dakikasına yayma gayreti gösterilen, manevi özelliklerin, takva, sabır ve tövbenin öne çıktığı bereketli zaman dilimidir Ramazan güzel alışkanlıkların edinileceği aydır. Terâvihler, nâfile ibâdetlere, sahurlar teheccüd saatinde kalkıp gece namazına alışmak için büyük bir fırsat olduğu gibi, mukabeleler, Kur’ansız ve Onun anlaşılması ve yaşanması için gayretsiz günün geçirilmemesi gerektiğini öğretir, alıştırır.

Ramazan, kötü alışkanlıkları bırakmak için bulunmaz bir fırsattır. İçkiciler bile Ramazanda içmez veya çok azaltır. Cehennem kapıları kapandığı gibi, meyhane ve kimi haram eğlence yerlerinin kapılarına da Ramazanda kilit vurulur.

Ramazan orucu”mü’minlere farz kılındı. Oruç, Sevgili Peygamberimiz’in Medîne’ye hicretinin on sekizinci ayında, kıblenin Kâbe’ye çevrilmesinden sonra, Şaban ayı içinde emredildi böylece ramazan orucu farz kılınmıştır

Ey îmân edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” Bakara, 183

İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allâh’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmak.” Buhârî, Îman 1, 2; Tefsîr 2/30; Müslim, Îman 19-22

Sevgili Kardeşlerim Rasûl-i Ekrem Efendimiz, orucun fazîletini şu hadîs-i şerîflerinde ifâde etmiştir

Azîz ve Celîl olan Allâh İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç ise Ben’im içindir, (bu yüzden onun) mükâfâtını da Ben vereceğim. buyurmuştur.
Oruç kalkandır. Sizden biri oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şâyet biri kendisine söver ya da çatarsa “Ben oruçluyum.” desin.
Muhammed’in canı kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allâh katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç ânı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevâbıyla Rabbine kavuştuğu andır.” Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163
"İnsanın her ameline kat kat sevap verilir Bir iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır fakat Allah teala fakat oruç başka o benim içindir mükafatını da ben veririm Zira oruçlu şehvetini ve yemesini benim için bırakır" Müslim, Sıyâm, 164 
Allâh yolunda çift sadaka veren (devamlı infâk eden) kimse, cennetin muhtelif kapılarından Ey Allâh’ın (sevgili) kulu! Burada hayır ve bereket vardır.» diye çağırılır.
Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihâd kapısından, oruçlular Reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından (cennete girmeye) dâvet edilirler.” 
Oruç, nâil olduğumuz sayısız nîmetlerin kadrini bildiren, o nîmetleri lutfeden Allâh’a karşı şükran hisleri uyandıran, nefsânî arzu ve temâyülleri bertarâf eden, gönlü maddenin esâretinden kurtarıp sabır” denilen en yüksek ahlâkî meziyete eriştiren bir ibâdettir.
Oruç, yoksulların ve çâresizlerin hâlini anlama şuûru verdiği gibi, kalbi merhamet duygularıyla da doldurur. Nitekim hazîneler emrine verilmiş olmasına rağmen Yûsuf -aleyhisselâm-, fakirlerin hâlinden gâfil kalmamak için kıtlık döneminde hiçbir zaman doyasıya yememiştir. (Bursevî, IV, 284)
Bütün bu hikmetleriyle oruç, sosyal hayattaki kin, haset, kıskançlık gibi toplumu huzursuzluğa boğan menfîlikleri bertarâf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir. Fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanın sırrına, Hak Teâlâ’nın emir buyurduğu oruç nîmeti ile kavuşulur. Bu ibâdet, nefsin; yemek, içmek ve şehvetten yana, bitmek tükenmek bilmeyen arzularına karşı insanın şeref ve haysiyetini koruyan bir kalkandır.
Gündüzleri oruçla ihyâ edilen Ramazan ayının gecelerini de terâvîh namazı ile bereketlendirmek, Varlık Nûru Efendimiz’in sünnetidir.
Allâh Teâlâ Ramazan’da orucu farz kıldı, ben de (terâvîh) namazını sünnet kıldım.” İbn-i Mâce, Salât, 173
Ramazan’dan en güzel şekilde istifâde edebilmek için; gündüzleri oruç tutmanın yanında, geceleri de ibâdetlerle ihyâ etmek, her türlü mâlâyânîden sakınarak duâ ve zikir ile dilimizi, istiğfâr ve gözyaşı ile de kalbimizi yıkamak gerekir. Son on günde îtikâfa girmek ise mühim bir sünnet-i seniyyedir. Ramazan gecelerinin ihyâsı, rahmet ve mağfirete vesîle olur. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur
Kim, inanarak ve sevâbını Allâh’tan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse geçmiş günahları affolunur.” (Buhârî, Terâvîh, 46)
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, terâvîh namazını cemaat hâlinde kılmamıştır. Herkesin, gücü nisbetinde ibâdet etmesini daha münâsip bulmuştur. Terâvîh namazı, Hazret-i Ebûbekir’in halîfeliği döneminde de ferdî olarak kılınmış, Hazret-i Ömer’in halîfeliği zamânında ise cemaatle kılınmaya başlanmıştır.
Âlemlerin Efendisi -aleyhissalâtü vesselâm-, Ramazan aylarında bütün ibâdet ve ihsânlarını artırır, Rabbiyle doyumsuz bir mülâkât iklîmine girerdi. Nitekim İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- şöyle der
Resûllullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en cömerdi idi. O’nun en cömert olduğu zamanlar da Ramazan’da Cebrâîl’in -aleyhisselâm- kendisi ile buluştuğu vakitlerdi. Cebrâîl -aleyhisselâm-, Ramazan’ın her gecesinde Peygamber Efendimiz ile buluşur, (karşılıklı) Kur’ân okurlardı. Bu sebeple Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cebrâîl ile buluştuğunda, hiçbir engel tanımadan esen rahmet rüzgârlarından daha cömert davranırdı.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 5, 6, Savm 7; Müslim, Fezâil 48, 50)
Memleketimizde görülen virüs salgını dolasıyla bu yıl on bir ayın sultanı ramazan ayını evlerimizde geçireceğiz teravih namazlarımızı da evimizde tek başımıza rahatlıkla kılabiliriz bu hususda dinen hiç bir beis yoktur Orucun ardından Bayram Namazı” Sadaka-i Fıtr” emredildi.Fıtır sadakası, bayram namazından önce verilirse makbul bir sadaka olur, namazdan sonra verilirse fıtrın dışında bir sadaka yerine geçer İbn-i Mâce, Zekât, 21.
Zekât, Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi altı yerde namazla birlikte zikredilir. Dört yerde ise müstakil olarak geçer. Bunlardan Mü’minûn Sûresi’ndeki, namazdan ayrı olarak geçmekle birlikte orada da namaz kılanların zekâtlarını verdikleri husûsu ifâde buyrulur. Bunun sebebi, “bedenî” ve “mâlî” olmak üzere iki gruba ayrılan ibâdetlerde, bu ikisinin, birinci sırada ve eş değerli olarak yer almasıdır.
Zekât; mektep, kurs, hastahâne gibi hükmî şahıslara verilmez. Zîrâ o, Cenâb-ı Hakk’ın buyurduğu gibi, sekiz sınıf muhtâca âit bir haktır.Böyle müesseseler, kendilerine verilen zekâtı fakirlerin aslî ihtiyaçları dışında sarf edemezler. Ancak kursta bulunan muhtaç öğrencilere ve i’lây-ı kelimetullâh maksadıyla ilim öğrenen talebelere harcayabilirler.
Zîrâ zekâtın, geçiminden âciz fakirlerin aslî ihtiyaçlarını (havâyic-i asliye) karşılamak üzere verilmesi ve bunun araştırılması, onun sıhhat şartlarındandır. Bu sebeple kendilerine zekât tevdî edilen müesseseler bu prensibe hassâsiyetle riâyet etmelidirler. Aksi hâlde Hak katında mes’ûl olurlar.
Sadakalar (zekâtlar),Allâh’tan bir farz olarak ancak fukarâya (geçimini temin edemeyen, ya da çok zor temin edebilenlere),mesâkîne (hiçbir şeyi olmayanlara),onun üzerine âmil olanlara (zekât toplama memurlarına),müellefe-i kulûba (kalpleri İslâm’a ısındırılması gerekenlere),kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allâh yolundakilere (mücâhidlere, dînî ilim talebelerine vs.) ve yolda kalmışlara mahsustur. Allâh pek iyi bilendir, hikmet sâhibidir.” Tevbe, 60
Dernek ve vakıf gibi hükmî şahıslara da ancak âyette buyrulan sekiz yere ulaştırmaları şartıyla zekât verilebilir. Bu, dikkat edilmesi gereken mühim bir husustur.
Zekât ve sadakalarda nezâket husûsuna da çok dikkat etmek gerekmektedir. Başa kakmak, kötüsünden vermek gibi zekâtı ve sadakayı boşa çıkaran davranışlardan uzak durmak gerekir. Bilhassa veren, alana karşı bir teşekkür edâsı içinde olmalıdır. Çünkü onu farz olan bir borçtan kurtarıp ecre nâil eylemektedir. Verilen sadakalar ise, aynı zamanda, veren kişiyi hastalık ve musîbetlere karşı koruyan birer siper-i sâikadır. Yoksullar, fakirler ve garipler, aslında varlık sâhipleri için büyük bir nîmettir. Zîrâ cennet kapıları, onların duâları ile açılır.
Bilinmelidir ki mülk, mutlak mânâda Allâh’a âittir. İnsanların mülk üzerindeki sâhipliği ise günümüzde yeni îcâd edilen devre mülk usûlüne benzer. Yâni servet, Allâh’ın kuluna geçici olarak verdiği bir emânettir. Bu yüzden fertlerin onu kullanması, birtakım ilâhî ölçülere bağlanmıştır. O, mülkün hakîkî sâhibinin emrettiği istîkâmette kullanılmalı veya sarf edilmelidir. Şâyet servet, ilâhî emirlere zıt bir sûrette kullanılırsa, insanları azdırmaya, türlü kibir, zulüm ve haksızlıklara sürüklemeye çok müsâittir. Böyle bir âfete sürüklenenlerde mal sevgisi, kalbe yerleşir. Cenâb-ı Hakk’ın dünyâ nîmetleri içinde sâdece mal ve evlâdı fitne” olarak zikretmiş olması, bunların kalbe girerek âdeta putlaşması tehlikesine binâendir.
Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun
Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı
Twitter.com/@Salihkebapcii-Salihkebap1@gmail.com

Görüntüleme Sayısı