Aziz
Dostlar Milletler aile yapılarının
sağlamlığıyla büyür. Aile çürürse toplum da hayatını
kaybeder. Eski ailelerde daima nezâket,
zarâfet, onlara bakılırdı, dikkat edilirdi ve toplumda boşanma
diye bir şey de hemen-hemen yoktu, ender-i nâdirattandı. Ve
bugünkü durumu görüyoruz maalesef. Bugün maalesef aile hayatında
büyük bir çöküntü var. Boşanmalar artıyor. Demek ki buradaki
bir mânevî hayatta noksanlığını görüyoruz.
Erkek
ve hanım, birbirini tamamlayan boyutları. İki tarafın hak ve
hukuklarını iyi muhafaza etmesi zarurîdir. İlâhî tâlimat
dışına çıkınca, yuvalar zedelenir.
İslâm,
insan ömrünü ve hayatını en güzel şekilde tanzim etmiştir.
İslâm, insanın hayat haritasıdır.
Bütün
mahlûkat, bir nesil yetiştirmek üzere tanzim edilmiştir. Bütün
mahlûkata baktığımız zaman; civarımızda kedi, köpek vesâire,
hepsi bir nesil yetiştirme endişesi içindedir.
Kıymetli
Dostlar Bir mü’minin de aslî vazifesi, Cenâb-ı Hakk’a kul
olacak örnek bir nesil yetiştirmektir. Arkasında mal mirasından
ziyade, en güzel miras, arkasında bir insan mirası bırakabilmek.
Yani bir İslâm şahsiyet ve karakterini taşıyacak bir evlâtlar
bırakabilmek. En büyük servet, en büyük zenginlik ise Cenâb-ı
Hakk’a kul olabilmektir.
Yavrularımıza
bırakacağımız en büyük miras, âhiret mirasıdır. İslâm’ın
karakter ve şahsiyetini miras bırakabilmektir. Velhâsıl
bu dünya bir mekteb-i âlem olarak halkedildi. İnsanın bütün
ihtiyacına göre halkedildi.
Zerreden
küreye her şey, Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî azamet ve kudret
akışları, ilâhî nakışlarla dolu. Bu dünya, bu cihan, insan ve
cin âleminin imtihan mekânı. Kâinat, umumî bir dershane; ibret,
hikmet, sır ve kudret akışlarıyla dolu. İnsanın evlilik hayatı
da ayrı bir kudret sergisi.
Bu
da çok mühim. Evlilik nefsanî arzulara rûhâniyet kazandırır.
Nefsanî arzuları idealize eder. Rûhânî bir evlilik, dünyadaki
bir Cennet hayatı, buyrulmaktadır. Evlilik nefsânî arzuları
rûhânîleştirme istikâmetindedir.
Değerli
Dostlar Evlilik, nikâh ve düğünle başlar.
Nikâh, Allah adına tarafeynin akitleşmesidir. Nikâh, nefsânî
arzuları tesirsiz hâle getirmektir. Düğünler, nikâh akdinin
ilân edilmesi ve aile yuvası kurmanın sevinç ve memnuniyeti
içinde, bu sevincin toplumla paylaşılmasıdır.
Yani
yeni bir dünya evine adım atmaktır. Bu sebeple Cenâb-ı Hakk’ın
rahmetini celbedecek şekilde icrâ edilmelidir. Zira sıhhati de
ihsan edecek, huzuru da ihsan edecek, Cenâb-ı Hak’tır. Nikâh ve
düğün, birbirini tamamlayan unsurlardır.
Peygamber-sallâllâhu
aleyhi ve sellem-Efendimiz
nikâhla beraber bir velîme,
bir düğün yemeği verilmesini, bu düğüne de zengin-fakir ayırt
edilmeden müslümanların dâvet edilmesini tavsiye buyurmuştur.
“Zenginlerin
davet edilip fakirlerin çağrılmadığı düğün yemeği ne fena
bir yemektir.” (Buhârî,
Nikâh, 72; Müslim, Nikâh, 107)
Sevgili
Dostlar Düğünlerden
bir gaye de, gelen huzzâr-ı kirâmdan dua almaktır.
Toplumun
düzeni, fertlerin iffetli yaşamasına bağlıdır. Ve iffet, insana
ait bir keyfiyettir. Hayvanatta iffet anlayışı yoktur, onlar
serbesttir. Fakat insan, iffeti ile şahsiyet ve karakter sahibidir,
iffeti ile müzeyyendir.
İffet,
Cenâb-ı Hakk’ın insana verdiği büyük bir lûtuftur. Kur’ân-ı
Kerîm’de Cenâb-ı Hak, Meryem Vâlidemiz’in ismini otuz dört
yerde zikrederek, onu senâ eder, över.
Kadın
ve erkek iffetini korursa toplumun en kıymetli varlığı olur.
Zarâfet timsâli olur. Lakin erkek ve hanım, haysiyetini yitirirse,
o zaman toplumda çatırdamalar başlar.
“Bir erkeği terbiye edin, bir insanı yetiştirmiş olursunuz. Bir
kadını terbiye edin, bir aileyi hattâ toplumun büyük bölümünü
yetiştirmiş olursunuz.”
Hanımlar
şefkat numûnesidir. Ki evlâdını o şefkatle terbiye eder. Hattâ
Kur’ân-ı Kerîm’de,Rûhu’l-Beyan’da
buyrulur, “terâib”
kelimesinde; meselâ bir sel olsa çocuk sele düşse, anne âkıbetini
düşünmeden kendini sele atar. Baba hüzünlenir, bir yerde ağlar
ve bekler.
Her
salihâ kadın, erkek için mukaddes bir kalkandır. Kadın
buyruluyor “Kendi
başına ne gül goncasıdır ne de diken. Eğer yetiştirmesini
bilirsen gül olur, tutmasını bilmez isen kendi hâline bırakırsan
o zaman diken olur.”
Gerçek
anneler, salihâ anneler, ömürlük bir teşekküre lâyıktır.
Fakat bugün materyalist dünya, anneler günü yapıyor, babalar
günü yapıyor. Ama senede bir gün. Mal satmak için böyle bir şey
ihdâs ettiler. Gaye, orada annenin faziletine, babanın faziletine
ittibâ değil, mal satmaktır.
Muhterem
Kardeşlerim Toplumun müşterek sevinci olan düğünleri, Efendimiz
tervic eder, teşvik eder. Allâh’ın hükümlerine göre icrâ
edilen nikâh meclisleri ve cemiyetleri mübarektir, duaların kabul
olacağı mekânlardır. Bu düğünde evlenenlerin en büyük
ihtiyacı da ümmet-i Muhammed’in duasıdır.
Onun
için sâlihler, fakirler, garipler vesâire, bu merasime davet
edilmeli iştirak ettirilmelidir onların duaları alınmalıdır.
Çünkü yeni bir hayatın başlangıcı olan bu evlilikte hayat,
takvâ temelleri üzerine inşa edilmelidir.
Yeni
bir hayata başlarken, işte bu merasim, Kur’ân-ı Kerîm tilâveti
ile, başlamalıdır Cenâb-ı Hakk’a dualar ve ilticâlarla
olmalıdır. İnsan en çok duaya muhtaçtır. Peygamberler bile dua
hâlindedir.
Demek
ki bu düğünlerde de en çok muhtaç olduğumuz, evlenen bu
gençlerin saâdeti için Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmek ve dua
etmek olacak. Onun için toplumun fakir, zengin, vesaire, şu bu,
rütbe, şu bu almadan, bütün kesiminden bu düğünlere davet
edilmeli. O düğünlerde onların duaları alınmalıdır.
Bilhassa
fakirlerin, sâlihlerin ihmal edildiği ikramlarla adım
atılmamalıdır. O aile yuvası da Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti,
inâyeti ile bereket tecellî etsin o yuvada. O yuvada Rasûlullah
-sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in rûhânî dokusundan
hisseler tecellî etsin.
O
yuvada göz nûru olacak hayırlı nesiller yetişsin. Maalesef,
maalesef, maalesef bugün pek çok düğün İslâmî ölçü ve
hassasiyetlerden uzaklaşarak icrâ ediliyor. Müslümanların
düğünü, gayr-i müslimlerin düğünü gibi olmamalıdır.
Aile
içinde maddî ve mânevî yıkım sebebi olan israf çılgınlıkları,
gösteriş, riyâ, bunlar düğünlerde olmamalıdır. Bu güç
gösterisi israf, bir felakettir.
Demek
israf olunca o düğünde bereket ve rahmet, o düğünde olması
mümkün değil.
Düğünler Kadın-erkek
ihtilâtlarının olduğu, mahremiyetin çiğnendiği yerde
olmamalıdır
Düğünler
Helâl-haram sınırlarının unutulduğu bir merasim de olmamalıdır.
İslâm’ın tanımadığı bu hâller, evliliğin rûhâniyet
tarafını zedeler. Zira saâdeti ihsan edecek, Cenâb-ı Hak’tır.
İslâm bir bütündür. Hayatın her safhasında yaşanır ve bazı
safhalarda terk edilemez.
Hayatımızın
her safhasını İslâm’ın ölçüleri ile düzenlememiz
zarurîdir. Bunun için İslâm’ın hassasiyetleri, ahlâkı ve
rûhâniyeti, düğünlerimize aksetmelidir ki Cenâb-ı Hakk’ın o
düğünlerde rahmeti tecellî etsin.
Nasıl
bir âile düzeni istediğini Cenâb-ı Hak, Furkan Sûresi’nde
bildiriyor.
Rabbimiz!
Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve
bizi takvâ sahiplerine önder kıl! Derler
(25/74)
Ayeti
kerimeden de anlaşılacağı üzere kız çocuklarını
yetiştirmemiz çok mühim. “Zevceler” buyruluyor, “erkekler”
buyrulmuyor. Demek ki aile yapısını inşâ eden, hanımlar olmuş
oluyor.
Onları
da müttakiye, sâliha ve sâdıka olarak yetiştirmek zarûrî ki,
onlar göz nûru olsun, onların yetiştirdikleri evlâtlar da göz
nûru olsun. Göz nuru diye
ifade edilen hanım kızların yetiştirilmesi saadet toplumunun zeminini inşa eder ailelerin ve toplumun yüz akı olur fazilet timsali bir nesil dünyaya getirir
ifade edilen hanım kızların yetiştirilmesi saadet toplumunun zeminini inşa eder ailelerin ve toplumun yüz akı olur fazilet timsali bir nesil dünyaya getirir
Aziz
Dostlar Allâh’ın evliliğe lûtfettiği ayrı bir ikram da, nikâh
sayesinde bir araya gelen iki insan, daha önce iki yabancı iken,
bir anda dünyanın birbirine en yakın iki ferdi hâline geliyor,
birbirini hiç tanımazken
Kurdukları
yuva da çoğu kere, ayrıldıkları baba ocağından, anne ocağından
daha sıcak gelmeye başlıyor. Bu da Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî
bir tecellîsi.
Huzurlu
bir bir evlilik hayatında temel malzeme sevgi ve şefkattir bunun
dışında huzurlu bir evlilikte beş şart muhabbet sadakat
karşılıklı saygı sabır mesuliyet
İki taraf da mesûliyetini idrâk edecek. Mesuliyetinin farkında
olacak
Değerli
Dostlar Kıymetli Kardeşlerim bir insan evlenirken tefekkür edecek
Birincisi
“Bu hanım yahut bu efendi ile İslâmî bir hayat ben yaşayabilir
miyim?..” En üzerinde duracağı bu… Bir hanım da bunu
düşünecek, bir bey de bunu düşünecek:
“Ben
bu hanımla yahut ben bu beyle bir İslâmî hayat yaşayabilir
miyim?..”
İkincisi
“Bu hanım yahut efendi, Rabbimiz’in nasip eylediği
evlâtlarımızı, İslâmî terbiye ile terbiye eder mi? Yoksa
onları dünyevî, nefsânî çizgilere mi sevk eder?..”
Terbiyede
iki müessir vardır. Biri verâsettir. Yani fıtrattan gelen
hususiyetlerdir. Üç yaşındaki bir çocuk; biri kediye taş atar,
öbürü kediye süt verir. Bu, verâsetten gelen bir hâdisedir. Ve
bu terbiye ile, bu tamamen değişir.
Evlâdın
ana-babada olan hakkı. Bir defa babanın-annenin hakkı, güzel bir
isim koyacak. Çünkü isim müsemmâyı çeker. Biyolojik kimlik ve
sünnet merasimi olacak. Bunun çok çok daha ötesinde, bir rûhânî
kimlik ve terbiye olacak.
Bazı
hanımlar, çocuğum olmadı diye büyük endişeye kapılır.
Kul râzı olacak. Belki (çocuğunun) olmaması hayırlı. Yani
Hakk’ın takdîrine râzı olabilmek.
Allâh’ın
vermediği bir şeyi illâ istemek neticesinde, hiç istemedikleri
musibetlere dûçâr eder Cenâb-ı Hak.
Çocuğu
olmayan anneler, Âişe Vâlidemiz gibi, yetimlere sahip çıkmalı,
talebeler yetiştirmeli. Nitekim Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in üç
yüz tane talebesi vardı. An gelir, yetiştirdiğin bir talebe, kan
bağından gelen evlâttan kendisine daha hayırlı olur. Zira o
kişi, kıyamette kendisine sadaka-i câriye olacak.
Fakat
muhtelif sebeplerle bekâr kalan hanımlar ve beyler de buna
üzülmeyecekler. Bu da Allâh’ın takdîridir, belki haklarında
bu hayırlıdır.
Hayırla
Kalın Allah'a Emanet Olun
Araştırmacı
İlahiyatçı Eğitimci Yazar
Salih
Kebapçı Twitter.com @Salihkebapcii
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder