Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

30 Mayıs 2019 Perşembe

BİR ÖMRE BEDEL GECE KADİR GECESİ


Kıymetli Dostlar “Kadir”sözlükte güç yetirmek, hüküm, kaza, takdir, şeref ve azamet; leyle-i kadir (Kadir Gecesi) ise takdir, hüküm, şeref ve azamet gecesi demektir.

Kadir Gecesi,bin aydan daha hayırlı olduğu belirtilen, Peygamber Efendimiz’in ekseriyetle son 10 gecede arayınız buyurduğu, Kur’an’ın Allah tarafından Cebrail Aleyhisselam aracılığıyla Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)‘e vahyedilmeye, indirilmeye başlandığı gecedir.

Biz onu Kadir gecesi indirdik.
Kadir gecesi nedir, bilir misin sen?
Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.
Meleklerle Ruh o gece Rabblerinin izniyle her iş için iner de iner.
Tam bir esenliktir o gece, tâ tan yeri ağarıncaya kadar.” (Kadîr sûresi, 1-5)

Biz Kur’an’ı kutlu bir gecede indirdik.” (Duhân sûresi (44), 3)

Aziz Dostlar Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği Kadir Gecesi, bu âyette “mübârek bir gece” olarak tanımlaktadır. Ayetteki ifadelerden de anlaşıldığı üzere İslam’da en kutsal ve faziletli gece Kadir Gecesi’dir. Kadir Gecesi, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Bu geceye Kadir Gecesi denilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır

(Bin ay 83 sene 4 ay'a tekabül etmektedir)

a) Kur’an-ı Kerim bu gecede inmeye başlamıştır.

b) Bu gecedeki ibadet, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha faziletlidir.

c) Gelecek bir seneye kadar cereyan edecek olan her türlü hadiseler ilgili meleklere bu gece bildirilir.

(Taberi, Camiu’l-Beyan, 2000, XXIV, 531; Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 312)

d) Bu gecede yeryüzüne Cebrail ve çok sayıda melek iner.

e) Bu gece tanyerinin ağarmasına kadar esenliktir.

f) Yeryüzüne inen melekler uğradıkları her mü’mine selam verirler.

KADİR GECESİ HANGİ GÜN?

Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ‘dan rivayet edildiğine göre, bir grup sahâbî, rüyalarında Kadir gecesinin ramazan’ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşler (ve bunu Hz. Peygamber’e bildirmişler)di. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu

Kadir gecesi ile ilgili rüyalarınızın, ramazanın son yedi gecesi üzerinde toplandığını görüyorum. O halde Kadir gecesini arayan onu ramazanın son yedi gecesinde arasın!” [1]

Âişe radıyallahu anhâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ramazan ayının son on gününde câmiye kapanır ibadete soyunur ve şöyle buyururdu

Kadir gecesini ramazanın son on günü içinde arayınız!”[2]

Âişe radıyallahu anhâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu

Kadir gecesini ramazan’ın son on günündeki tek gecelerde arayın!“[3]

Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi

Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ciddiyetle ibadete soyunur ve eşleriyle ilişkiyi keserdi. [4]

Yine Âişe radıyallahu anhâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazanda diğer aylardan daha fazla (kulluk yapmaya) çalışırdı. Ramazanın son on gününde de ramazanın öteki günlerinden daha fazla ibadet ederdi. [5]

[1] Buhârî, Leyletü’l-kadr 2, Ta’bîr 8; Müslim, Sıyâm 205 -206. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 5; Tirmizî, Savm 71.

[2] Buhârî, Leyletü’l-kadr 3; Müslim, Sıyâm 219. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72.

[3]Buhârî, Leyletü’l-kadr 3.

[4] Buhârî, Leyletül-kadr 5; Müslim, İ’tikaf 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57.

[5] Müslim, İ’tikâf 8. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72; İbni Mâce, Sıyâm 57.

HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

1- Kadir gecesi ramazan ayının son on günü içindeki tek gecelerden biridir.

2- Kadir gecesini ihyâ etmek isteyenler ramazanın son on günü içindeki geceleri ihyâ etmelidir.

3- Hz. Peygamber hem sözlü olarak hem de fiilî olarak Kadir gecesinin ramazanın son on günündeki gecelerde olduğuna işaret etmişlerdir.

4- Kadir gecesi gibi müstesna fırsatları kaçırmamak için dikkatli davranmak, hatta ev halkını da bu konuda uyarmak sünnettir.

5- Ramazan ayında her zamankinden daha fazla ibadet etmek, son on gününde de diğer ramazan günlerinden fazla ibadete gayret etmek Peygamber Efendimiz’in sünnetidir. O halde bu konuda ona uymaya çalışmak gerekir.

KADİR GECESİNİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ?

Faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır.”

(Buhârî, Îmân 25, 27, 28, 35, Savm 6, Terâvih 1, Leyletü’l–kadr 1)

1)Kadir Gecesinde yapılacak en mühim ibâdetlerden biri duâdır. Nitekim Peygamber Efendimiz de bize aşağıdaki duayı yapmamızı tavsiye etmişlerdir.

Hz. Ayşe şöyle dedi

Ey Allah’ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.

اَللَّهُمَّ اِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى

Allahümme inneke afuvvün tuhibbul afve fa’fu annî

Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et” buyurdu.

(Tirmizî, Daavât 84. Ayrıca bk. İbni Mâce, Dua 5)

2)Kaza Ve Nafile Namaz Kılmak

3)Kuranı Kerimi Okumak

İbni Abbâs’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu

Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”

(Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 18)

4)Tevbe Ve İstiğfarda Bulunmak

Allah Teâla şirke düşmeyenlerin büyük günahlarını affedeceğini bu gecede müjdelemiştir. (bk. Müslim, Îman, 279)

Hazret-i Peygamber “Ben, günde yüz kere istiğfâr ederim…”(Müslim, Zikir, 42)

5)Salatu Selam Getirmek

Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler.

Ey müminler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin!”

(Ahzâb, 56)

6)Hamd Etmek Ve Şükür Halinde Bulunmak
Bu mübârek gecelerde Rabbimize çokça hamd etmeli ve şükür halinde bulunmalıyız.

Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. Onu hamd ile tesbih et!…”(Furkân sûresi, 58)

Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur

Meşrû işlere Allah’a hamd ile başlanmazsa hayır ve bereketi kesilir.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 19; Ebû Dâvud, Edeb, 18)

Şükür, îmânın yarısıdır…”(Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 107)

Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerine hamd ü senâ, insanı nîmetin zevâlinden emîn kılar.”(Suyûtî,el-Câmiu’s-Sağir, no: 3836)

Allah’a hamdetmek şükrün başıdır. Allah’a hamdetmeyen bir kul O’na şükür etmemiştir.”(Suyûtî,el-Câmiu’s-Sağir, no: 3835)

7)Allah'ı çokça zikretmek

Mübârek gecelerde Rabbimizi zikretmeye daha çok önem verilmelidir.

Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle, sabah-akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” (A’râf, 205)

Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla O’na yönel.” Müzzemmil(8)

“…Allâh’ı zikretmek, elbette en büyük (ibâdet)’tir…”(Ankebût, 45)

Allâh Resûlü şöyle buyurur

Allâh’ı sevmenin alâmeti, Allâh Teâlâ’yı zikretmeyi sevmektir.”

(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, II, 52)

Yeryüzünde Allâh Allâh diyen biri var oldukça, kıyâmet kopmayacaktır.”

(Müslim, Îmân, 234/148)

8)Sadaka Vermek

Allah yolunda infakta bulunup sadaka vermenin kişiyi pek çok tehlike ve belâlardan muhâfaza edeceği, buna ilâveten sadaka sahibini muhabbetullâh’a nâil eyleyeceği unutulmamalıdır.

Bu müstesnâ geceler de sadaka vermeye en güzel vesilelerdir.

Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur

Allah yolunda infâk edin! Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Bir de ihsanda bulunun. Zira Allah, muhsinleri (iyilikte bulunan, işini güzel yapan ve ihsan şuuru ile yaşayanları) sever.” Bakara, 195)

Efendimiz zengin-fakir her mü’mini infâka teşvik eder; bir hurmadan başka bir şeyi olmayan için; “Yarım hurmayla da olsa cehennem ateşinden korunun, onu da bulamazsanız güzel ve hoş bir söz ile korunun.”
(Buhârî, Edeb, 34)

Sevgili Dostlar bir kaç hususu tekrar etmek istiyorum

*Mübarek gün ve gecelere özgü özel bir ibadet biçimi yoktur

*Mübarek gün ve gecelerde Allah'ı zikretmenin belli bir sayısı yoktur

*Mübarek gün ve gecelerde kaza namazı ve nafile namaz kılmanın belli sayısı yoktur

*Mübarek gün ve gecelerde isteğimiz sayıda zikir yapabilir kuran okuyabilir salatu selam getirebilir kaza ve nafile namaz kılabildiğimiz kadar kılarız

Kadir gecesinin memleketimiz milletimiz vatanımız beldemiz alemi islam ve ümmeti muhammed için barış huzur ve kardeşliğe vesile olmasını yüce mevladan niyaz ediyorum

Bu gecenin kadrini kıymetini değerini bilmeyi bugeceden azami derecede müstefit olabilmeyi rabbim cümlemize nasip eylesin inşallah

Kadir geceniz mübarek olsun

Dua eder dua beklerim

Hayırla kalın Allah'a emanet olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı Twitter.com/@Salihkebapcii

21 Mayıs 2019 Salı

OSMANLIDA DİŞ KİRASI GELENEĞİ


Kıymetli Dostlar Osmanlı’da iftar davetine gelen konuklara diş kirası adıyla para ve çeşitli hediyeler verilirdi. Gerekçesi konukların ev sahibine sevap kazandırmak için zahmet buyurmuş olmasıydı.

Diş Kirası, eski ramazanlarda iftara gidilen saray ve konaklarda misafirlere verilen hediyeler için kullanılan bir tabir.

Aziz Dostlar Osmanlı Devleti’nde vükelâ ve devlet ricâlinin saray ve konaklarında her akşam iftar yemeği verilmesi yerleşmiş bir gelenekti. Bu iftarlarda misafirlere ve özellikle fakirlere yemekten sonra diş kirası adıyla para ve çeşitli hediyeler dağıtılırdı.

Bazı kaynaklarda, Fâtih Sultan Mehmed’in vezîriâzamı Mahmud Paşa’nın tertip ettiği ziyafetlerde pilâv içine altın paralar koydurduğu ve bu paralara yemek sırasında onları bulanların sahip olduğu belirtilmektedir. Bu uygulamanın, vezirlerin zenginlik ve cömertliklerinin derecesini etraflarındakilere ve halka gösterme amacı taşıdığı da söylenebilir.

Değerli Dostlar Diş kirası âdeti daha sonraları yarı resmî bir nitelik kazandı. Çeşitli rütbeden memurlar, âmirleri tarafından verilen yemeğe gitmeyi bir vazife saymaya başladılar.

Hatta bu iftar yemeklerine konak sahibini tanımayanlar da gelebiliyordu. Fakat zamanla bu ziyafetler bir külfet haline geldiğinden medrese öğrencileri, hoca ve dervişlerin dışında davet edilmeyenlerin iftarlara katılmaması kararlaştırıldıysa da bundan bir sonuç alınamadı.

Sevgili Dostlar Ayrıca davet sahipleri tarafından bu iftarlar ve hediye verme geleneği bir itibar ölçüsü olarak görülmeye başlandı. Hediye verme âdeti özellikle sultan saraylarında geniş ölçüde uygulanmaktaydı. Buralara gidenler iftardan sonra harem ağaları vasıtasıyla saygılarını bildirirlerdi; karşılığında da derecelerine göre kendilerine hediye ve para verilirdi.

Harem ağası hediyeleri sunarken bunları öpüp başına koyduktan sonra teslim eder, davetliler de aynı şekilde davranarak hediyeleri alırlardı. Bu usul, II. Meşrutiyet’le birlikte gerek sarayın eski durumunu kaybetmesi, gerekse âdeti uygulayacak konak sahiplerinin kalmaması gibi sebeplerle ortadan kalkmıştır.

Vezirlerin kapı halkı olan delilerin, maiyetinde bulundukları kişinin azlinde veya tayinatlarının kesilmesi halinde halktan zorla aldıkları paraya da diş kirası denirdi. Bu durumlarda deliler hayvanlarını halka besletir ve kendilerinin iâşesini diş kirası adıyla halktan temin ederlerdi.

Misafirine diş kirası verecek kadar ruhunu inceltmiş olan bu millet, hiç şüphesiz insanlığa misafirperverlik adına ders verecek kadar da yücelmiştir.

Cenabı hak ecdadımız Osmanlıya layık torunlar olmayı bizlere nasip eylesin

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı Twitter.com/@Salihkebapcii

7 Mayıs 2019 Salı

OSMANLI VAKIFLARI VE ECDADIMIZIN KURDUĞU GÜZİDE VAKIFLAR



Vakıf, bir malın mülkiyetini ve gelirini, Allah rızası için belli hizmetlere tahsis etmektir. Vakıfların altın çağı Osmanlı dönemidir. Osmanlı’nın yükselme çağları, vakıfların da yükselme dönemidir. İmparatorluğun duraklama, gerileme ve yıkılma dönemlerini, Türk vakıflarının zayıflaması, gerilemesi ve yıkılışı izlemiştir.

Osmanlı Devletinde 26 binden fazla vakıf kurulduğu, bunların büyük çoğunluğunun (%70) sosyal yardımlaşma-dayanışma, eğitim, sağlık ve bayındırlık hizmetlerini görerek devletin yükünü azalttığı bilinmektedir. 1770lerde bile Osmanlı vakıfları, devlet bütçesinin üçte birine eşit bir bütçeyle insanlığa karşılıksız hizmet sunmaktaydı. İmparatorluğun başhekimi olan Ahi Ahmet Çelebi (1436–1523) çok büyük olan servetini hastane açmak ve hekim yetiştirmek için vakfetmiştir.

İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır” hâdis-i şerifini rehber edinen Osmanlılar, her sahada olduğu gibi, bu sahada da muazzam ve kalıcı eserler meydana getirdiler. Vakıf yoluyla tesis edilen bu sayısız eserler, muazzam Osmanlı ülkesini bir baştan diğer başa ağ gibi ördü. 1530–1540 seneleri arasında yapılan vakıflarla ilgili tahrirlere göre;

Anadolu eyâletinde vakıf yoluyla 45 imâret, 342 câmi, 1055 mescit, 110 medrese, 154 muallim hane, 1 kalender hane, 1 Mevlevîhâne, 2 dârülhuffâz, 75 büyük han ve kervansaray kuruldu. Bu müesseselerde vazife yapan 121 müderris, 3756 Hatîb, imâm ve müezzinle 3229 şeyh, şehzâde, kayyım, talebe veya mütevellînin iâşe giderleri ve maaşları vakıf gelirlerinden karşılandı.

Selçuklu ve Osmanlı’daki vakıf medreseleri, zamanın ilmi, idari ve mali özerkliğe sahip üniversiteleriydi. Selçuklu, Osmanlı ve diğer İslam ülkelerinde ilmin ilerlediği dönemlerde vakıfların iyi durumda olduğu ve ilme en büyük desteği verdiği söylenebilir.

Yine aynı tarihlerde Karaman eyaletinde vakıf yoluyla 3 imaret, 75 cami, 319 mescit, 45 medrese, 272 zaviye, 2 Dârülhadîs, 31 dârülhuffâz, 4 muallim hane, 2 dârüşşifa, 14 kervansaray, Rumeli eyaletindeyse; 10 imaret, 93 cami, 218 mescit, 35 medrese, 275 zaviye, 13 muallim hane ve 17 kervansaray tesis edildi.

Tesis edilen bu vakıflar gördükleri hizmetlere göre değişiklik arz ederdi. Yukarıda zikredilenlerden başka, suyolları, su kemerleri, çeşme ve sebiller, yollar, kaldırımlar, aşevleri, dul ve yetim evleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları gibi vakıf eserleri tesis edilmiştir.

Bunlardan başka namazgâh, kütüphane, dükkân, misafirhane, kuyular, çamaşırhane, helâ, han, hamam, bedesten, türbe, iskele, deniz feneri, ok ve güreş meydanları, esir ve köle azat etmek, fakirlere yakacak temin etmek, hizmetçilerin efendileri tarafından azarlanmaması için kırdıkları kâse ve kapların yerine yenilerini almak, gazilere at yetiştirmek, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, dağlara geçitler kurmak

öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, borçluların borçlarını ödemek, dul kadınlara ve muhtaçlara yardım etmek, çocukları baharda açık havada gezdirmek, mektep çocuklarına gıdâ ve yiyecek yardımı, fakirlerin ve kimsesizlerin cenâzesini kaldırmak, bayramlarda çocukları ve kimsesizleri sevindirmek, kalelere, istihkâmlara veya donanmaya yardımda bulunmak, kış aylarında kuşların beslenmesi, hasta ve garip leyleklerin bakımı ve tedâvisi gibi pek çok maksatla çeşitli vakıflar kurulmuştur.

Müslümanların iki mukaddes beldesi olan Mekke ve Medine şehirlerine, İslâm dünyasının her tarafında binlerce vakıf tesis edilmiştir. Bilhassa Osmanlı sultanlarının, devlet adamlarının ve diğer hayırsever kimselerin meydana getirdikleri vakıflarla, her sene Osmanlı ülkesinden buralara ulaştırılan vakıf gelirleri, bütün İslâm dünyasının şükran hislerini kabartacak seviyeye ulaşmıştır.

Din ve ırk farkı gözetmeksizin bütün insanlığın hizmetine tahsis edilmiş olan, insanların bedenî ve ruhî hastalıklarını tedavi etmek gayesiyle kurulmuş vakıf hastaneler, dârüşşifalar ve tımarhaneler de önemli vakıf müesseseleridir. Bu sağlık kuruluşlarıyla ilgili bazı vakfiyelerde birtakım ilâçların formülleri bildirilmiş, bu formüllere göre yapılan ilâçların hastaların tedavisinde kullanılması istenilmiştir.

Sosyal hizmetler yönünden pek önemli olan imaretlerse, seyahatin meşakkati altında yorgun düşen yolcuların istirahatını temin ederek, din ve kültür birliğinin kurulmasını sağlamış, açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ümitsiz kimselere bir sığınak vazifesi görmüş, dinî ve insanî vecibeleri en iyi şekilde yerine getirmiştir. İmaretler bünyesinde yer alan dârüşşifalar, halkın poliklinik ve hastane hizmetlerini görmüştür.

Bu hizmetler devrin en salâhiyetli tıp otoriteleri eliyle parasız olarak yapılırdı. İmarethaneler yüzlerce yetime maaş bağlamak, binlerce fakirin karnını doyurmak, dul kadınları himaye altına almak, yetim ve fakir çocuklarını okutmak üzere mektepler açmak gibi hizmetlerle gerçekten Türk hayırseverliğinin takdirle yâd edilecek birer şefkat abidesi hüviyetindeydiler.

Şehirlerarası nakliyenin sağlanması için pek çok yol, köprü ve kalenin inşası önemli ticaret yolları üzerindeki konak yerlerinde kervansaraylar kurulması vakıflar sayesinde gerçekleşmiştir. Sokakların aydınlatılıp temizlenmesi ve bazı şehirlerin muhtelif yerlerinde bahçeler açılması gibi hizmetler de vakıf yoluyla yaptırılmıştır.

Osmanlı iskân siyasetini kolaylaştıran önemli unsurlardan biri olan ve Osmanlı Devletinin başlangıcından itibaren; ülkenin çeşitli yerlerinde kurulan tekkeler, ahî ocakları ve bunların masrafları vakıflar yoluyla karşılanmıştır. Ahiler, yerleştikleri yerlerde devlet politikasının propagandasını yaptıkları gibi, gelip gidenleri misafir etmişler, gerektiğinde harbe katılmış, halkı da bu işe teşvik etmişlerdir.

Yüzyıllar boyunca İslâm ve Türk dünyasında içtimaî nizamın korunmasına fertler arasında yardımlaşma ve dayanışma yoluyla karşılıklı sevgi bağının kurulmasına, başka bir ifadeyle insanlığın dünyevî ve uhrevî saadetine hizmet eden birer sosyal kuruluş olarak önemli bir yer tutan vakıflar, Osmanlı devlet nizamının kurulmasında ve devam etmesinde temel faktörlerden biri olmuştur.

Osmanlılar zamanında kurulan vakıf müesseseleri iki kısımda incelenmektedir. Birincisi; vakfedilen şeyin bizzat kendisinden faydalanılan vakıflardır. Müessesât-ı Hayriye de denilen, camiler, medreseler, mektepler, imaretler, zaviyeler, kütüphaneler, misafirhaneler, köprüler, hastaneler, çeşmeler, sebiller ve kabristanlar bu kısma girer.

İkincisi ise; vakfedilen şeyin bizzat kendisinden faydalanılmayan, fakat birincilerin sürekli ve düzenli bir şekilde işlemesini temin eden binâ, arâzi, nakit para vs. gelir kaynaklarının teşkil ettiği vakıflardır. Bunlara “Asl-ı Vakıf denilmektedir.

Vakfedilen bu nesneler arasında bazı köylerin tamamı, her türlü ziraat işletmeleri, çiftlikler, tarlalar, üzüm bağları, bahçeler, mesken olarak kullanılan binalar, dükkânlar ve iktisâdi gaye için yapılmış başka yapılar gibi gayr-i menkuller ve hayvan derisi, gemi, nakit para gibi menkuller görülmektedir.

Mülkiyeti devlete ait olan ve arazi-i mirîye adı verilen toprakların da vakıf hâline getirildiği görülmektedir; buna vakıf-ı irsâdî adı verilmektedir. Ancak vakfedilen şey bu arazilerin çıplak mülkiyeti değil, ya üzerinde çalışan kimselerin devlete ödemek zorunda oldukları vergiler veya arazinin tasarruf hakkıydı.

Tahsis ve irsâd kabilinden evkaf adı da verilen bu vakıflarda esas olan, vakfedilen gelirlerin devlet bütçesinden karşılanması, gereken hizmetlere tahsis edilmesidir. Osmanlılardaki toprak vakıfları da üç kısma ayrılmıştır
Birincisi; sahiplerinin mülkü olan öşürlü ve haraçlı toprakların vakfedilmesiyle meydana gelen toprak vakıflarıdır.

Bunlar, mülkiyeti devlet tarafından satılmış veya imar ve ihya maksadıyla kolonizatör Türk dervişlerine ve zaviye sahiplerine mülk olarak terk edilen boş toprakların vakıf hâline getirilmesiyle ortaya çıkmıştır.

Bu toprakları vakıf sahiplerinin kendileri veya adamları işlemektedir. Kiraya verildiği takdirde vakıf idarecisi toprağı işleyen köylülerden sadece toprak kirası isteyebilmekte bunun dışında onlar üzerinde idarî ve inzibatî salâhiyetleri ve resmî sıfatları bulunmamaktadır.

İkincisi; malikâne-divanî sistemine bağlı toprakların vakfedilmesi hâlinde, vakfedilen şey, topraktan ve toprak üzerinde yaşayan köylülerden alınan her türlü vergiler olmayıp, sadece toprağın kuru bir mülkiyet hakkıdır. Bu mülkiyet hakkına malikâne hissesi denilmekte olup, umumiyetle mahsulün beşte biri, yedide biri veya onda biri olarak kabul edilmektedir. Vakfedilen bu haktır.

Üçüncü kısmı ise; bilcümle hukuk-ı şer’iyye ve rüsum-ı örf ‘iyesiyle ve serbestiyât üzere vakfedilen topraklardır.Burada söz konusu edilen vakıflardan birinci ve ikincisi Vakf-ı Sahih, üçüncüsü ise Vakf-ı İrsâdî’dir.

Osmanlılarda, önceleri padişah ve Haremeyn vakıfları için teşkilâtlı nezaretler kurulmuş, 1839’da kurulan ve taşrada teşkilâtlandırılan Evkaf-ı Hümayun Nezareti, imparatorluktaki bütün vakıfları merkezî bir idâreye kavuşturmuştur.

Vakıflar yerine getirdikleri kamu hizmeti niteliğindeki hizmetlerin finansmanını vakfedilen malların gelirlerinden sağladıkları gibi, vakıf arazilerinin reayasından gerekli vergileri toplama hakkı da kendilerine aitti.

Ayrıca vakıflara tanınan bazı vergi muafiyetleri de bir tür gelir sayılabilir. Osmanlı’da vakıfların sundukları başlıca hizmetler arasında sağlık ve sosyal yardım hizmetleri, eğitim ve öğretim hizmetleri, kültürel ve sportif hizmetler, bayındırlık ve altyapı hizmetleri sayılabilir.

Osmanlı vakıfları günümüzde belediye ve bayındırlık hizmetleri denilen konuların önemli bir bölümünü üstlenmiştir. Camiler, mescitler, medreseler, imaretler, hamamlar, çeşmeler, köprüler, hanlar, kervansaraylar ve darüşşifaların hemen tümü vakıf eserleridir.

Vakıf binaları, geleneksel kent düzeninin en fonksiyonel yapılarını meydana getirmekteydi. Çevre ile belirli bir uyum içinde bütünleşen bu yapılar, kent mekânlarının ve işlevlerinin belirlenmesi ve düzenlenmesinde hayati öneme haizdiler. Fethedilen şehirlerin bir Türk kenti haline getirilmesinde, vakıf kurumlarının büyük hizmeti olmuştur.

Türk vakıfları, hemen hemen bütün sosyal yardım işlerini kapsamış, sahip bulunduğu özellikler, belediye kuruluşu gibi değerlendirilmesine yol açmıştır. İster çocukları güvence altına almak, isterse muhtemel bir müsadere’den kurtulmanın hukuki yolu olsun vakıf kurarak bir takım kentsel hizmetler görülmüştür).

Ecdadımızın kurduğu vakıflardan Köprüleri Sellerin Zararından Koruyan Vakıf At Vakfı leylek Vakfı Herkese Meyve Vakfı Borcundan Dolayı Hapse Düşenlere Yardım Vakfı Nefes Vakfı Misafirleri Ağırlayan Vakıf Helva Dağıtan Vakfı Pabuç Parası Veren Vakıf Suyu Soğutan Vakıf

Kayıkçı Hamal Dostu Vakfı Suyu Çoğaltan Vakfı Dinlenme İçin Bahçe Vakfı Van Gölünde Acil Yardım Gemisi Dolaştıran Vakıf Duvar ve Sokak Temizliği Vakfı Meyve Ağaçları Diken Vakıf sanayi tesisi kuran vakıf serbest kalan köleleri koruma vakfı dinlendiren vakıf borçlu dostu vakfı öğrencilere elbise vakfı sıcak pide dağıtan vakıf

Şimdi bu vakıfların bazılarını kısaca açıklayalım inşallah

Leylek Vakfı

Bu vakıf İzmir Yeni Cami civarındaki leyleklerin beslenmesi için kurulan bir vakıftır. Leyleklerin beslenmesi için senelik yüz kuruş ödenek ayrılması amaçlanmıştır

Duvar ve Sokak Temizliği Vakfı
Vakfın amacı aklı başında dirayetli birisi vakfın mahinukuşu olup her an cami, medrese, darütalim, İmaret vs. hangisi olursa olsun duvarlarının temiz kalmasına dikkat edecek, yazı yazan veya pisleyen kendini bilmezlerin pisliklerini temizlemesi amaçlanmıştır

Meyve Ağaçları Diken Vakıf
Bu vakıf 1483 yılında İstanbul kurulmuştur. Vakıf vakfedilen iki bahçeye ve mezraya senede yüz adet çeşitli meyve ağaçlarının dikilmesini sağlamıştır

Köprüleri Sellerin Zararından Koruyan Vakıf
Vakfın amacı Amasya'da yapılan köprünün, selin getirdiği ağaç ve taşlardan temizlenerek şehre vereceği zararın önlenmesi amaçlanmıştır

At Vakfı
Bu vakıf 1574 yılında Sokullu Mehmet Paşa tarafından kurulmuş olup İstanbul, Rumeli ve Anadolu sınırları içinde hizmet vermiştir. Vakfın amacı savaşa giden gazi ve mücahitlere iyi atlar verilmesini sağlamaktadır

Van Gölünde Acil Yardım Gemisi Dolaştıran Vakıf
Bu vakıf Van Gölünde trafiğin arttığı bu dönemlerde, kurmuş olduğu vakfın hizmetlerinden birini de, Gölde oluşabilecek kaza ve arıza gibi durumlarda insanların yardımına koşacak tam donanımlı bir sefine-i muine (acil yardım gemisi) yaptırmak olarak belirlemiştir. Bu geminin hizmet masrafları bu vakıf tarafından karşılanmıştır

Herkese Meyve Vakfı
Vakfın amacı bahçesinin mahsulünden ise zengin fakir herkes faydalanmasını amaçlamıştır. Vakfedilen bahçedeki armut ve elma ağaçlarından fakirler yiyecek, birer destemal miktarı götürmelerine müsaade edilecektir

Borcundan Dolayı Hapse Düşenlere Yardım Vakfı
Bu vakıf 1708 yılında İstanbul'da kurulmuştur. Borçlu ve hapiste olan Müslümanlara senede bin akçe verilmesini öngörmüştür

Nefes Vakfı
Vakfın amacı halkın rahat nefes almasını sağlamaktır. Bunun için Bebek' te yaptırdığı köşk ve limanda ümmet-i Muhammed teneffüs eylemesi düşünülmüştür

Misafirleri Ağırlayan Vakıf
Bu vakıf Köy misafirhanesine gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş. Bu sayede köye yolu düşen misafirler sahipsiz kalmamış ve kendilerinin rahat etmeleri sağlanmıştır

Helva Dağıtan Vakfı
Bu Vakıf amacı her yıl recep ayında helva yapılıp dağıtılmasını sağlamaktır. Helva Gök Medrese ile Advetülgazi Medresesi önünde yaklaşık 32 kg. olarak dağıtılmakta ayrıca Haziran ve Temmuz aylarında da kar suyu alımı için günlük on para harcanma yapılmaktadır

Pabuç Parası Veren Vakıf
Gaziantep'te kurulmuştur. Vakfın amacı Kozanlı Camii mektebinde yatılı kalan öğrencilerden ailesi uzak yerlerde olanlara ayda iki kuruş, yerli talebelere ise bir kuruş verilecektir. Diyerek, tüm öğrencilere destek oluyordu. Ancak vakıf, bunun dışında, Ramazan ayında köyüne gitmeyip de medresede kalan öğrencilere beşer kuruş pabuç parası veriyordu

Suyu Soğutan Vakıf
Vakfın amacı akar ve hayratının bulunduğu Aydın ilinde hizmet vermektir. Aydın Orta Mahallesinde yaptırdığı çeşmeye yaz günlerinde 90 gün süre ile kar konularak suyun soğutulmasını sağlamaktır

Kayıkçı Hamal Dostu Vakfı
Kurulan bu vakfın hizmetleri arasında yaşlılık, hastalık vs. gibi sebeplerle İstanbul, Boğaziçi, Anadolu ve Rumeli iskelelerinde mesleğini icra edemeyen kayıkçı ve hamallara yardım etmek, her yıl bir kıza çeyiz almak, Devlet adamlarının geçmediği ve geçmeyeceği tenha yerlerdeki kaldırımları tamir etmek gibi konular yer almaktadır

Suyu Çoğaltan Vakfı
Bu vakıf 1860 yılında Gümüşhacıköy kurulmuştur. Yıkılmaya yüz tutmuş, suyu çekilen çeşmeyi ihya etmeyi yani gürül gürül suyunun akmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmaktadır

Dinlenme İçin Bahçe Vakfı
Bu vakıf vakfettiği ev ve divanhanenin yanında bulunan arsayı ahalinin gezi ve oturma mekanı olarak vakfettiğini belirtip, arsa üzerine karşısında bulunan Hamidiye Cami'nin manzarasını bozacak ve görüntü kirliliğine sebep olacak baraka veya başka bir yapı yapılmamasını şart koşmuştur

Gölleri temizleme vakfı
Gelirlerini Ali mescidi yanında bulunan kaldırım ve Çukur bostan çevresindeki göllerin temizliğini gerçekleştirmektedir

Yuva Kuran Vakfı
Hayırseverler tarafından kurulup evlenmek isteyen bekarların İhtiyaçlarını karşılayan bir vakıftır

Kıymetli Kardeşlerim şimdi geliyoruz günümüzdeki vakıflara bizim kurduğumuz vakıflar hep paralı vakıf paralı vakıf derken parayı alan vakıf veren vakıf değil ilim vakıfları zaten azalmış durumda Benim ecdadım nelere vakıflar kurmuş canlılara bitkilere doğaya ihtiyaç sahiplerine aklınıza ne gelirse şimdi bizim vakıflar nerede bankalarda maalesef

Ecdadımızın kemiklerini sızlatıyoruz ecdadımızın yolundan gitmiyoruz gidiyormuş gibi davranıyoruz onlar 600 sene hükümranlıkları döneminde sayısız eserler bırakmışlar hem de o eserleri 400 500 senedir sapasağlam ayakta duruyor Elhamdülillah

bizim eserlerimiz yapım aşamasında yıkılıyor çöküyor hasar görüyor ecdadımızın eserlerini ayakta tutmak yaşatmak yerine onların edebiyatı üzerinden para veren değil para alan vakıflar kuruyoruz

Kurumsal olarak bir vakfın günümüzde web sitesi mail adresi sosyal medya hesabı ve banka hesabı olabilir ancak banka hesabı vakfın kurumsal olduğunu göstermek için olmalıdır bağış Zekat sadaka kurban burs yardımı vermek isteyenler için 5 tane banka hesabı kamu bankalarında katılım bankalarında veya özel bankalarda olmamalıdır

Ecdadımızın vakıfları sosyal yardımlaşma müesseseleriydi şimdi bizim vakıfların adı sosyal yardımlaşma ama vazifesi sosyal yozlaşma vakıfları birde bizde camilere kuran kurslarına adı ilme ve eğitime hizmet vakfı diye kurulan vakıflar var ama içinde ne ilim var ne eğitim var ne hizmet var cebi doldurmak var maalesef

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Cenabı Hak Yar Ve Yardımcınız Olsun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı Twitter.com/@Salihkebapcii

Görüntüleme Sayısı