Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

22 Eylül 2018 Cumartesi

MÜSLÜMANIN DÜĞÜNÜ VE EVLİLİK HAYATI NASIL OLMALIDIR?



Aziz Dostlar Milletler aile yapılarının sağlamlığıyla büyür. Aile çürürse toplum da hayatını kaybeder. Eski ailelerde daima nezâket, zarâfet, onlara bakılırdı, dikkat edilirdi ve toplumda boşanma diye bir şey de hemen-hemen yoktu, ender-i nâdirattandı. Ve bugünkü durumu görüyoruz maalesef. Bugün maalesef aile hayatında büyük bir çöküntü var. Boşanmalar artıyor. Demek ki buradaki bir mânevî hayatta noksanlığını görüyoruz.


Erkek ve hanım, birbirini tamamlayan boyutları. İki tarafın hak ve hukuklarını iyi muhafaza etmesi zarurîdir. İlâhî tâlimat dışına çıkınca, yuvalar zedelenir. İslâm, insan ömrünü ve hayatını en güzel şekilde tanzim etmiştir. İslâm, insanın hayat haritasıdır. Bütün mahlûkat, bir nesil yetiştirmek üzere tanzim edilmiştir. Bütün mahlûkata baktığımız zaman; civarımızda kedi, köpek vesâire, hepsi bir nesil yetiştirme endişesi içindedir.

Kıymetli Dostlar Bir mü’minin de aslî vazifesi, Cenâb-ı Hakk’a kul olacak örnek bir nesil yetiştirmektir. Arkasında mal mirasından ziyade, en güzel miras, arkasında bir insan mirası bırakabilmek. Yani bir İslâm şahsiyet ve karakterini taşıyacak bir evlâtlar bırakabilmek. En büyük servet, en büyük zenginlik ise Cenâb-ı Hakk’a kul olabilmektir.

Yavrularımıza bırakacağımız en büyük miras, âhiret mirasıdır. İslâm’ın karakter ve şahsiyetini miras bırakabilmektir. Velhâsıl bu dünya bir mekteb-i âlem olarak halkedildi. İnsanın bütün ihtiyacına göre halkedildi.

Zerreden küreye her şey, Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî azamet ve kudret akışları, ilâhî nakışlarla dolu. Bu dünya, bu cihan, insan ve cin âleminin imtihan mekânı. Kâinat, umumî bir dershane; ibret, hikmet, sır ve kudret akışlarıyla dolu. İnsanın evlilik hayatı da ayrı bir kudret sergisi.

Bu da çok mühim. Evlilik nefsanî arzulara rûhâniyet kazandırır. Nefsanî arzuları idealize eder. Rûhânî bir evlilik, dünyadaki bir Cennet hayatı, buyrulmaktadır. Evlilik nefsânî arzuları rûhânîleştirme istikâmetindedir.

Değerli Dostlar Evlilik, nikâh ve düğünle başlar. Nikâh, Allah adına tarafeynin akitleşmesidir. Nikâh, nefsânî arzuları tesirsiz hâle getirmektir. Düğünler, nikâh akdinin ilân edilmesi ve aile yuvası kurmanın sevinç ve memnuniyeti içinde, bu sevincin toplumla paylaşılmasıdır.

Yani yeni bir dünya evine adım atmaktır. Bu sebeple Cenâb-ı Hakk’ın rahmetini celbedecek şekilde icrâ edilmelidir. Zira sıhhati de ihsan edecek, huzuru da ihsan edecek, Cenâb-ı Hak’tır. Nikâh ve düğün, birbirini tamamlayan unsurlardır.

Peygamber-sallâllâhu aleyhi ve sellem-Efendimiz nikâhla beraber bir velîme, bir düğün yemeği verilmesini, bu düğüne de zengin-fakir ayırt edilmeden müslümanların dâvet edilmesini tavsiye buyurmuştur.

Zenginlerin davet edilip fakirlerin çağrılmadığı düğün yemeği ne fena bir yemektir.” (Buhârî, Nikâh, 72; Müslim, Nikâh, 107)

Sevgili Dostlar Düğünlerden bir gaye de, gelen huzzâr-ı kirâmdan dua almaktır. Toplumun düzeni, fertlerin iffetli yaşamasına bağlıdır. Ve iffet, insana ait bir keyfiyettir. Hayvanatta iffet anlayışı yoktur, onlar serbesttir. Fakat insan, iffeti ile şahsiyet ve karakter sahibidir, iffeti ile müzeyyendir.

İffet, Cenâb-ı Hakk’ın insana verdiği büyük bir lûtuftur. Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, Meryem Vâlidemiz’in ismini otuz dört yerde zikrederek, onu senâ eder, över.

Kadın ve erkek iffetini korursa toplumun en kıymetli varlığı olur. Zarâfet timsâli olur. Lakin erkek ve hanım, haysiyetini yitirirse, o zaman toplumda çatırdamalar başlar. “Bir erkeği terbiye edin, bir insanı yetiştirmiş olursunuz. Bir kadını terbiye edin, bir aileyi hattâ toplumun büyük bölümünü yetiştirmiş olursunuz.”

Hanımlar şefkat numûnesidir. Ki evlâdını o şefkatle terbiye eder. Hattâ Kur’ân-ı Kerîm’de,Rûhu’l-Beyan’da buyrulur, “terâib” kelimesinde; meselâ bir sel olsa çocuk sele düşse, anne âkıbetini düşünmeden kendini sele atar. Baba hüzünlenir, bir yerde ağlar ve bekler.

Her salihâ kadın, erkek için mukaddes bir kalkandır. Kadın buyruluyor “Kendi başına ne gül goncasıdır ne de diken. Eğer yetiştirmesini bilirsen gül olur, tutmasını bilmez isen kendi hâline bırakırsan o zaman diken olur.”

Gerçek anneler, salihâ anneler, ömürlük bir teşekküre lâyıktır. Fakat bugün materyalist dünya, anneler günü yapıyor, babalar günü yapıyor. Ama senede bir gün. Mal satmak için böyle bir şey ihdâs ettiler. Gaye, orada annenin faziletine, babanın faziletine ittibâ değil, mal satmaktır.

Muhterem Kardeşlerim Toplumun müşterek sevinci olan düğünleri, Efendimiz tervic eder, teşvik eder. Allâh’ın hükümlerine göre icrâ edilen nikâh meclisleri ve cemiyetleri mübarektir, duaların kabul olacağı mekânlardır. Bu düğünde evlenenlerin en büyük ihtiyacı da ümmet-i Muhammed’in duasıdır.

Onun için sâlihler, fakirler, garipler vesâire, bu merasime davet edilmeli iştirak ettirilmelidir onların duaları alınmalıdır. Çünkü yeni bir hayatın başlangıcı olan bu evlilikte hayat, takvâ temelleri üzerine inşa edilmelidir.

Yeni bir hayata başlarken, işte bu merasim, Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ile, başlamalıdır Cenâb-ı Hakk’a dualar ve ilticâlarla olmalıdır. İnsan en çok duaya muhtaçtır. Peygamberler bile dua hâlindedir.

Demek ki bu düğünlerde de en çok muhtaç olduğumuz, evlenen bu gençlerin saâdeti için Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmek ve dua etmek olacak. Onun için toplumun fakir, zengin, vesaire, şu bu, rütbe, şu bu almadan, bütün kesiminden bu düğünlere davet edilmeli. O düğünlerde onların duaları alınmalıdır.

Bilhassa fakirlerin, sâlihlerin ihmal edildiği ikramlarla adım atılmamalıdır. O aile yuvası da Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti, inâyeti ile bereket tecellî etsin o yuvada. O yuvada Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in rûhânî dokusundan hisseler tecellî etsin.

O yuvada göz nûru olacak hayırlı nesiller yetişsin. Maalesef, maalesef, maalesef bugün pek çok düğün İslâmî ölçü ve hassasiyetlerden uzaklaşarak icrâ ediliyor. Müslümanların düğünü, gayr-i müslimlerin düğünü gibi olmamalıdır.

Aile içinde maddî ve mânevî yıkım sebebi olan israf çılgınlıkları, gösteriş, riyâ, bunlar düğünlerde olmamalıdır. Bu güç gösterisi israf, bir felakettir. Demek israf olunca o düğünde bereket ve rahmet, o düğünde olması mümkün değil. Düğünler Kadın-erkek ihtilâtlarının olduğu, mahremiyetin çiğnendiği yerde olmamalıdır

Düğünler Helâl-haram sınırlarının unutulduğu bir merasim de olmamalıdır. İslâm’ın tanımadığı bu hâller, evliliğin rûhâniyet tarafını zedeler. Zira saâdeti ihsan edecek, Cenâb-ı Hak’tır. İslâm bir bütündür. Hayatın her safhasında yaşanır ve bazı safhalarda terk edilemez.

Hayatımızın her safhasını İslâm’ın ölçüleri ile düzenlememiz zarurîdir. Bunun için İslâm’ın hassasiyetleri, ahlâkı ve rûhâniyeti, düğünlerimize aksetmelidir ki Cenâb-ı Hakk’ın o düğünlerde rahmeti tecellî etsin.

Nasıl bir âile düzeni istediğini Cenâb-ı Hak, Furkan Sûresi’nde bildiriyor.

Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! Derler (25/74)

Ayeti kerimeden de anlaşılacağı üzere kız çocuklarını yetiştirmemiz çok mühim. “Zevceler” buyruluyor, “erkekler” buyrulmuyor. Demek ki aile yapısını inşâ eden, hanımlar olmuş oluyor.

Onları da müttakiye, sâliha ve sâdıka olarak yetiştirmek zarûrî ki, onlar göz nûru olsun, onların yetiştirdikleri evlâtlar da göz nûru olsun. Göz nuru diye 

ifade edilen hanım kızların yetiştirilmesi saadet toplumunun zeminini inşa eder ailelerin ve toplumun yüz akı olur fazilet timsali bir nesil dünyaya getirir

Aziz Dostlar Allâh’ın evliliğe lûtfettiği ayrı bir ikram da, nikâh sayesinde bir araya gelen iki insan, daha önce iki yabancı iken, bir anda dünyanın birbirine en yakın iki ferdi hâline geliyor, birbirini hiç tanımazken

Kurdukları yuva da çoğu kere, ayrıldıkları baba ocağından, anne ocağından daha sıcak gelmeye başlıyor. Bu da Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî bir tecellîsi.

Huzurlu bir bir evlilik hayatında temel malzeme sevgi ve şefkattir bunun dışında huzurlu bir evlilikte beş şart muhabbet sadakat karşılıklı saygı sabır mesuliyet İki taraf da mesûliyetini idrâk edecek. Mesuliyetinin farkında olacak

Değerli Dostlar Kıymetli Kardeşlerim bir insan evlenirken tefekkür edecek

Birincisi “Bu hanım yahut bu efendi ile İslâmî bir hayat ben yaşayabilir miyim?..” En üzerinde duracağı bu… Bir hanım da bunu düşünecek, bir bey de bunu düşünecek:

Ben bu hanımla yahut ben bu beyle bir İslâmî hayat yaşayabilir miyim?..”

İkincisi “Bu hanım yahut efendi, Rabbimiz’in nasip eylediği evlâtlarımızı, İslâmî terbiye ile terbiye eder mi? Yoksa onları dünyevî, nefsânî çizgilere mi sevk eder?..”

Terbiyede iki müessir vardır. Biri verâsettir. Yani fıtrattan gelen hususiyetlerdir. Üç yaşındaki bir çocuk; biri kediye taş atar, öbürü kediye süt verir. Bu, verâsetten gelen bir hâdisedir. Ve bu terbiye ile, bu tamamen değişir.

Evlâdın ana-babada olan hakkı. Bir defa babanın-annenin hakkı, güzel bir isim koyacak. Çünkü isim müsemmâyı çeker. Biyolojik kimlik ve sünnet merasimi olacak. Bunun çok çok daha ötesinde, bir rûhânî kimlik ve terbiye olacak.

Bazı hanımlar, çocuğum olmadı diye büyük endişeye kapılır. Kul râzı olacak. Belki (çocuğunun) olmaması hayırlı. Yani Hakk’ın takdîrine râzı olabilmek.

Allâh’ın vermediği bir şeyi illâ istemek neticesinde, hiç istemedikleri musibetlere dûçâr eder Cenâb-ı Hak.

Çocuğu olmayan anneler, Âişe Vâlidemiz gibi, yetimlere sahip çıkmalı, talebeler yetiştirmeli. Nitekim Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in üç yüz tane talebesi vardı. An gelir, yetiştirdiğin bir talebe, kan bağından gelen evlâttan kendisine daha hayırlı olur. Zira o kişi, kıyamette kendisine sadaka-i câriye olacak.

Fakat muhtelif sebeplerle bekâr kalan hanımlar ve beyler de buna üzülmeyecekler. Bu da Allâh’ın takdîridir, belki haklarında bu hayırlıdır.

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar

Salih Kebapçı Twitter.com @Salihkebapcii

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Görüntüleme Sayısı