Kıymetli Dostlar İnsan, fıtratı îcâbı bir âile kurmaya ve o âile içinde yaşamaya
muhtaçtır. Lâkin âile yuvasının huzur ve saâdeti için de, âile fertlerinin,
üzerlerine düşen hak ve vazifeleri bilmeleri ve bunlara uymaları zarûrîdir.
Baba,
hanımını ve çocuklarını en güzel şekilde terbiye edip ihtiyaçlarını helâlinden
temin ederek onları iki cihan saâdetine hazırlamalıdır. Evlâtlarına mal-mülk
mîrasından ziyâde, sağlam bir karakter ve şahsiyet mîrâsı bırakmalıdır.
Anne,
efendisine karşı vazifelerinde hassas davranmalı, evine ve çocuklarına sahip
çıkmalıdır. “Yuvayı kuran dişi kuştur.” darb-ı meselince, kanaatkâr davranarak
israftan kaçınmalı ve her hususta büyük bir dirâyetle hareket etmelidir.
Yuvasının muallimi olmalı, ilâhî bir emânet olan yavrularına İslâm’ın nezâket
ve zarâfetini telkin etmelidir.
Anne-baba,
çocuklarına karşı adâletli davranmalı, bizzat örnek olarak güzel bir terbiye
vermelidir. Kusursuz bir evlât yetiştirmenin, kusursuz bir anne-baba olmaya
bağlı olduğunu unutmamalıdır.
Âilede çocuklar, Kur’ân’ın bereket ve feyiz dolu
ikliminden, bilhassa peygamber kıssalarından ve bu kıssalardaki ilâhî
mesajlardan haberdâr olarak yetişmelidir. Anne-babaları onlara, her şeyden
evvel zarûrî olan dînî bilgileri öğretmelidirler. Daha sonra da tercih
edecekleri meslekle alâkalı İslâmî hükümleri öğrenmelerine yardımcı
olmalıdırlar.
Yine çocuklar, anne babalarına karşı son derece hürmet ve
muhabbet hisleriyle dolu olmalı, onlara itaat ederek hizmetlerine
koşmalıdırlar.
AİLE FERTLERİNİN MES’ULİYETLERİ
Şüphesiz ki âile fertlerinin ebedî saâdeti
kazanmaları için gayret göstermek, en mühim mes’ûliyettir. Nitekim Cenâb-ı Hak
şöyle buyurur:
“Ey
îmân edenler! Kendinizi ve çoluk-çocuğunuzu, yakıtı insanlar ve taşlar olan
cehennem ateşinden koruyunuz!..” (et-Tahrîm, 6)
Dolayısıyla dünyada nefsâniyet ateşlerinden
korunmalıyız ki, Âhirette Cehennem ateşine sürüklenmeyelim.
Âile içindeki dînî ve uhrevî mes’ûliyetlerden
sonra dünyevî mes’ûliyetler gelir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadîs-i
şerîflerinde şu îkazda bulunmuşlardır:
“Kişinin, geçimini sağlamakla yükümlü olduğu
kimseleri ihmâl etmesi, ona günah olarak yeter.” (Müslim, Zekât, 40; Ebû Dâvûd, Zekât, 45)
Allah Resûlü (s.a.v) Efendimiz de, âilesinin rızkını temin için
lüzûmu kadar çalışmış, bu yolda gösterilen gayretlerin, ibâdet ve infak yerine
geçtiğini beyân etmiştir.
Âilede huzur ve saâdet için, evin reisi,
hanımından habersiz uzun yolculuklara çıkmamalıdır. Yine eve, habersiz ve kim
olduğunu bilmediği yabancı misâfirler getirmemelidir.
Hanımından, meşrû
ölçülerin dışında nâmahremlerin karşısına çıkmasını ve onlara hizmet etmesini
istememelidir. Âilesini mümkün mertebe karışık ortamlardan uzak tutmalıdır.
CENNET KOKULU ÇİÇEK
Âile içinde hanımın takvâ ve istikâmeti de;
kocasını, çocuklarını, akrabâlarını ve hattâ komşularını hayır ve hasenâta
teşvik edecek mâhiyette olmalıdır. Sâliha bir hanım, etrafına saâdet saçan,
Cennet kokulu bir çiçektir.
Fahr-i Kâinât Efendimiz ne güzel buyurur:
“Sâliha kadın, kocası yüzüne baktığı zaman
onu sevindirir, kocasının meşrû isteklerini yerine getirir ve onun olmadığı
yerde hem malını, hem de nâmusunu muhâfaza eder.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5)
Allah Resûlü (s.a.v) kocalarının haklarına
güzelce riâyet eden kadınlara şu müjdeyi vermiştir:
“Kocası kendisinden memnun olduğu hâlde ölen
kadın cennete girer.” (Tirmizî,
Radâ‘, 10/1161; İbn-i Mâce, Nikâh, 4)
Akıllı bir hanım, beyinin ahlâkını,
alışkanlıklarını ve kendisinden beklediği davranışları kısa zamanda kavrar.
Evinin ve kendisinin temiz ve düzenli olmasına dikkat eder. Beyini devamlı
güler yüzle karşılar. Sabah giderken duâlarla uğurlar. “Kazancın az da olsa
helâlinden olsun, helâl olarak ne getirirsen ben râzıyım!” diye îkazda bulunur.
Yemeğini zamanında hazırlar. Kocasının sevip hoşlandığı şeyleri yapmaya gayret
eder. Kanaatkâr ve tutumlu olur.
AİLE FERTLERİNİN HAKLARI
Mü’minler, nefse ve şeytana fırsat vermeden
huzurlu âile yuvalarını
ayakta tutmaya çalışmalıdırlar. Âile fertlerinin haklarını güzelce îfâ etme
gayreti içinde olmalıdırlar. Bu haklar îfâ edilmediğinde, kıyâmette acıklı bir
azâba dûçâr olunacağı muhakkaktır. O günkü hesâbın şiddetinden, herkes
birbirinden kaçmak ister, ancak nâfile!..
Cenâb-ı Hak şöyle îkaz buyurur:
“Kıyâmet günü kişi kardeşinden, annesinden,
babasından, hanım ve çocuklarından kaçar. O gün, herkesin kendine yetip
artacak bir derdi vardır.” (Abese,
34-37)
O gün insanlar yakınlarından, hak talebinde
bulunmasınlar diye kaçmak isteyeceklerdir. Dünyada Allah Teâlâ’nın rızâsı
istikâmetinde yaşayanların yüzleri sevinçten parlarken, vazifelerini ihmâl
edenlerin yüzleri de korku, hüzün ve pişmanlıktan simsiyah kesilecektir
HUZURLU AİLE YUVASI
Velhâsıl huzurlu bir âile yuvası için, âile
fertlerinin birbirlerine karşı muhabbet, fedâkârlık, şefkat ve merhamet
hislerini önde tutmaları îcâb eder. Ev hayatında akıllarını hislerinin önünde
tutan kişiler, kuru bir beraberlikten başka bir şey elde edemezler.
Böylelerinin evleri “âile yuvası” olmaktan çıkıp sırf duvarlarla ihâta edilen,
menfaat beraberliğine dayalı bir “mesken” hâline gelir.
CENNET KÖŞKÜ
Dolayısıyla o meskeni, bir Cennet köşkü
hâline getirmek, bütün aile fertlerinin ortak vazifesi olmalıdır. Elbette ki bu
da, cennete yakışır muâmelat ölçüleri içerisinde gerçekleşir. Bu
gerçekleştiğinde de âilede öyle bir ulvî huzur teşekkül eder ki, o, insanın
bütün çevresine aynı şekilde yansır. Gerek dostlar arasındaki münâsebetlerde,
gerek akrabâlar arasındaki münâsebetlerde bambaşka bir huzur, saâdet ve
güzellik yaşanmaya başlar.
Aziz Dostlar bir sonraki yazılarımızda
İslam’a göre aile hayatı nasıl olmalıdır dan bahsetmeye çalışalım İnşallah
HAYIRLA KALIN ALLAH’A EMANET OLUN GÜNÜNÜZ
MÜBAREK OLSUN
ARAŞTIRMACI İLAHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR SALİH
KEBAPÇI
Twitter.com / @Salihkebapcii Salihkebap1@gmail.com