Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

28 Mart 2018 Çarşamba

ŞEHİTLİK VE ŞEHİTLİK ÇEŞİTLERİ



Sözlükte; tanık, bilen, muttali olan, hazır olan ve delil anlamlarına gelen, “şehit” kelimesi, din ıstılahında; iman, ibadet ve ahlakı ile insanlara örnek olan (bk.Bakara, 2/63.) ve dinini savunmak ve yaşamak, saldırıya uğrayan vatanlarını, can, mal ve namuslarını korumak için savaşırken düşmanlar tarafından öldürülen (bk. Âl-i İmran, 3/140.) akıllı ve ergen müminlere verilen bir unvandır.“Şehit”, aynı zamanda Allah’ın en güzel isimlerinden biridir. (bk. Âl-i İmran, 3/98.)

Şehitlik rütbesi, Yüce Allah tarafından müminlere ihsan buyrulan, müminlere özgü en yüksek manevi bir rütbedir. Savaşın Allah için, din, iman ve vatan için, can, mal ve namus güvenliği için yapılması gerekir. Kahramanlık, dünyalık ve gösteriş için savaşan bir insan, savaş alanında ölse bile Allah katında şehit olmaz.

Çünkü Bakara suresinin 154’üncü ayetinde şehitler için “Allah yolunda öldürülenler” denilmektedir. Sahabeden Ebu Musa el-Eş’ari’nin şu rivayeti de bu hususu ifade etmektedir:

Hz. Peygamber’e cesaret gösterisi ve kahramanlık için, ırkçılık için ve gösteriş için savaşan insanın durumu soruldu. ‘Bunların hangisi Allah yolundadır?’ denildi.

Hz. Peygamber, ‘Kim Allah’ın kelimesinin, dininin yücelmesi için savaşırsa o Allah yolundadır.’ buyurdu.” (Tirmizi, Cihad, 16.)

Dolayısıyla bir insanın Allah katında şehit olabilmesi için mümin olması, Allah için savaşması ve Allah yolunda öldürülmesi gerekir. Şehitlik Müslümanlara özgüdür, bu itibarla Müslüman olmayanlar, şehit olamazlar.

ŞEHİTLİĞİN ÇEŞİTLERİ

1.HAKİKİ ŞEHİTLER
İslam’ın bilinmesi, tanınması ve yücelmesi, vatan, mal, can ve namus savunması için savaşırken ölen akıllı ve ergen Müslümanlara din dilinde “hakiki şehit” denir. Mesela Bedir ve Çanakkale savaşında öldürülen Müslümanlar hakiki şehitti.

Peygamberimiz (s.a.s.), “Allah yolunda öldürülen şehittir. Allah yolunda ölen şehittir.” buyurmuştur.(Müslim, İmare, 165.) Hakiki şahitler, yıkanmaz ve kefenlenmez, namazları kılınır ve kanlı elbiseleri ile defnedilir. (Ebu Davud, Cenaiz, 31; Cihad, 40.)

Peygamberimiz (s.a.s.), Mekkeli müşriklerle yapılan Uhut Savaşı’nda şehit olanların kanlı elbiseleri ile ikişer, üçer kabre defnedilmesini, Kur’an’ı iyi ve çok okuyan şehidin önce kabre konulmasını emretmiş: 

“Ben kıyamet gününde bunlara şahidim.” demiştir. (bk. Nesai, es-Sünenü’l-Kübra, II, 434, No: 2093; Darakutni, es-Sünen, Siyer, V, 206, No: 4207.)

Hakiki şehit sayılabilmesi için ölenin büluğa ermiş, akıllı ve Müslüman olması, din ve vatan için yapılan bir savaşta veya canını ve malını savunurken haksız yere öldürücü bir aletle öldürülmüş olması gerekir.

2.AHİRETTE ŞEHİT SEVABI ALACAK OLAN ŞEHİTLER

Bunlar: Allah yolunda yapılan savaşta yaralandıktan sonra yiyip içen, uyuyan, tedavi gören, başka bir yere nakledilen ve daha sonra ölen kimseler ile deprem, yangın, sel felaketi, afet ve benzeri musibetlere maruz kalarak ölen, mide ağrısından ölen, doğum sırasında ölen, suda boğularak ölen, kolera, veba ve verem gibi bulaşıcı bir hastalığa yakalanıp ölen, göçük altında kalarak ölen, ilim yolunda ölen ve yanlışlıkla öldürülen Müslümanlardır.

Şu hadislerde bu kimselerin bu anlamda şehit oldukları bildirilmektedir:
Allah yolunda öldürülmenin dışında şehitlik yedi çeşittir: Veba hastalığına yakalanıp ölen şehittir. Suda boğularak ölen şehittir. Zatürre hastalığına yakalanıp ölen şehittir. Mide hastalığı sebebiyle ölen şehittir. Yangında ölen şehittir. Göçük altında kalıp ölen şehittir. Doğum yaparken veya loğusa iken ölen kadın şehittir.” (Ebu Davud, Cenaiz, 14.)

Haksız yere malı alınmak istenir ve kişi malını vermemek için karşı koyarken öldürülürse şehittir.” (İbn Mace, Hudud, 21.)

Haksız yere malı alınmak istenen, malını vermemek için mücadele veren ve bu yüzden öldürülen kimse şehittir.” (Ebu Davud, Sünnet, 32.)
Malı sebebiyle öldürülen kimse şehittir. Eşi ve çocukları için öldürülen veya canını korumak için öldürülen veya dini sebebiyle öldürülen kimse şehittir.” (Ebu Davud, Sünnet, 32.)

Bu şehitler, savaş alanında düşmanlarca öldürülen şehitlerden farklı olarak yıkanırlar, kefenlenirler ve cenaze namazları kılınıp defnedilirler. (bk. Darakutni, es-Sünen, Siyer, V, 206, No: 4207.)

ŞEHİTLER GERÇEKTE ÖLMEZLER
İnsanın beyin, kalp, beden ve diğer organları, işlevlerini bütünüyle yitirdiği, canlılığını kaybettiği, ruh bedenden ayrıldığı zaman ölüm gerçekleşir. Bu durum, Allah yolunda öldürülenler için de söz konusudur. Ancak “Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyin, hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara, 2/154.) ayetinde Allah yolunda öldürülenlere ölüler denilmemesi emredilmektedir.

Şehitlere ölüler demeyin.” demek onlar hakkında “ölüler” diyerek ulu orta konuşmayın demektir. Ayette, şehitlerden saygıyla söz edilmesi gerektiğini belirten mecazi bir anlatım vardır.

Diğer taraftan ölen insan, yemez, içmez, herhangi bir şeyden zevk almaz, sevinmez. Hâlbuki şehitler böyle değildir. Çünkü şehitler, görünürde ölmüş olsalar bile Allah’ın kendilerine bahşettiği özel bir hayatla diridirler. Onların hissetme, lezzet ve zevk alma kabiliyetleri vardır. Allah katında onlara bol nimetler, geniş rızıklar sunulmakta ve onlar mutlu bir hayat yaşamaktadırlar fakat dünyadaki insanlar bunu fark edemezler. Çünkü şehitlerin hayatları mahiyet bakımından dünyadakilerden farklıdır.

ŞEHİTLER ÖLMEZ”

Uhut Savaşı’na katılmayanlar, bu savaşta ölenler hakkında “Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi.” (Âl-i İmran, 3/168.) diyenlere cevap olmak üzere şöyle buyrulmuştur

 “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Onlar, Rableri katında rızıklandırılırlar. Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetler ile sevinirler, arkalarından kendilerine ulaşamayan, henüz şehit olmayan kimselere ‘kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini’ müjdelemek isterler. Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın müminlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler. Şüphesiz Allah, müminlerin ecrini zayi etmez.” (Âl-i İmran, 3/169–170.)

Ölüm olayı, ruhun bedenden ayrılmasından ibarettir. Ölen ruh değil bedendir. Ölüm ile ruh bedeni terk eder, beden canlılık fonksiyonunu tamamen kaybeder ve zamanla toprakta çürür, ruh ise varlığını sürdürür. İşte şehitlerin ruhları ahiretteki güzel makamlarını görerek mutlu olur ve cennet nimetlerinden faydalanırlar. (Müslim, İmare, 121; Tirmizi, Cihad, 13.)

Şehitler ölmez.” söylemini böyle anlamamız gerekir. Allah yolunda öldürülenlerden “ölüler” diye değil, “şehitler” diye bahsetmemiz, onların Allah katında çok saygın olduklarını bilmemiz ve bu bilinçle davranmamız gerekir.

ŞEHİTLERİN MÜKÂFATI

1.Şehitlerin mükâfatı imrenilecek kadar çoktur.“Şehit cennettedir.”(Ebu Davud, Cihad, 25.) buyuran Peygamberimiz (s.a.s.), şehitlerin mükâfatını şöyle bildirmiştir: “Hiç kimse cennete girdikten sonra -bütün dünyaya sahip olsa bile- tekrar dünyaya dönmek istemez, sadece şehitler, kendilerine verilen nimetler sebebiyle dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler.” (Buhari, Cihad, 21.)

2.Bir insan şehit olunca varsa günahları bağışlanır.“Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım.” (Âl-i İmran, 3/195.) Bu ayette Allah yolunda hicret eden, birtakım eziyetlere katlanan, Allah yolunda savaşan ve şehit edilenlerin günahlarının bağışlanacağı ve cennete konulacağı bildirilmektedir. Peygambere iman ettiği için kavmi tarafından şehit edilen bir mümin hakkında Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “Şehit edildiğinde kendisine, gir cennete!” denildi. O da “keşke kavmim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilselerdi!” dedi.” (Yasin, 36/26–27.) 

Ayette, iman ettiği için şehit edilen kimseye üç mükâfat vaat edilmiştir: Cennete konulması, bağışlanması ve cennet nimetlerinden ikram edilmesi. Ancak şehitlerin kul hakları varsa Peygamberimiz bunun bağışlanmayacağını bildirmiştir: “Şehidin borcu hariç bütün günahları bağışlanır.” (Müslim, İmare, 119.)

3.Şehitler ahirette peygamberler, sıddıklar ve salihler ile beraber olurlar.“Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddık, özünde, söz, iş ve işlemlerinde dosdoğru olanlarla, şehitlerle ve iyi, salih kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.” (Nisa, 4/69.)

4.Şehitler, ahiret sıkıntısı çekmezler ve yakınlarına şefaatçi olurlar.Şehit olur olmaz bağışlanırlar. Cennetteki makamları gösterilir. (İbn Mace, Cihad 16; Tirmizi, Cihad, 25.)

GAZİ OLMAK

Gazi”, Allah yolunda ve vatan uğrunda savaştığı ve şehit olmayı arzu ettiği hâlde savaş alanında ölmeyen, yaralanıp sağ kalan kimseye verilen manevi bir unvandır. Gazi, şehit olmak ve bu mertebeye yükselmek için savaştığından dolayı o da şehitler gibi değerlidir. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Bir kimse Allah yolunda şehit olmayı canıgönülden isterse, yatağında ölse bile, Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” (Müslim, İmare, 157.)

VATANI KORUMA GÖREVİ

Vatan”, kutsal değerlerimizin, kültürümüzün, hatıralarımızın ve eserlerimizin toplandığı en kıymetli varlığımız, özgürce yaşadığımız, çalıştığımız, eğitim öğretim gördüğümüz, çalışıp rızkımızı kazandığımız, serbestçe seyahat ettiğimiz, inancımızı yaşadığımız, okulumuz, evimiz ve semalara yükselen minareleri ile camilerimiz canımız ve her şeyimizdir.

Vatanı kalkındırmak, geliştirmek, terörden, saldırıdan ve düşman tehlikesinden korumak, gerektiğinde vatan için malımız ve canımız ile fedakârlık yapmak, şehit olmak dinî ve vatani görevimizdir.

Şair dediği gibi“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”Vatan için gerektiğinde savaşırız, şehit veya gazi oluruz. Bu, Rabbimizin bir buyruğudur:

“Sizinle savaşanlara karşı, Allah yolunda siz de savaşın.” (Bakara, 2/190.) “Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve atlar, savaş araç gereçleri hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz.” (Enfal, 8/60.)

Dünyada, namus ve şerefimizi koruyarak huzur ve güven içinde yaşamak, ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür. Namusumuzu korumamız ve dinî görevlerimizi gereği gibi yerine getirmemiz yine vatan sayesinde mümkün olur. Bu sebeple yüce dinimiz İslam, vatanın korunmasına büyük önem vermiştir.

Vatanı korumak hem dinî hem millî bir görevdir. Vatanı saldırıdan korumak, gerektiğinde savaşmak, savaştan kaçmamak Rabbimiz ve peygamberimizin emridir: “Ey iman edenler! Savaş düzeninde iken kafirlerle karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönmeyin, savaştan kaçmayın.

Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç- böyle bir günde her kim onlara arkasını dönerse mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varacağı yer de cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası.” (Enfal, 8/15-16.)

Düşmanla karşılaştığınız zaman sabır ve gücünüzle karşı koyunuz. (Müslim, Cihad, 20.) “İki göze ateş dokunmayacaktır. Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda, gece vakti karakolda ve sınırda bekleyen, nöbet tutan ve düşman gözleyen göz.” (Tirmizî, Fedailü’l-Cihad, 12.) 

“Bir gün bir gece hudut boyunda nöbet tutmak, gündüzleri oruçla, geceleri de ibadetle geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Vazife başında ölürse yapmakta olduğu amelin sevabı ve rızkı devam eder ve kabir fitnesinden kurtulur.” (Müslim, İmare, 163.)

Bu cennet vatanı canlarını vererek bizlere emanet eden tüm şehitlerimize cenabı Alah'tan rahmet diliyorum Gazilerimize ise cenabı Allah'tan sağlık sıhhat afiyet huzur ve esenlik diliyorum Tüm gazilerimize şükranlarımı ve minnetlerimi sunuyorum

HAYIRLA KALIN ALLAH'A EMANET OLUN

ARAŞTIRMACI İLAHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR

SALİH KEBAPÇI Twitter.com / @Salihkebapcii


19 Mart 2018 Pazartesi

MÜMİNLERİN BAHARI MANEVİ TİCARET MEVSİMİ ÜÇ AYLAR




Aziz Dostlar Bizleri bir kez daha feyizli bereketli manevi ticaret mevsimi olan üç aylara kavuşturan ulaştıran sıhhat ve afiyet içinde huzur içerisinde Rabbimize hamdü senalar olsun

Halkımız arasında Receb, Şaban ve Ramazan ayları “üç aylar” olarak isimlendirilerek bu aylara, diğer kamerî aylara göre daha fazla önem verilir. Bu ayların “kutsal”, “mübârek”, “faziletli” olduğuna inanılır.

Dahası bu aylarda yer alan kimi gecelerin (Reğâib, Mirac, Berat, Kadir ) özel bir takım ibadetlerle ihyâ edilmeye çalışıldığı görülür. Kısaca bunlara temas edeceğiz inşallah bu yazımızda değerli dostlar

1)Kur'an-ı Kerîm'de ismi açıkça zikredilen ay yalnız Ramazan' dır. Bunun dışında aylarla (hatta günlerle) ilgili ifadeler "Malum (bilinen) günler" "Onlardan dördü haramdır.""Haram aylar" şeklinde kapalıdırlar.

"Üç aylar" ifadesi Kur’an ve Sünnet’te yer almaz. Kur’an’da Araplar arasında bir örf olarak savaşmanın haram kabul edildiği dört aya (Zilkade, Zilhicce, Muharrem , Receb) gönderme yapılır.

2)Bu dört haram aydan bir tanesi de [halkımızın üç aylar olarak isimlendirdiği ayların ilki olan] Receb ayıdır. Receb ayında özel olarak oruç tutma ile ilgili herhangi bir sahih hadis mevcut değildir.

Receb ayında Regâib ve İsra (mi'rac) gibi iki mübarek gece bulunmaktadır.Regâib, Receb'in ilk Cuma gecesidir. Rağbet olunan kıymetli şeyler, bol bol ihsan ve çok çok feyiz manalarına gelmektedir

Regaib'e, Allah'ın mümtaz kullarına ihsan ve ikramı büyük olduğundan bu isim verildiği söylenmektedir. Bu nedenle asırlardır müslümanlar bu geceye önem vermişler ve feyiz ve bereketinden yararlanmaya çalışmışlardır.

3)"Receb ayının fazileti ile ilgili veya bu ayda tutulacak orucun, o ayın belirli bir zamanında tutulacak orucun, belirli bir gecede yapılacak ibadetin fazileti ile ilgili olarak hüccet olmaya elverişli hiçbir sahih hadis bulunmamaktadır."

Bununla birlikte Receb ayının başlangıcında dua etmenin ilk dönemden itibaren biliinmektedir. Nitekim, Hz. Ömer'in oğlu Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilir Şu beş gecede yapılan dua reddedilmez: [Perşembeyi Cumaya bağlayan] Cuma gecesi, Receb ayının ilk gecesi, Şaban ayının ortasındaki [Berat] gece[si] ve iki bayram [öncesindeki arefe] gecesi."

Receb ayı da haram aylardan birisi olması hasebiyle bu ayda oruç tutmanın, tıpkı diğer haram aylarda olduğu gibi faziletli olduğu söylenebilir. Yine bu ayın ilk gecesinde dua etmenin kabule vesile olduğu inancıyla dua edilebilir.

Sahih rivayetlerde Peygamberimizin Ramazan ayı dışında hiçbir ayı tam olarak oruçlu geçirmediği, en çok Şaban ayında oruç tuttuğu belirtilir. (Buharî, Savm, 51; Müslim, Sıyam, 175)

Dolayısıyla bir Müslümanın, Ramazan ayı dışında peygamberimizin diğer hadislerindeki tavsiyeleri de göz önünde bulundurularak “Muharrem” ve “Şaban” aylarında diğer aylara göre daha çok oruç tutması sünnete en uygun davranıştır. 

Ancak Ramazan ayına dinç bir şekilde girebilmek için Şaban’ın ikinci yarısından sonra oruç tutmak tavsiye edilmemiştir.Halkımız arasında kandil geceleri olarak bilinen zaman dilimleri ile ilgili olarak genel bir ifadeyle şunu belirtmek gerekir

4) Bizzat Kur’an’da adı geçen Kadir gecesi de dâhil olmak üzere bu gecelerin hiçbirine dair özel bir ibadet şekli söz konusu değildir. Sahih kaynakların “hiçbirinde” özel bir namaz şeklinden söz edilmemiştir.

Reğâib” gecesi adı verilen gecede kimileri tarafından kılınan ve "reğâib namazı" adı verilen namazla ile ilgili hadislerin “tamamı” dört mezhebe mensup muhakkik hadis ve fıkıh âlimleri tarafından “uydurma” ve "bid'at" olarak kabul edilmiştir.

AZİZ MÜMİN VE MÜMİNE KARDEŞLERİM MÜBAREK ÜÇ AYLARDA SAHİH KAYNAKLARDA OLMAYAN ÖZEL İBADETLER NAMAZLAR ZİKİRLER DUALAR ORUÇLAR TAMAMI HURAFEDİR UYDURMADIR SAHİH DEĞİLDİR

Kandil kutlaması” dinin özünde değil halkın örfünde bulunmaktadır. Ramazan ayına hazırlığa vesile saymak, bu konuda bir bilincin uyanmasına vasıta yapmak istiyorlarsa bid’atlara bulaşmadan, dinde olmayan ibadetleri icat ve icrâ etmeden, kardeşliğe vesile kılmalıdır

Bir müslümanın üç ayları en güzel değerlendirme yol ve yöntemi, din konusunda "sahih ilim" ve "sâlih amel"dir. Sahih ilim için bu mübârek zaman dilimlerinde Kur'an' ve sünnet ile içli dışlı olmalı, bilgimizi ve amelimizi arttırmak için gayret göstermeliyiz

Üç Ayları Değerlendirme Yolları 1- İyi Bir Muhasebe, Tevbe ve İstiğfar 2-Kur'ân Üzerinde Çalışma 3- Nafile ibadetleri Çoğaltma 4- Mali İbadetleri Çoğaltma 5- Hz. Muhammed (s.a.)'i Daha İyi Tanımaya Yönelik Çalışma 6- Kazanılanları Kaybetmemeye çalışmak


TEKRAR EDİYORUM AZİZ KARDEŞLERİM MÜBAREK ÜÇ AYLARDA SAHİH KAYNAKLARDA OLMAYAN ÖZEL İBADETLER NAMAZLAR ZİKİRLER DUALAR ORUÇLAR TAMAMI HURAFEDİR SAHİH DEĞİLDİR İTİBAR ETMEYELİM İNŞALLAH

ÜÇ AYLARA KANDİLLERE ÖZGÜ ÖZEL HİÇ BİR NAMAZ ORUÇ DUA ZİKİR BULUNMAMAKTADIR İFA ETMEKTE OLDUĞUMUZ KULLUK VAZİFEMİZİ ARTIRARAK AYNI İBADETLERİMİZE DEVAM EDEREK ARTIRMAYA ÇALIŞMAK VARDIR BUNUN DIŞINDA YAPACAK BİR ŞEY YOKTUR

1-İyi Bir Muhasebe, Tevbe ve İstiğfar Cenab-ı Hakk'ın "Düşünmez misiniz?" "Umulur ki tefekkür edersiniz" âyetleri ve "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz" hadisi muhasebe'nin önemini ortaya koymaktadır Muhasebe, akıl nimetinin sahibi insanoğlu tarafından hayatın bütün safhasında yapılması zorunlu bir olgudur.

Böylece akıl şeytanca işlerde değil, faydalı ve gerekli yerlerde kullanılmış olacaktır. İyi bir muhasebe (oto kontrol veya nefs muhasebesi) fert ve toplum, hatta ülke ve dünya çapında nice sağlıklı adımların atılmasına yardımcı olacaktır

Eksikleri tesbite ve bilinmeyenleri keşfe götüren bu yol, başkasında eksik ve ayıp aramaya fırsat da bırakmaz Muhasebe, insana kendisini seyretme imkânını sağlayan şeffaf ayna mesabesindedir. Bu iş, din, akıl ve vicdan gibi üç temel ölçünün kabul ettiği prensipler çerçevesinde yapılmalıdır.


2-Kur'ân Üzerinde Çalışma Bu çalışma, Kur'ân okumayı öğrenme ve öğretme, anlama ve anlatma, yaşama ve yaşatma, düşünme ve düşündürme tarzında çok yönlüdür. Kur'ân üzerinde yapacağımız bu ve benzeri çalışmalara bugün her günden daha çok ihtiyacımız vardır.

Kur'ân bu aylarda nazil olmaya başladığına göre ibadet bilinci içinde Kur'ân üzerinde metodlu çalışmalara öncelik vermeliyiz. Kur'ân "sağlam kulp"ve "Allah'ın ipi" dir. Bu itibarla onun içine girmeden başka bir deyimle Kur'ân dünyasına girmeden İslâm dünyasına girmeniz ve Allah rızasına ve sevgisine ermeniz mümkün değildir.

3-Nafile ibadetleri Çoğaltma Zamanımızda "Üç aylar" kış mevsimine rastlamaktadır. Efendimiz (s a )'in ifadesiyle "kış mü'minin ilk baharıdır" Bu itibarla üç ayları bahara dönüştürmek için namaz, oruç ve benzeri nafile ibadetleri arttırmak gerekir. Zira namaz kötülüklere sed, oruç takva aracıdır. İbadetleri arttırmada şöyle bir yol izlenebilir.
Evvela, farz olan namaz ve oruçların vaktinde edalarına önem verilmeli ve kazaya bırakılmamalıdır. Buna rağmen kaza durumu söz konusu olursa ilk fırsatta o yerine getirilmelidir.

İkinci olarak, namaz ve oruç ile ilgili kazalar tespit edilmeli ve bir yere not edilerek yavaş yavaş ikmal edilmelidir. Kuvvetli ve farzlara tabi olan Revâtib sünnetler hariç kazalar ile meşgul olmak daha uygun bir yoldur.

Üçüncü olarak; namaz, oruç ve benzeri nafileleri çoğaltmaya itina gösterilmelidir.


Oruçta, Pazartesi ve Perşembe, kameri ayın 13,14 ve 15 günleri, mübarek gece (kandil)lerin öncesi ve sonrası, bir gün oruç ve bir gün iftar (Savm-ı Davud) veya tamamı şeklinde bir yol izlenebilir. Bilindiği üzere Hz. Peygamber Receb'in tamamını oruçlu geçirmemiş ama Şa'ban'ın tamamını genel olarak oruçlu geçirmişler ve Ramazan'a birleştirmişlerdir.

Ülkemizde çok yaygın olan üç aylar(ın tamamını aralıksız tutma) anlayışı sünnetlerde yoktur. Buna rağmen tutulması halinde günah da söz konusu değildir. Bilakis sevap vardır. ama bunu kurana veya sünnete dayandırmadan ifa etmek gerekir

Namaz ile ilgili nafilelerde Revâtib sünnetlerden sonra önceliği gece (teheccüd) namazlarına vermek daha iyidir. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi gece, üç aylarda vurgulanan üç husustan biridir.

Geceleri değerlendirmenin yegâne yolu namaz değildir. Namazın dışında en güzel gece ibadeti şüphesiz ilimdir.

4-Mali İbadetleri Çoğaltma Öteden beri olgun mü'minler zekatı bu aylardan birinde, özellikle Ramazanlarda vermişlerdir. Sadaka-i fıtır Ramazan'a has bir malî mükellefiyettir. Mali ibadetler şüphesiz bu ikisinden ibaret değildir. Yedirme, içirme, giydirme, borç verme, hayır müesseselerine yardım etme vs. gibi infak kapsamına giren her davranış mali ibadetlerden sayılır.

Cihad âyetlerinde "mallarınızla ve canlarınızla" şeklinde mallara öncelik verilmesi de dikkat çekicidir. Mal konusunda cömert olmayan can konusunda hiç cömert olamaz. Cömert olmayanın da cennette yeri yoktur, işte bu aylar cimrilikten arınmak için birer fırsattır.

5-Hz. Muhammed (s.a.)'i Daha İyi Tanımaya Yönelik Çalışma Üç aylarda meydana gelen olayların kahramânı sevgili Peygamberimizdir. Mübarek geceler onun hayatında vuku bulan önemli olayların ismi olmuş, yüce kitabımız Kur'ân bu aylarda ona nazil olmuştur.

Allah'ın bize örnek insan ve peygamber olarak gönderdiği yine odur. O canlı Kur'ân'dır. O bizim için iman, İslâm, hayat ve cennettir. Onu tanımadan, bilmeden, öğrenmeden, gönlümüze ve önümüze koymadan İslâm'ı ve Kurân'ı tanımak ve yaşamak mümkün değildir

Hz. Muhammed (s.a.) peygamberlikte zirve, insanlıkta modeldir. Onun yirmi üç yıllık peygamberlik hayatı ana çizgileriyle, hatta kronolojik olarak detaya varan yönleriyle bilinmeden ne huzur ne de felahtan bahsedilemez.

Bu nedenle örnek ve önderimizi en iyi bir şekilde tanımak en güzel ibadettir. O halde ibadet bilinci içinde onu öğrenmeye bir zamanı değil, her ve pir zamanı ayırmak en büyük vazifemizdir.

Üç aylarda dinimizi kuranımızı peygamberimizi en güzel şekilde sahih kaynaklarıyla doğru bir şekilde öğreneceğiz şarlatanlara din tüccarlarına inanmayacağız itibar ve itimat etmeyeceğiz Kuran ve sünnet üzerine bir zaman dilimi geçireceğiz inşallah

Buradan yazıyorum bu şarlatan din tüccarı cahil huzur bozucu cübbeliden ve onun gibi tiplerden cemaatlerden tarikatlardan üç aylarda şiddetle uzak durmanızı tavsiye ediyorum o tipleri dinlemeyin okumayın bakmayın uzak durun

Kuran ve sünnet ikliminde ve ekseninde bir üç aylar geçirmenizi diliyorum şimdiden üç aylarınız mübarek olsun perşembe günü idrak edeceğimiz regaip kandiliniz mübarek olsun cenabı hak sıhhat afiyet ve huzur içerisinde geçirmeyi cümlemize nasip eylesin inşallah

HAYIRLA KALIN ALLAH'A EMANET OLUN

ÜÇ AYLARINIZ VE REGAİP KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN

ARAŞTIRMACI İLAHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR

SALİH KEBAPÇI Twitter.com @Salihkebapcii

18 Mart 2018 Pazar

CENAZE DEFİN İŞLEMLERİ (BELEDİYE)




CENAZE İŞLEMLERİ

Cenaze işlemleri resmi kurumlarca düzenlenen Ölüm Belgesinin alınmasıyla başlar. Vefat evde olmuş ise; Ölüm Belgesi bağlı bulunulan İlçe Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünce

Hastanede olmuş ise Başhekimlik tarafından düzenlenmektedir.Trafik kazası veya şüpheli ölümlerde savcılık tarafından işlem yapılmadan cenazeye müdahale edilmemektedir.

6 Mart 2018 Salı

ÇOCUĞA DİNİ EĞİTİM NASIL VERİLMELİ?



Annenin, çocuğun terbiyesindeki rolünün büyük oluşu, meselenin öneminin kavranmasıyla doğru orantılıdır. Çocuk, öğrenme ihtiyacından dolayı dâima bir rehbere muhtaçtır. İlk terbiyeci ve rehber olan anne, evlâdına mükemmel bir terbiye verebilmek, dînî bilgileri öğretebilmek için dîninin kendisinden istediği şeyleri bilmesi, pratik terbiye ve ahlâk ilmine vâkıf olması gerekir.

Çocuk, fıtraten hayrı almaya meyilli olduğundan, annesinin verdiği, onun kazandırdığı prensipleri, özellikle dînî olanları alır, zevkle tatbik eder. Bunlar, onun şahsiyetinin oluşmasında birer çekirdek vazifesi görür. Zaten,“Dinin ilk öğretmeni annedir.”denilmiştir


1 Mart 2018 Perşembe

OSMANLIDA HAVYAN SEVGİSİ VE HAYVAN HAKLARI




Türklerin, Orta Asya steplerinden beri hayvanlara ayrı bir değer verdiği tarih kayıtlarına geçmiştir. Sığır, keçi, koyun vb. hayvanlar açıkta bırakılmaz, çadırlarda barındırılır ve bakımlarına özen gösterilirdi. 

Görüntüleme Sayısı