Değerli Dostlar Evlenme karı koca arasında birlikte yaşamaya ve karşılıklı yardımlaşmaya
imkân veren ve taraflara karşılıklı hak ve ödevler yükleyen bir sözleşmedir Evlenme
akdi diğer akidlerden gerek yapılışı, gerek bu akde gelinceye kadar sürdürülen
hazırlıklar, gerekse bu akdin geçerli olabilmesi için maddî ve şeklî hukuk
açısından riayet edilmesi gereken şartlar bakımından ayrılmaktadır.
Bu sözleşme her şeyden önce birbirleriyle
evlenmeleri dinen ve hukuken mümkün olan kişiler arasında ve iki şahit
huzurunda yapılır. Şahitlerin mevcudiyeti bu sözleşmeye açıklık kazandırmak ve
evlilik ilişkisini etrafa duyurmak hedefine yöneliktir. Bunun dışında evlilik
için herhangi bir şekil şartı aranmamıştır. Bu yönüyle evlilik kilise
hukukundaki evlenmelerden ayrılmaktadır.
Kilise hukukunda nikâhlar ehliyete ve
evlenme engeline yönelik şartlara ilâve olarak mutlaka bir dinî
mekânda yani kilisede ve yine görevli bir din adamı tarafından kıyılması gibi
şartlar da içerir. Bütün diğer şartlar gerçekleşse bile bu son iki şartın
yerine getirilmediği evlilikler geçerli değildir.
Dolayısıyla bu tür
evliliklerde eşlerin meşrû olarak beraber yaşaması mümkün olmadığı gibi, bu
birleşmeler sonunda doğmuş çocukların nesebi de sahih değildir. Bu anlamda
olmak üzere kilise hukukunda evlilik dinî bir sözleşmedir.
DİNİ NİKAH NEREDE KIYILIR?
İslâm hukukunda evlilik Hıristiyanlık’taki
mânasında dinî bir sözleşme sayılmaz. Bir diğer ifadeyle nikâhın mutlaka cami
gibi bir dinî mekânda yapılması gerekmez. Bu gerekmediği gibi nikâhın mutlaka
bir din adamı tarafından kıyılması da gerekmez. Esasen İslâm’da
–Hıristiyanlık’ta olduğu gibi– din adamı sınıfı da yoktur.
İslâm hukukunun
gerek evlenme engellerine, gerek tarafların ehliyetine ve irade beyanlarına,
gerekse evliliğin aleniyetine yönelik olarak aradığı şartların gerçekleştiği
her türlü evlilik, herhangi bir kişi veya kurumun mârifetiyle olmaksızın sadece
tarafların karşılıklı iradeleriyle yapılmış olur.
Bununla birlikte tarafların hak ve
görevlerinin daha kolay takibi gibi çeşitli sebeplerle evliliklerin kontrol
altında tutulmasına ihtiyaç duyulması, evlilik akdinin yetkili kişi veya kurum
nezaretinde yapılmasını ve kayıt altına alınmasını gerektirmiştir.
Bu bakımdan yeterli şartları taşıyan ve
tarafların iradelerinin bulunduğu her türlü evlilik kim tarafından yapılırsa
yapılsın geçerlidir. Ülkemizde uygulanmakta olan dinî nikâhlar, yani dinî nikâh
veya imam nikâhı adı altında yaygın olarak yapılagelen uygulama esasen dinin
veya İslâm hukukunun biri resmî, diğeri dinî iki nikâhı şart koşmasından ileri
gelmemektedir; tam tersine bu tür uygulama tarihî ve Cumhuriyet döneminde
oluşan hukukî şartlarla ve izlenen politikalarla
yakından ilgilidir.
Bir yönüyle de evlenmelerde İslâm hukukunun
aradığı şartların gerçekleşmesi veya denetlenmesi hedefine yöneliktir. Osmanlı
toplumunda da nikâhlar belli bir dönemden sonra devlet kontrolüne alınmaya
çalışılmış, bunun için de nikâh kıyma yetkisi kadılara ya da onların özel
olarak izin vereceği kimselere devredilmiş ise de bu konuda tam bir başarı
sağlanamamış, mahalle imamları kadı kontrolü olmaksızın nikâh kıymaya devam
etmişlerdi.
Aziz Dostlar Şunun altını kalın kalemlerle çizelim Resmi nikah
olmadan dini kıyılması doğru değildir Resmi nikah olmadan yapılan dini nikah
fıkıhen hükümsüzdür Resmi nikah yapıldıktan sonra dini nikah kıyılmasını doğru
buluyorum Evvela resmi nikahı kıyalım sonra arzu edersek dini nikahı da
kıydıralım
EVLENMENİN DİN ADAMI HUZURUNDA YAPILMASI ŞART MIDIR?
İslâm hukukunun klasik
doktrinine göre evlenmenin bir din adamı huzurunda yapılması şart olmadığı gibi
resmî bir memur önünde yapılması da dinen gerekli değildir. Ancak evlenmelerin belirli bir disiplin
altına alınması, tarafların, varsa veli ve vekillerinin evlenme veya evlendirme
ehliyetine sahip olup olmadıklarının bilinmesi, resmî bir memur tarafından
yapılan evliliklerin ispat kolaylığı taşıması, doğacak çocuklarının nesebinin
daha kolay biçimde sabit olabilmesi, evlenme engelleri varsa bunların
bilinmesi ve ortaya çıkması gibi gayelerle oldukça erken
dönemlerden itibaren evlenmelerin devlet kontrolünde yapılmasına özen gösterilmiştir.
Meselâ Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarından itibaren bir kısım nikâh akidlerinin
mahkemelerde bizzat kadılar tarafından kıyıldığı bilinmektedir.
Kadıların görevleri arasında nikâh kıymak da
daima sayıla gelmiştir. Yıldırım Bayezid devrinde mahkemelerde harç alınmaya
başlandığında bu harçların miktarı devlet tarafından belirlenmekteydi. Bu
harçlar listesinde 12 akçe ile nikâh harcı da vardır. Bu en azından Yıldırım
Bayezid döneminden itibaren mahkemelerde nikâh kıyıldığını ve bu nikâhlar
karşılığında hâkimlerin belirli bir harç aldıklarını göstermektedir.
Mahkemelerde kıyılan nikâhların yoğunluğu devirden devire, şehirden şehire
değişiklik arzetmektedir. Bazı şer‘iyye sicil defterlerinde çok sayıda nikâh
kaydı varken bazı defterlerde bu kayıtlar daha azdır. Gösterilen çabalara rağmen
Osmanlı Devleti’nde bütün nikâhlar mahkemelerde kıyılmış değildir.
Ancak mahkeme dışındaki nikâhlar da öyle
zannedildiği gibi rastgele kıyılmamış, bunun için önce mahkemeden bir izin ve
bir izin kâğıdı (izinnâme) almak gerekmiştir. Büyük camilerinin imamları sadece
mahkemeden alınan izin üzerine evlenmek isteyen kimseleri evlendirmişlerdir.
Netice olarak devletin evlenecek kimseleri
evlenme ehliyeti ve engelleri bakımından kontrol altında tutması ve geçerli bir
evliliği sağlayacak aleniyeti temin edip evliliğin dinî-hukukî geçerlilik
şartlarını bilen bir görevliye nikâhları kıydırması İslâm’ın ruhuna daha uygun
bulunmakta ve nikâh akdiyle eşlere sağlanan hukukî garantileri daha temin edici
olmaktadır
Sevgili Kardeşlerim Kıymetli Dostlar bir
sonraki yazımızda İslam’da Nişan Ve Nişanlanmanın Hükmüyle Devam Edelim
İnşallah
HAYIRLA KALIN ALLAH’A EMANET OLUN GÜNÜNÜZ
MÜBAREK OLSUN
ARAŞTIRMACI İLAHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR SALİH
KEBAPÇI
KAYNAK: Türkiye Diyanet Vakfı yayınları ilmihal cilt 2 İslam ve Toplum