Gençlik,
harmandaki bir avuç tanede gizlenmiş, var oluşun ve geleceğin
şifrelendiği bir tohum gibidir. O tohumun geleceği, kimin ellerine
düşeceğine, ne niyetle, nasıl korunup geliştirileceğine veya
yok edileceğine bağlıdır. Eğer nâdân ellere teslim edilirse,
topraktan uzak ambarlarda kurutulursa, gelecek ümidi de soluk gider.
Ama ehil eller ve uygun çevre şartları ile buluşursa, var olduğu
gibi, geleceğin var oluşunu da inşâ eder
Gençlerin
ihmali, geleceğin ihmalidir. Gençlerin ihyâsı da geleceğin îmarı
Kendisiyle, kültür ve medeniyetiyle, fıtrat ve dîniyle, toplum ve
dünyasıyla barışık genç; ümit dolu geleceğin müjdesidir.
Kendisine
ve topluma kapalı, menfaatperest, nefsânî duygularının oyuncağı
hâline gelmiş; türlü bağımlılıklarıyla sağlıklı
düşünemeyen, doğru kararlar veremeyen, boş ve bâtıl inanç ve
ideolojilerin kurbanı hâline gelmiş genç de tükenip gidecek bir
milletin acı feryadıdır.
İnançları
ve dâvâları diri tutan gençlerdir. Kendi inanç ve fikirlerini
genç nesillere aşılayamayan, sevdiremeyen her türlü din, fikir
ve ideoloji yok olmaya mahkûmdur.
Gençlik;
samimiyet, sadakat, hareket ve diriliğin sembolüdür. Gençler
içten pazarlıklı olmazlar; içlerindekini saklamak için türlü
yolları öğrenecek kadar yaşamamışlardır henüz Onlar, inanç
ve düşüncelerine sadakatle bağlıdırlar; menfaat ve dünya
sevgisi, henüz onları yeterince kuşatmamıştır.
İdealleri
uğruna, her şeylerini, hattâ canlarını bile seve seve
verebilirler. Yorulmak bilmezler, kin tutmazlar. Her an “akıp
gitmenin” derdindedirler.
İşte
bu saf ve dolu dolu olan gençliğe ulaşmak, onların samimiyet ve
enerjileriyle yenilenmek gerekir.
Onlara
öğretirken onlardan öğrenmek; onlarla büyüyüp temizlenmek ve
şekil almak gerekir.Peygamber Efendimiz de getirdiği dinin,
yaşlıların taassup ve alışkanlıklarına toslaması üzerine,
gençlere yönelmiştir. Onların ihlâs ve gayretleriyle İslâm
Dîni, kısa bir zamanda gelişmiş, kök salmış ve enerjik bir
yapıya kavuşmuştur.
Şanlı
mâzimiz de gençlerin ideal ve enerjisinin hayra yönlendirildiğinde
ne büyük fetihlerin gerçekleşmiş olduğunun misalleri ile
doludur.
Bugün
maalesef gençlerimize ulaşmakta ve onları idealler uğrunda
yetiştirmekte zorlanıyoruz. Gençliğimiz, boşa akıp giden sular
misali, çıkmaz sokaklarda, boş ve bâtıl ideolojiler uğrunda yok
olup gidiyor. Bazen inançsızlık, bazen terör, bazen ahlâksızlık
ve türlü kötü alışkanlıklar, gençlerle aramıza giriyor ve
bizi onlardan, onları bizden uzaklaştırıyor.
Bu
bir ümitsizlik ve çaresizlik ifadesi değil. Elbette güzel şekilde
yetişen, kendisine ve çevresine faydalı olmaya çalışan gençler
de var. Ama bu, bütün gençlerimizin kaçta kaçı? Yeni bir döneme
girerken gençlerimize nasıl ulaşmalıyız? Nereden başlamalı,
nelere öncelik vermeli ve neler yapmalıyız?
“Nereden
başlanmalı?”şeklinde
muhtevaya girmeden önce “Nasıl
yaklaşılmalı?”diye
düşünmelidir. Bunun için de Kur’ân-ı Kerîm’in verdiği
ölçü daima göz önünde bulundurulmalıdır
“(Resûlüm!)
Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en
güzel şekilde mücadele et!…”(Nahl,
125)
Bu
ve benzer âyetleri ölçü alan Peygamber Efendimiz, muhataplarına
sabır, şefkat, merhamet, muhabbet ve hikmetle çağırmış;
onların ferdî farklılıklarını, üstünlük ve zaaflarını göz
önünde bulundurmuştur. O, herkese “anlayacağı dil” ile
konuşmuş ve herkese ulaşacak bir “dil” bulmuştur. Ama bütün
insanların anladığı en sade ve güzel ifade şekli, samimiyet ve
tatlı dildir.
Gençlere
ulaşmak isteyen anne-baba ve eğitimcilerin, önce böyle bir dil
oluşturmaları ve bu dili geliştirmeleri gerekir. Mülâyemetle ve
hoşgörü ile yaklaşıldığında, ulaşılamayacak bir yara, el
uzatılamayacak bir insan yoktur.
1-
ÖNCE İNANÇ BOŞLUĞU GİDERİLMELİ, ÎMAN TELKİN ETMELİ
Günümüzde
bir ahtapot gibi insanlığı kasıp kavuran inançsızlık buhranı,
en önce gençleri tesir altına almıştır. Maalesef hayat ve
enerji dolu gençlik, çevresinde mü’min/Müslüman olarak gördüğü
insanların yanlış tavır ve davranışlarının da tesiriyle,
inanç dünyasında farklılık aramaktadır.
Yaklaşık
üç asırdır toplumlara tesir eden
“inançsızlık”(ateizm),“bilimi
şaşmaz doğru kabul etme”(pozitivizm)
ve“kâinâtı,
kendi kendini tesadüfen yaratan bir varlık olarak görme”(darvinizm,
materyalim) vs. düşünce ve felsefî akımlar, dünya çapında pek
çok taraftar bulmuştur.
Bunlara;
“kişinin menfaat ve hazları peşinde bir hayat sürmesi, kendisi
dışında kimseyi düşünmemesi, modernizm ve teknolojinin kölesi
hâline gelmesi” gibi moda akımlar da eşlik etmiştir.
Bugünün
insanı, fıtratında var olan“her
şeyi yaratan yüce güce inanmak”yerine,
O’nu göklere hapsetmiş ve dünyayı istediği gibi yaşama mekânı
olarak seçmiştir.
İşte
bütün bu menfî düşünce ve inançlara karşı, kendimizi ve
neslimizi inşa etmemiz şarttır. Hayat, boşluk kabul etmez. Kafa
ve gönlüne giremediğimiz, önlerine ideal modeller koyamadığımız
gençlerimizin kendilerini böyle bir küresel akıntıdan koruması
çok zordur.
Öyleyse
her şeyin başı, fıtratımızda yer alan“inanma”meylini,
en doğru, en güzel bilgilerle beslemek ve onları, hayata
hazırlamaktır.
Pek
çok sahte tanrının yer aldığı dünya sathında, gençlerimizi
tevhide yöneltmek ve onlara ilâhlara karşı “Lâ” demenin
şuurunu vermek zorundayız.
2-
GÜZEL AHLAK AŞILANMALI
Îman
kuru bir iddia, saf bir felsefî ideoloji değildir. Aksine o, insanı
bütün özellikleriyle kuşatan, onu yücelten, arındıran, huzur
ve tatmin veren bir hayat tarzıdır.
İnançsızlığın
en büyük faturası, ahlâksızlıktır. Bugün dünya, doğusuyla
batısıyla büyük bir ahlâk çöküntüsü yaşamaktadır. Ahlâkî
erozyon; âileyi yıpratmış, toplumları çökertmiştir.
Senelerdir
eğitim sistemimizdeki Batı menşeli bozuk sistem, bozuk fikirli,
dünyâperest bir nesil yetiştirdi.
Bunun
sonucunda kontrolünü kaybeden gençlik; eğlenceye ve sefahate
dalmış, egoizm, şehvetperestlik, düşünce dağınıklığı,
menfaatperestlik, merhametsizlik, şiddet, uyuşukluk ve tembellik,
hazırcılık, başıboşluk, mesûliyetsizlik, gösteriş
budalalığı, geçmişi hor görme, yağcılık, asalaklık, gâye
ve hedeften uzak yaşama gibi pek çok rûhî dengesizlik ortaya
çıkmıştır.
Kur’ân-ı
Kerîm, ahlâken bozulmuş eski ümmetlere, Allâh’a ve âhirete
îmanı bir reçete olarak sunmuştur. Bizim de bugün ahlâkı
tekrar ihya etmek için bu metoda ihtiyacımız vardır. Kendi
değerlerimizden yola çıkmış, ruh-beden dengesini gözeten, fert
ve toplum ahlâkını yeniden yeşertecek bir gayreti kuşanmalıdır.
3-
KİMLİK ARAYIŞI
Batı
kültürü, bütün imkân ve güçleriyle insanlığı istilâ
etmesine rağmen insanoğlu aradığı huzur ve mutluluğu Batı
kültüründe bulamamıştır. Çünkü Batı kültüründe insan,
tıpkı câhiliyede olduğu gibi kendi putunu kendi yapmakta, sonra
da onu yemektedir.
Batı
kültürünün insanlığın ve özellikle gençlerin önüne
bir“ilah
gibi”koyduğu“rol
modeller”;
filozoflar, sanatçılar, siyasetçiler kendini yiyip bitirmektedir.
Psikiyatrik
vak’alar olarak her birinin problemli düşünce ve hayat tarzları,
bağımlılık ve hastalıkları, ahlâkî sapkınlık ve intihar
teşebbüsleri; insanlığın sonunu hazırlamaktadır.
Medya
ve propaganda tesiriyle dünya çapında öne çıkarılan bu
insanlar ve onların hastalıklı/sapık hayatları; onları örnek
alan gençler/insanlar yüzünden bir salgın gibi her yere
yayılmıştır. Batı dünyası, bugün kendi başlatıp yaydığı
bu hastalıklı yapıya yenik düşmüş ve artık kendi kendini
tüketmiştir.
Ancak
onun geldiği bu tükenmişlik durumunu görmeyen, görmek istemeyen
“uydu” devletler, aynı sonu kendi milletlerine revâ görmeye
devam etmektedirler.
Milletlerin
kendi değerlerini kuran ve yaşatan âile yuvası ve irfan
mektepleri tahrip edildiği için bu zehrin panzehiri bir türlü
yeterince tesir göstermemektedir.
Bugün
milletlerin, özellikle İslâm ümmetinin âcilen bu büyük çöküşün
altından sıyrılmaya ve kendini yeniden inşa etmeye ihtiyacı
vardır. Yoksa bu enkaz, bütün insanlıkla beraber bizim de
üzerimize çökmek üzeredir.
4-
HEDEF-GÂYE AŞILANMALI, DÂVÂ ŞUURU VERİLMELİ
Bugün
gençler kendisini ilgilendirmeyen pek çok lüzumsuz bilgi ve
fikirlerle meşgul edilmektedir. Ömrünün en kıymetli zamanlarını
boşa geçirmekte, iş işten geçtikten sonra da gerekli bilgi,
irade ve enerjiyi bir türlü bulamamaktadır.
Gereksiz
gündemler, dünya ve âhirete faydası olmayan meşguliyetler, boş
tartışmalar; en hayatî gündemleri, ümmet olarak
elimizin-ayağımızın bağlandığı prangaları fark görmemizi
engellemektedir.
Bitip
tükenmeyen spor tartışmaları, kısır siyasî kavgalar, sanal
gündemler, sanatçıların boş ve ahlâk dışı magazin hayatları;
insanların ufuklarını daraltmakta, gündemlerini ve
hassasiyetlerini yok etmektedir.
Böylece
kendi hayatında ne yapacağını bilmeyen, kendisini tanımak için
hiç gayret sarf etmemiş“amaçsız,
hedefsiz, idealsiz”milyonlar
yetişmektedir.“Kendi
başına düşünemeyen”;“hep
başkasının güdümünde olan”vizyonsuz
bu insanlar, milletler adına en büyük insan kaybıdır.
Aklını
kullanmayan bir insanın, aklı olmayan bir insandan ne farkı
vardır? Aklını yitirmiş bir kimseden de“insanca”davranışlar
beklenebilir mi? Uğrunda yürüyeceği bir dâvâsı olmayanlar;
nefis ve arzularının peşinde koşup şeytana uyarak sefâhate ve
boşluğa sürüklenirler. Bugünkü acı tablo da bundan ibarettir.
5-
DOĞRU ARKADAŞ-DOĞRU ÇEVRE
“Arkadaş
insanı vezir de eder, rezil de…” sözünden hareketle,
hayatlarının en enerjik, sevgi ve muhabbet dolu devresinde çoğu
genç, yanlış arkadaş seçiminin kurbanı olabiliyor. “Büyükler
bizi anlamıyor!” derken kendisini yanlış anlayan veya yanlış
yönlendiren kişiler, o gencin sonunu hazırlıyor.
Bu
sebeple, Peygamber Efendimizin“Kişi,
dostunun dîni üzeredir!”buyruğunu
bir hayat tarzı olarak benimsemek şarttır. İyilikler de,
kötülükler de arkadaş eliyle rahatlıkla öğrenilebilir ve
yerleşebilir. Gençlere, iyi arkadaş olabilecekleri/bulabilecekleri
yerler kazandırmamız gerekir.
6-
GENÇLERE DOĞRU VE MÜSPET MEŞGULİYETLER SUNULMALI
Gençlerin
mevcut potansiyellerini keşfedip yönlendirecek bir eğitim-öğretim
sistemine geçilmelidir. Onların ilgi ve merakları, güzel sahalara
yönlendirilmeli, her türlü kötü alışkanlıktan, boşluk ve
istismardan kendilerini koruyacak bir sistem oluşturulmalıdır.
Onun
bir insan olduğu, hoşça vakit geçirmeye muhtaç olduğu göz
önünde bulundurulmalı ve bu ihtiyaçları meşru zemin ve uygun
ortamlarda temin edilmelidir. Bugün gençlerin gelişimi için
harcadığımız bir lira, yarın onların tedavisi ve korunması
için harcamak zorunda kalacağımız binlerce liradan daha ucuzdur.
Allâh’ın
bize emanet olarak verdiği tertemiz gençleri, yine O’nun rızası
istikametinde seferber etme borç ve vazifemiz vardır. Aksi hâlde
hem bu dünyada, hem de âhirette büyük bir bedel öderiz.
Fidanlarımız
solmasın, büyüyüp gelişsin ve çiçek açsınlar inşallâh.
Hayırla
Kalın Allah'a Emanet Olun
Araştırmacı
İlahiyatçı Eğitimci Yazar
Salih
Kebapçı Twitter.com/@Salihkebapcii
When I initially commented I clicked the -Notify me when new feedback are added- checkbox and now each time a remark is added I get 4 emails with the identical comment. Is there any manner you may remove me from that service? Thanks! online gambling
YanıtlaSil