Çocuğun
sağlıklı bir şekilde gelişme ve yetişmesi için; onun fizikî,
zihnî yönden olduğu kadar sosyal ve duygu açısından da
ihtiyaçlarının karşılanması gerekir.
Sevgi,
bütün canlıların beklediği en temel ihtiyaçlardandır. Her
anne-baba mutlaka çocuğunu sever. Fakat bu sevgisini sözlü olarak
dile getirir ve çocuğa samimî ilgisini de gösterirse, tam
mânâsıyla evlâdının bu ihtiyacını karşılamış olur.
Sevgiyi
duymayan, hissetmeyen veya yaşamayan çocukların duygu dünyasında
zedelenmeler olur, bu da zamanla çocukların düşünce ve
davranışlarında kalıcı hasarlara yol açar. Meselâ
“-Uslu
durursan seni çok seveceğim!”veya
“-Bu
sene takdir alırsan bizi çok mutlu edersin!” gibi
sözler duyarak büyüyen çocuklar, kendisine duyulan sevginin
“şartlara bağlı” olduğunu düşünür. Ya bu sevgiye ulaşmak
için kendisine gösterilen hedeflere varmaya çalışır ya da ne o
sevgiyi, ne de o hedefleri kabullenir.
Eğer
sevgiye ulaşmanın önünde engel olarak gördüğü “usluluk”
ve “başarılı olmak” hedeflerine ulaşamazsa veya
ulaşamayacağını düşünürse, kaygı ve korkular oluşmaya
başlar.
“Acaba
anne-babam beni tekrar sevecek mi?” gibi… Sonra da onların
sevgisinden uzaklaştıran başarısızlıklara dair birtakım
savunma mekanizmaları geliştirir. Meselâ yalan söyler.
Çocuk,
anne-babasının eleştirisine muhatap olmaktan korktuğu için,
hareketlerine hep dikkat eder, yanlış yapma korkusu öne çıkar.
Bu durum onun dâimâ “endişeli” olmasına yol açar. Yani aşırı
baskı, korkuyu; korku ise hastalıklı davranışları doğurabilir.
Çocuğumuzun
en ufak bir yanlışında ona ceza vermek için yarışmayalım.
Bazen görmeyelim, her şeyi sorgulamayalım.
Çocuğumuzun
ufak, zararsız yanlışlarına da saygı duyalım. Çünkü öğrenme
yolunda yapılan ufak tefek yanlışlar olabilir. Biz ne kadar
hatasız bir insanız ki, çocuğumuzun hatasız, mükemmel olmasını
bekliyoruz?!
Çocuğumuzu
sevmek için sebep aramayalım. Sevgi, bir bedele bağlı değildir.
Sevgimizi cömertçe hissettirelim. Her zaman bizim istediğimiz gibi
davranmasını beklemeyelim.
Korkmalarına
sebep olacak ses tonu ile değil, yumuşak ses tonuyla konuşalım.
Katı kurallarımız olmasın. Dâimâ suçlayan, cezalandıran, her
şeyine karışan anne-babalar, çocuklarda “aşağılık” veya
“yetersizlik” duyguları oluşturabilir.
“Zor
yoluyla denetleme” veya “sevgi esirgeyerek denetleme” yolunu
seçersek çocuğumuzun isyankâr ya da aşırı boyun eğici biri
olması muhtemeldir. Mükemmeliyetçi anne-baba olmak gibi bir
niyetimiz varsa, önce kendimize, sonra da çocuğumuza ve
başkalarına karşı acımasız hâle dönüşürüz.
Faydadan
çok zarar veririz. Her hususta mükemmel olmak, hayatın
gerçeklerine uymaz. Bu hem imkânsızdır, hem de insanlara mutluluk
getirmez.
Sevgimizi
belli etmek için büyük sevgi gösterilerinde bulunmamız, büyük
ve pahalı hediyeler almamız gerekmez. Gece-gündüz “Seni
seviyorum evlâdım!” demeye de gerek yoktur. Davranışın sesi,
kelimelerden daha yüksek çıkar. Yazımızı şöyle noktalayalım
Anne
baba olarak çocuğumuzu sevmek için sebep aramayalım. Sevgi, bir
bedele bağlı değildir. Sevgimizi cömertçe hissettirelim. Her
zaman bizim istediğimiz gibi davranmasını beklemeyelim.
Hayırla
Kalın Allah'a Emanet Olun
Araştırmacı
İlahiyatçı Eğitimci Yazar
Salih
Kebapçı Twitter.com @Salihkebapcii
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder