Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

24 Temmuz 2019 Çarşamba

İYİ BİR AİLE OLMANIN ALTIN KURALLARI



Aziz Dostlar Aile hayatında özellikle eşler arasında ülfet ve geçim, ailenin devamı ya da çözülmesinde en önemli meseledir. Eş olmak, sadece kendisi olmak değildir. Aile “sen” ve“ben” ikiliğinden “biz” bütünlüğüne geçişin adıdır.

Özgünlüğümü ve özgürlüğümü korumalıyım anlayışı ile imtizaç, ülfet ve karşılıklı alış-verişte donukluk, soğukluk ve ilgisizlik, aradaki mesafeyi açacağından böylesi ilişkilerin uzun süreli olamayacağı tabiidir.

Hayat yolculuğu düz bir çizgi gibi akıp gitmez. Med ve cezirler, genişlik ve daralmalar, sıhhat ve hastalıklar, neşeler ve üzüntüler gibi daha nice hâller vardır.

Hem ülfeti muhafaza etmek ve hem de dirâyeti koruyabilmek aile kaptanlığının vazgeçilmez iki esasıdır. Rabbimiz bunun “mârûf” bir çerçevede gerçekleşmesini murad eder

“…Hanımlarınızla mâruf ölçüler içerisinde geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.” (Âl-i İmrân Sûresi, 19)

Değerli Dostlar Ma’rûf” akl-ı selîme, şer-i şerife ve örf-i sahihe uygun olan demektir. Akl-ı selîm: Doğru düşünen, yanlış ve batıl fikirlerin esaretinden kurtulmuş olan sıhhatli akıl demektir.

Şer-i şerif: Kur’ân-ı Kerim ve sünnet-i nebevînin ve bu iki asıldan çıkan ahkâmla oluşan hayat ölçülerinin adıdır. Örf-i sahih ise şer-i şerife aykırı olmayan gelenek ve göreneklerdir.

Kıymetli Dostlar Her şeyde olduğu gibi evlilikte de farklı nasipler olur. Kimine şükür, kimine de sabır düşer. Hak dostları, aile hayatında aşırı geçimsizlik, huzursuzluk ve anlayışsızlık söz konusu olduğunda da boşanmayı uygun görmüşlerdir.

Zira kimi zaman evlilik hayatı, eşlerin birbirine zulmetmesine dönüşür ki böylesi bir hayatı devam ettirmek de doğru değildir. Âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz “Ne zulmediniz ne de zulme maruz kalınız” (Bakara Sûresi, 279) buyurur.

Elbette boşanma en son düşünülecek bir çözüm yoludur. Sabır, tahammül, hoşgörü ve affetmek esastır. Ancak öyle durumlar ortaya çıkabilir ki o zaman da yolların ayrılması bir çıkış yoludur ve hatta ayrı bir nimettir.

Evlerine her gün vaktinde gelmeye çalışırlar. İşlerini mazeret görmezler. Çok zaruri bir durum ortaya çıkarsa da önceden haber verirler.
Aile sırlarını paylaşmazlar. Hasede sebebiyet vereceğini bildikleri için mutluluklarını dahi paylaşmayı doğru görmezler.

Ailelerine karşı nazik ve merhametli olmayı önemli görmekle birlikte işin dozunu kaçırıp eşlerine karşı cici bebek muamelesi yapmazlar.

Aile idaresinde dirâyetli olmayı nizam ve intizamlı bir hayat için zaruri görürler. Her şeye göz yummazlar.

Ehl ü iyâlinden birisi hasta ya da bakıma muhtaç olduğunda ilgilerini ve hizmetlerini daha yoğun ve hassas bir şekilde devam ettirirler.

En önemli haklardan birinin aile hakkı olduğunun şuurunda olarak zulmetmekten ve haksız yere gönül incitmekten son derece sakınırlar.

Sevgili Dostlar Aile havuzuna yapılan ilgi, ülfet, sehavet, muhabbet ve merhamet yatırımı, yuvaları cennet köşesine çevirecek ve ailede herkesin kazanmasına vesile olacaktır.

Güzel bir kulluk da huzurlu bir ailede daha kolay gerçekleşir. Rabbin rızası da fesad ve kavgada değil, sulh ve sükûndadır.

Cenabı hak aile yuvalarımıza huzur saadet ülfet muhabbet sükunet meveddet nasip eylesin inşallah

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun 

Allah'ın Selamı Rahmeti Bereketi Mağfireti İkramı İhsanı Ve Nuru Üzerinize Olsun 

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı 

Twitter.com/@Salihkebapcii

8 Temmuz 2019 Pazartesi

MADDELER HALİNDE İSLAMA GÖRE ÇOCUK TERBİYESİ



Kıymetli Dostlar Âilelerin en önemli vazîfelerinden birisi de Cenâb-ı Hakk’ın, İslâm fıtratı üzere lütfettiği yavrularını hayır ve fazîletle donatmaktır. Îmanlı, istikâmet ehli ve vatanperver çocuklar yetiştirmek, bir anne-babanın en büyük mes’uliyeti olduğu gibi, hayatlarından sonra açık kalan defterlerine hasenât yazılmasına da vesîledir.

Yavrular, âile yuvasının müstesnâ bir saâdet meyvesi, anne ve baba arasında en köklü râbıtadır. Onlar, Allah’ın anne ve babaya çok kıymetli birer emânetidir.

Değerli Kardeşlerim Nesil yetiştirme mesʼûliyeti ihmal edilirse âkıbet hazin olur. Evlâtlarımız, dinlerine, medeniyetlerine yabancılaşır; kimliklerini kaybeder. Mânen yabancı yerlerin evlâdı ve nesli olurlar. Geriye kalan biyolojik yakınlığın hiçbir kıymeti kalmaz. Bu merhaleden sonra anne feryatları da fayda vermez.

Sevgili Peygamber Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde insanların mes’uliyetlerini şöyle beyân buyurmuşlardır

Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz… Erkek, âilesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.”

(Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20)

Aziz Dostlar Çocuk terbiyesine, evvelâ ana-babanın terbiyesinden başlamalıdır. Zira bu yüce terbiye, mürebbî (terbiye edici) sıfatını kazanabilen olgun anne ve babaların gerçekleştirebileceği bir eğitimdir. kendi eğitimi noksan bir anne ve babanın evlâtlarına verebileceği terbiye ne olabilir ki? Onun için çocuk terbiyesi anne-babadan başlarsa, daha verimli neticeler elde edilir.

MADDELER HALİNDE ÇOCUK TERBİYESİ

ÇOCUĞA GÜZEL İSİM KONULMALI

Sevgili Dostlar Çocuğa rûhâniyet telkîn edecek güzel bir isim konulmalıdır. Evlâdın, anne-baba üzerindeki haklarının başında kendisine “güzel isim”koymaları gelir. Zira isim, müsemmâyı (isimlendirileni) çeker. Yani bir çocuğa konulan ismin mânâsı, o çocukta kendisini gösterir.

Taberânî’nin kaydettiği bir rivâyete göre

Hazret-i Peygamber birgün bir dişi deve getirtir ve onu kim sağacak diye sorar. Bu işe tâlip olan iki kişinin isimlerinin Mürre (acı) olduğunu öğrenince onlara

«Oturun!» der.

Üçüncü kişi de adının Cemre (kor hâlindeki ateş) olduğunu söyler. Ona da

«Otur!» der.

Sonra adının Yaîş (Yaşar) olduğunu söyleyen sahâbiye bu vazîfeyi verir.”

(Taberânî, Mûcem, XXII, 277; Muvatta, İsti’zan 24)

HELÂL KAZANÇLA ELDE EDİLEN YİYECEKLER

Feyizli bir ortamda inkişâf etmeleri için, yedirilen lokmaların“helâl”liğine dikkat edilmelidir.

ÇOCUKLARA ÖRNEK OLACAK BİR DAVRANIŞ SERGİLENMELİ

Çocuklar, konuşmadan davranışlara kadar sürekli olarak büyükleri taklit ede ede büyürler. Çünkü onlarda örnek alarak taklit etme özelliği hâkimdir. Bunun için onlara“örnek olacak davranış”güzellikleri sergilenmelidir. Meselâ bir çocuk, münâkaşalı ve kavgalı ortamda ise huysuzlaşıp hırçınlaşır. Huzurlu ve dengeli bir ortamda ise, güzel huylar ve terbiye ile büyür.

DAVRANIŞLARI DAİMA KONTROL EDİLMELİ

Çocukların davranışları onlara hissettirmeden dâima “kontrol”edilmelidir.
Özellikle göz önünde yapamadıkları kabahatleri gizli ve tenha yerlerde işlemelerine meydan verilmemelidir. Çünkü bu durumda karakterleri zaafa uğrar, çift şahsiyetli olurlar. Bu hâlin ilk yansımaları da yalan ve riyâdır.

GÜZEL DAVRANIŞLARI OLDUĞUNDA TAKDİR EDİLMELİ, HATALARI OLDUĞUNDA UYARILMALI

Çocukların güzel işleri “takdir”edilip mükâfatlandırılmalı, hatâları ise görmezden gelinmemelidir. Çünkü olumlu davranışlar mükâfat ile pekiştirilerek çocuğun şahsiyetinde kalıcı bir yer edinir.

Buna karşılık, vaktinde “îkaz edilmeyen kusurlar”da tekrarlana tekrarlana çocuğun karakter özelliğinin bir parçası hâline gelir. Bu yüzden bilhassa kız çocuklarının küçük yaşlardaki kıyâfet yanlışlıkları müsâmaha ile karşılanmamalıdır. Zira insanın alıştığı şeyler, zamanla geri dönülemeyen tiryâkilikler hâline gelebilir.

SIK SIK CEZA VERİLMEMELİ

Sık sık cezâ vererek çocuk arsız hâle de getirilmemelidir.

Kazara tabak-bardak kırdığında azarlamamalıdır, çünkü bu tür hâller bizim de yapabileceğimiz kazalardır. Böyle durumlarda çocuk güçsüz olduğu için azarlandığını düşünür.

Çünkü aynı kaza bizden meydana gelince kimse kızmamaktadır. Bu da, anne babanın vereceği diğer doğru eğitimlere karşı çocukta tepki doğurur ve söylenilenlerin fırsat buldukça tersini yapar.

Onun için çok hassas olmalı ve bizim de yapabileceğimiz bardak kırma, çay dökme vesâire basit ev kazalarında çocuklara sert davranmamalıyız. Yumuşak bir lisânla îkaz etmeliyiz.

Ancak çocukların huy ve ahlâklarına işleyecek yanlışlar ve hatâlar karşısında da kesinlikle ilgisiz ve hoşgörü içinde de olamayız.

Fakat çocuğa verilecek herhangi bir eğitime uygun cezâ, yasak ve yönlendirme gibi davranışlarda da onun haksızlığını ve yaptığının yanlış olduğunu kendisine mutlaka kabullendirerek bunu yapmak çok çok mühimdir.

Çünkü suçunu kabul eden çocuk, şekillenmeye müsait hâle gelir.

Suçu ona ispat edilip kabullendirilmeden şekillendirmeye kalkmak, hiç verimli olmaz. Çünkü çocuk kendisine ispatlanıp kabullendirilmemiş bir durumda meselâ yalan bile söylemiş olsa, bu tespit edilip de ortaya çıkmadığından kendinin haklı olduğunu düşünüp anne-babayı suçlamaya kalkabilir.

ANLAYABİLECEĞİ ŞEKİLDE ANLATILMALI

Emir, yasak ve kâideler öğretilirken onların “kavrayabileceği bir şekilde” sebepleri de anlatılarak iknâ edilmelidir.

AHLÂK KAİDELERİ ÖĞRETİLMELİ

Âdâb-ı muâşeret (davranış usûlleri) ve“ahlâk kâideleri” öğretilmeli, bilhassa varlıklı âileler, çocuklarının, akranlarına kaba ve kibirli davranmalarına mânî olmalıdırlar.

Zira bunlar zamanla huy hâline gelir. Onlara, tevâzû telkin edilmeli, anlayacakları bir dil ile Kasas Sûresi’ndeki “Kârûn” kıssası anlatılmalıdır.

ÇOCUKLUKLARINI YAŞAMALARINA İZİN VERİLMELİ

Çocukların meşrû sınırlar dâhilinde“çocukluklarını yaşamalarına”imkân tanınmalıdır. Fakat ne fazla serbest bırakılmalı, ne de haddinden fazla baskı yapılmalıdır. Zira fazla rahatlık, nefsâniyeti azdırır, tembelliğe sebep olur; fazla baskı da çocuğun ezik ve silik bir karakter sahibi olmasına sebebiyet verir.

Aşırı baskı, şahsiyetli çocuklarda sadece bir ezikliğe sebep olmaz, bazen de isyana düşürür. Böyle çocuklar, aşırı baskı neticesinde -bilhassa belli bir yaşa geldikten sonra- âsîleşir ve ana-babayı dinlemez hâle gelirler. Bu yüzden ölçülü bir üslûp ile vakitlerini fazîletli birer insan olmalarına vesîle olacak davranışlarla doldurmaya gayret edilmelidir.

HAMD VE ŞÜKRE ALIŞTIRILMALI

Kendilerine Cenâb-ı Hakk’ın nîmetleri hatırlatılıp “hamd ve şükre alıştırılmalı”dır. Peygamber Efendimiz’in hayatından misâller verilerek, iç âlemlerinin rûhâniyet iklîminde yoğrulmasına gayret edilmelidir.

İBADETE ALIŞTIRILMALI

Daha küçük yaşlarında iken“ibadete alıştırılmalı”, ibadet mes’uliyeti ve ehemmiyeti telkin edilmelidir.

KUSURSUZ ÇOCUK İSTİYORSAK KUSURSUZ ANNE-BABA OLMALIYIZ!

Kısacası çocuğumuzun kusursuz olmasını istiyorsak, kusursuz anne-baba olmaya gayret etmeliyiz. Çocuk terbiyesi, evvelâ anne-babanın yüreğindeki çocuk sevgisinden başlamalıdır.

Onları Allah’ın bir emâneti olarak sevmeli; bu sevgiyi de, dünya ve âhiret saâdetini kazanmaya vesîle kılmalıdır. Eğer arkamızda güzel bir nesil yetiştirmez isek, mezarımız tenha kalır. Yarınki gerçek konağımızın ise mezar olduğunu unutmamak gerekir.

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı

Twitter.com/@Salihkebapcii

Görüntüleme Sayısı