Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

20 Nisan 2020 Pazartesi

BEREKETLİ ZAMAN DİLİMİ RAMAZAN MEKTEBİ


Kıymetli Dostlar Ramazan ayı, müminler için bir eğitim ve öğretim ayıdır. Bu ay, ibadetler ve hayırlar için özel ve verimli bir aydır. Kur’an’ın indirilmeye başlandığı bu aydaki bu hâtırayı ebedîleştiren Dinimiz Kur’an’ın sunduğu hayat düzenini yaşayabilmeleri için, müminlerin muhtaç olduğu bedenî ve ruhî eğitimi bu feyizli aya tahsis etmiştir. Ramazan ayını incelediğimizde, onun dünyamızın amelî eğitim yaptıran çok güçlü bir mektebi olduğunu görürüz.

Bu yüce mektebin namaz, oruç, fıtra, Kur’an okumak ve dinlemek, çok çok zikir yapmak gibi müfredatını uygulayan, geçmiş on bir ayın muhasebesini yapan ve gelecek on bir aya bedenen ve ruhen hazırlanan ve böylece İslâm Dininin hayat düsturlarını yaşama coşkusuyla dolan müminler Yüce Mevlâ’mızdan rahmet ve rıza diploması alırlar. Ramazan okulunda arz edilen bu olumlu neticeyi alabilmek için Ramazan eğitiminin tek hedefi, mümin hayatının biricik gayesi olan ibadetlerle, ciddî bir kaynaşma lâzımdır.

Değerli Dostlar İbadet; Yüce Rabbimizin namaz, oruç, zekât, hac, Hakk’a çağrı, müminlerle beraberlik, adâlet ve cihad gibi her bir emrini uygulamaktır. Peygamberimizin öğütlediği af, merhamet, tevazu, sevgi ve saygı gibi ahlâkî güzellikleri yaşamaktır. Fâiz, zina, içki, kumar, bencillik, zulüm, riya ve yalan gibi İlâhî yasaklardan sakınmaktır. Hayatının her bir safhasında gerçekleştirmekle emrolunduğu ibadet hayatını mümin, özellikle Ramazan ayında tabiîleştirecektir. Dinimizin, tatbik etmediği emirlerini ifa etmek, kaçınmadığı yasaklarından sakınmak için nefsini kontrol altına alarak ciddî bir eğitime tâbi tutacaktır.

Ramazan bir eğitim ayı olduğu için, çeşitli kusurları ve faydasız alışkanlıkları olan müminler bu mübarek ayı nefisle cihad mevsimi bilmelidirler. Her çeşit haram ve kötü alışkanlıklardan kaçınma ve ihmal ettikleri İslâmî görevlerini yeniden hayata geçirme hususunda nefsiyle sıkı bir savaş vermelidirler. Hayat nizamı olan Kur’an’ın Peygamberimize indirilmeye başlandığı Ramazan ayında müminler, nefislerine Kur’an terbiyesini tatbik etmelidir. Nefislerini fiilen Kur’an hayatına intibak ettirirken Kur’an’la fikrî bağlarını geliştirmeye çalışmalıdır.

Aziz Dostlar Peygamberin sünnetini izleyerek Ramazan ayında özellikle Kur’an’ı okumaya, dinlemeye, anlamaya, yaşamaya önem vermelidir. Kur’ân-ı Kerim’in Allah’ın Kitabı olduğuna iman eden insanlar olarak Kur’an ayetlerini bu Ramazan ayında nazil oluyormuş gibi imanî bir heyecanla okumalı, dinlemeli ve üzerinde tefekkür etmelidir. Ramazan ayı, her şeyden önce Kur’an ayıdır

Kur’an okumasını bilmeyenler, Ramazan gecelerini bu öğrenime ayırmalıdır. Kur’an okumasını bilenler de Kur’an’dan dersler takip etmeli, fakat yalnız yüzünden okuma ile yetinmemelidir. Kur’an mealleri ve tefsirleri Kur’an ayetlerini açıklayıcı değişik konulardaki muteber eserleri okumalı, vakitlerini değerlendirmelidir. Öz ifadeyle Ramazan, müminler için bir eğitim ayı olduğu gibi bir öğretim ayı da olmalıdır.

Sevgili Dostlar Ramazan, her şeyden önce Kur’an ayı olduğu kadar tefekkür ve muhasebe ayıdır, diriliş ve uyanış ayıdır, arınma, yenilenme ayıdır. İlim değerlendirilen, ibadeti günün ve gecenin her dakikasına yayma gayreti gösterilen, manevi özelliklerin, takva, sabır ve tövbenin öne çıktığı bereketli zaman dilimidir Ramazan güzel alışkanlıkların edinileceği aydır. Terâvihler, nâfile ibâdetlere, sahurlar teheccüd saatinde kalkıp gece namazına alışmak için büyük bir fırsat olduğu gibi, mukabeleler, Kur’ansız ve Onun anlaşılması ve yaşanması için gayretsiz günün geçirilmemesi gerektiğini öğretir, alıştırır.

Ramazan, kötü alışkanlıkları bırakmak için bulunmaz bir fırsattır. İçkiciler bile Ramazanda içmez veya çok azaltır. Cehennem kapıları kapandığı gibi, meyhane ve kimi haram eğlence yerlerinin kapılarına da Ramazanda kilit vurulur.

Ramazan orucu”mü’minlere farz kılındı. Oruç, Sevgili Peygamberimiz’in Medîne’ye hicretinin on sekizinci ayında, kıblenin Kâbe’ye çevrilmesinden sonra, Şaban ayı içinde emredildi böylece ramazan orucu farz kılınmıştır

Ey îmân edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” Bakara, 183

İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allâh’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmak.” Buhârî, Îman 1, 2; Tefsîr 2/30; Müslim, Îman 19-22

Sevgili Kardeşlerim Rasûl-i Ekrem Efendimiz, orucun fazîletini şu hadîs-i şerîflerinde ifâde etmiştir

Azîz ve Celîl olan Allâh İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç ise Ben’im içindir, (bu yüzden onun) mükâfâtını da Ben vereceğim. buyurmuştur.
Oruç kalkandır. Sizden biri oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şâyet biri kendisine söver ya da çatarsa “Ben oruçluyum.” desin.
Muhammed’in canı kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allâh katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç ânı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevâbıyla Rabbine kavuştuğu andır.” Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163
"İnsanın her ameline kat kat sevap verilir Bir iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır fakat Allah teala fakat oruç başka o benim içindir mükafatını da ben veririm Zira oruçlu şehvetini ve yemesini benim için bırakır" Müslim, Sıyâm, 164 
Allâh yolunda çift sadaka veren (devamlı infâk eden) kimse, cennetin muhtelif kapılarından Ey Allâh’ın (sevgili) kulu! Burada hayır ve bereket vardır.» diye çağırılır.
Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihâd kapısından, oruçlular Reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından (cennete girmeye) dâvet edilirler.” 
Oruç, nâil olduğumuz sayısız nîmetlerin kadrini bildiren, o nîmetleri lutfeden Allâh’a karşı şükran hisleri uyandıran, nefsânî arzu ve temâyülleri bertarâf eden, gönlü maddenin esâretinden kurtarıp sabır” denilen en yüksek ahlâkî meziyete eriştiren bir ibâdettir.
Oruç, yoksulların ve çâresizlerin hâlini anlama şuûru verdiği gibi, kalbi merhamet duygularıyla da doldurur. Nitekim hazîneler emrine verilmiş olmasına rağmen Yûsuf -aleyhisselâm-, fakirlerin hâlinden gâfil kalmamak için kıtlık döneminde hiçbir zaman doyasıya yememiştir. (Bursevî, IV, 284)
Bütün bu hikmetleriyle oruç, sosyal hayattaki kin, haset, kıskançlık gibi toplumu huzursuzluğa boğan menfîlikleri bertarâf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir. Fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanın sırrına, Hak Teâlâ’nın emir buyurduğu oruç nîmeti ile kavuşulur. Bu ibâdet, nefsin; yemek, içmek ve şehvetten yana, bitmek tükenmek bilmeyen arzularına karşı insanın şeref ve haysiyetini koruyan bir kalkandır.
Gündüzleri oruçla ihyâ edilen Ramazan ayının gecelerini de terâvîh namazı ile bereketlendirmek, Varlık Nûru Efendimiz’in sünnetidir.
Allâh Teâlâ Ramazan’da orucu farz kıldı, ben de (terâvîh) namazını sünnet kıldım.” İbn-i Mâce, Salât, 173
Ramazan’dan en güzel şekilde istifâde edebilmek için; gündüzleri oruç tutmanın yanında, geceleri de ibâdetlerle ihyâ etmek, her türlü mâlâyânîden sakınarak duâ ve zikir ile dilimizi, istiğfâr ve gözyaşı ile de kalbimizi yıkamak gerekir. Son on günde îtikâfa girmek ise mühim bir sünnet-i seniyyedir. Ramazan gecelerinin ihyâsı, rahmet ve mağfirete vesîle olur. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur
Kim, inanarak ve sevâbını Allâh’tan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse geçmiş günahları affolunur.” (Buhârî, Terâvîh, 46)
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, terâvîh namazını cemaat hâlinde kılmamıştır. Herkesin, gücü nisbetinde ibâdet etmesini daha münâsip bulmuştur. Terâvîh namazı, Hazret-i Ebûbekir’in halîfeliği döneminde de ferdî olarak kılınmış, Hazret-i Ömer’in halîfeliği zamânında ise cemaatle kılınmaya başlanmıştır.
Âlemlerin Efendisi -aleyhissalâtü vesselâm-, Ramazan aylarında bütün ibâdet ve ihsânlarını artırır, Rabbiyle doyumsuz bir mülâkât iklîmine girerdi. Nitekim İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- şöyle der
Resûllullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en cömerdi idi. O’nun en cömert olduğu zamanlar da Ramazan’da Cebrâîl’in -aleyhisselâm- kendisi ile buluştuğu vakitlerdi. Cebrâîl -aleyhisselâm-, Ramazan’ın her gecesinde Peygamber Efendimiz ile buluşur, (karşılıklı) Kur’ân okurlardı. Bu sebeple Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cebrâîl ile buluştuğunda, hiçbir engel tanımadan esen rahmet rüzgârlarından daha cömert davranırdı.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 5, 6, Savm 7; Müslim, Fezâil 48, 50)
Memleketimizde görülen virüs salgını dolasıyla bu yıl on bir ayın sultanı ramazan ayını evlerimizde geçireceğiz teravih namazlarımızı da evimizde tek başımıza rahatlıkla kılabiliriz bu hususda dinen hiç bir beis yoktur Orucun ardından Bayram Namazı” Sadaka-i Fıtr” emredildi.Fıtır sadakası, bayram namazından önce verilirse makbul bir sadaka olur, namazdan sonra verilirse fıtrın dışında bir sadaka yerine geçer İbn-i Mâce, Zekât, 21.
Zekât, Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi altı yerde namazla birlikte zikredilir. Dört yerde ise müstakil olarak geçer. Bunlardan Mü’minûn Sûresi’ndeki, namazdan ayrı olarak geçmekle birlikte orada da namaz kılanların zekâtlarını verdikleri husûsu ifâde buyrulur. Bunun sebebi, “bedenî” ve “mâlî” olmak üzere iki gruba ayrılan ibâdetlerde, bu ikisinin, birinci sırada ve eş değerli olarak yer almasıdır.
Zekât; mektep, kurs, hastahâne gibi hükmî şahıslara verilmez. Zîrâ o, Cenâb-ı Hakk’ın buyurduğu gibi, sekiz sınıf muhtâca âit bir haktır.Böyle müesseseler, kendilerine verilen zekâtı fakirlerin aslî ihtiyaçları dışında sarf edemezler. Ancak kursta bulunan muhtaç öğrencilere ve i’lây-ı kelimetullâh maksadıyla ilim öğrenen talebelere harcayabilirler.
Zîrâ zekâtın, geçiminden âciz fakirlerin aslî ihtiyaçlarını (havâyic-i asliye) karşılamak üzere verilmesi ve bunun araştırılması, onun sıhhat şartlarındandır. Bu sebeple kendilerine zekât tevdî edilen müesseseler bu prensibe hassâsiyetle riâyet etmelidirler. Aksi hâlde Hak katında mes’ûl olurlar.
Sadakalar (zekâtlar),Allâh’tan bir farz olarak ancak fukarâya (geçimini temin edemeyen, ya da çok zor temin edebilenlere),mesâkîne (hiçbir şeyi olmayanlara),onun üzerine âmil olanlara (zekât toplama memurlarına),müellefe-i kulûba (kalpleri İslâm’a ısındırılması gerekenlere),kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allâh yolundakilere (mücâhidlere, dînî ilim talebelerine vs.) ve yolda kalmışlara mahsustur. Allâh pek iyi bilendir, hikmet sâhibidir.” Tevbe, 60
Dernek ve vakıf gibi hükmî şahıslara da ancak âyette buyrulan sekiz yere ulaştırmaları şartıyla zekât verilebilir. Bu, dikkat edilmesi gereken mühim bir husustur.
Zekât ve sadakalarda nezâket husûsuna da çok dikkat etmek gerekmektedir. Başa kakmak, kötüsünden vermek gibi zekâtı ve sadakayı boşa çıkaran davranışlardan uzak durmak gerekir. Bilhassa veren, alana karşı bir teşekkür edâsı içinde olmalıdır. Çünkü onu farz olan bir borçtan kurtarıp ecre nâil eylemektedir. Verilen sadakalar ise, aynı zamanda, veren kişiyi hastalık ve musîbetlere karşı koruyan birer siper-i sâikadır. Yoksullar, fakirler ve garipler, aslında varlık sâhipleri için büyük bir nîmettir. Zîrâ cennet kapıları, onların duâları ile açılır.
Bilinmelidir ki mülk, mutlak mânâda Allâh’a âittir. İnsanların mülk üzerindeki sâhipliği ise günümüzde yeni îcâd edilen devre mülk usûlüne benzer. Yâni servet, Allâh’ın kuluna geçici olarak verdiği bir emânettir. Bu yüzden fertlerin onu kullanması, birtakım ilâhî ölçülere bağlanmıştır. O, mülkün hakîkî sâhibinin emrettiği istîkâmette kullanılmalı veya sarf edilmelidir. Şâyet servet, ilâhî emirlere zıt bir sûrette kullanılırsa, insanları azdırmaya, türlü kibir, zulüm ve haksızlıklara sürüklemeye çok müsâittir. Böyle bir âfete sürüklenenlerde mal sevgisi, kalbe yerleşir. Cenâb-ı Hakk’ın dünyâ nîmetleri içinde sâdece mal ve evlâdı fitne” olarak zikretmiş olması, bunların kalbe girerek âdeta putlaşması tehlikesine binâendir.
Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun
Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı
Twitter.com/@Salihkebapcii-Salihkebap1@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Görüntüleme Sayısı