Kıymetli
Dostlar Âilelerin en önemli vazîfelerinden birisi de Cenâb-ı
Hakk’ın, İslâm fıtratı üzere lütfettiği yavrularını hayır
ve fazîletle donatmaktır. Îmanlı, istikâmet ehli ve vatanperver
çocuklar yetiştirmek, bir anne-babanın en büyük mes’uliyeti
olduğu gibi, hayatlarından sonra açık kalan defterlerine hasenât
yazılmasına da vesîledir.
Yavrular,
âile yuvasının müstesnâ bir saâdet meyvesi, anne ve baba
arasında en köklü râbıtadır. Onlar, Allah’ın anne ve babaya
çok kıymetli birer emânetidir.
Değerli
Kardeşlerim Nesil yetiştirme mesʼûliyeti ihmal edilirse âkıbet
hazin olur. Evlâtlarımız, dinlerine, medeniyetlerine yabancılaşır;
kimliklerini kaybeder. Mânen yabancı yerlerin evlâdı ve nesli
olurlar. Geriye kalan biyolojik yakınlığın hiçbir kıymeti
kalmaz. Bu merhaleden sonra anne feryatları da fayda vermez.
Sevgili
Peygamber Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde insanların
mes’uliyetlerini şöyle beyân buyurmuşlardır
“Hepiniz
çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz… Erkek,
âilesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın,
kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.”
(Buhârî,
Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20)
Aziz
Dostlar Çocuk terbiyesine, evvelâ ana-babanın terbiyesinden
başlamalıdır. Zira bu yüce terbiye, mürebbî (terbiye edici)
sıfatını kazanabilen olgun anne ve babaların
gerçekleştirebileceği bir eğitimdir. kendi eğitimi noksan bir
anne ve babanın evlâtlarına verebileceği terbiye ne olabilir ki?
Onun için çocuk terbiyesi anne-babadan başlarsa, daha verimli
neticeler elde edilir.
MADDELER
HALİNDE ÇOCUK TERBİYESİ
ÇOCUĞA
GÜZEL İSİM KONULMALI
Sevgili
Dostlar Çocuğa rûhâniyet telkîn edecek güzel
bir isim konulmalıdır.
Evlâdın, anne-baba üzerindeki haklarının başında kendisine
“güzel
isim”koymaları
gelir. Zira isim, müsemmâyı (isimlendirileni) çeker. Yani bir
çocuğa konulan ismin mânâsı, o çocukta kendisini gösterir.
Taberânî’nin
kaydettiği bir rivâyete göre
“Hazret-i
Peygamber birgün bir dişi deve getirtir ve onu kim sağacak diye
sorar. Bu işe tâlip olan iki kişinin isimlerinin Mürre (acı)
olduğunu öğrenince onlara
«Oturun!»
der.
Üçüncü
kişi de adının Cemre (kor hâlindeki ateş) olduğunu söyler. Ona
da
«Otur!»
der.
Sonra
adının Yaîş
(Yaşar) olduğunu
söyleyen sahâbiye bu vazîfeyi verir.”
(Taberânî,
Mûcem, XXII, 277; Muvatta, İsti’zan 24)
HELÂL
KAZANÇLA ELDE EDİLEN YİYECEKLER
Feyizli
bir ortamda inkişâf etmeleri için, yedirilen
lokmaların“helâl”liğine
dikkat edilmelidir.
ÇOCUKLARA
ÖRNEK OLACAK BİR DAVRANIŞ SERGİLENMELİ
Çocuklar,
konuşmadan davranışlara kadar sürekli olarak büyükleri taklit
ede ede büyürler. Çünkü onlarda örnek alarak taklit etme
özelliği hâkimdir. Bunun için onlara“örnek
olacak davranış”güzellikleri
sergilenmelidir. Meselâ bir çocuk, münâkaşalı ve kavgalı
ortamda ise huysuzlaşıp hırçınlaşır. Huzurlu ve dengeli bir
ortamda ise, güzel huylar ve terbiye ile büyür.
DAVRANIŞLARI
DAİMA KONTROL EDİLMELİ
Çocukların
davranışları onlara hissettirmeden dâima “kontrol”edilmelidir.
Özellikle
göz önünde yapamadıkları kabahatleri gizli ve tenha yerlerde
işlemelerine meydan verilmemelidir. Çünkü bu durumda karakterleri
zaafa uğrar, çift şahsiyetli olurlar. Bu hâlin ilk yansımaları
da yalan ve riyâdır.
GÜZEL
DAVRANIŞLARI OLDUĞUNDA TAKDİR EDİLMELİ, HATALARI OLDUĞUNDA
UYARILMALI
Çocukların
güzel işleri “takdir”edilip
mükâfatlandırılmalı, hatâları ise görmezden gelinmemelidir.
Çünkü olumlu davranışlar mükâfat ile pekiştirilerek çocuğun
şahsiyetinde kalıcı bir yer edinir.
Buna
karşılık, vaktinde “îkaz
edilmeyen kusurlar”da
tekrarlana tekrarlana çocuğun karakter özelliğinin bir parçası
hâline gelir. Bu yüzden bilhassa kız çocuklarının küçük
yaşlardaki kıyâfet yanlışlıkları müsâmaha ile
karşılanmamalıdır. Zira insanın alıştığı şeyler, zamanla
geri dönülemeyen tiryâkilikler hâline gelebilir.
SIK
SIK CEZA VERİLMEMELİ
Sık
sık cezâ vererek çocuk arsız hâle de getirilmemelidir.
Kazara
tabak-bardak kırdığında azarlamamalıdır, çünkü bu tür
hâller bizim de yapabileceğimiz kazalardır. Böyle durumlarda
çocuk güçsüz olduğu için azarlandığını düşünür.
Çünkü
aynı kaza bizden meydana gelince kimse kızmamaktadır. Bu da, anne
babanın vereceği diğer doğru eğitimlere karşı çocukta tepki
doğurur ve söylenilenlerin fırsat buldukça tersini yapar.
Onun
için çok hassas olmalı ve bizim de yapabileceğimiz bardak kırma,
çay dökme vesâire basit ev kazalarında çocuklara sert
davranmamalıyız. Yumuşak bir lisânla îkaz etmeliyiz.
Ancak
çocukların huy ve ahlâklarına işleyecek yanlışlar
ve hatâlar karşısında da kesinlikle ilgisiz ve hoşgörü içinde
de olamayız.
Fakat
çocuğa verilecek herhangi bir eğitime uygun cezâ, yasak ve
yönlendirme gibi davranışlarda da onun haksızlığını ve
yaptığının yanlış olduğunu kendisine mutlaka kabullendirerek
bunu yapmak çok çok mühimdir.
Çünkü
suçunu
kabul eden çocuk, şekillenmeye müsait hâle gelir.
Suçu
ona ispat edilip kabullendirilmeden şekillendirmeye kalkmak, hiç
verimli olmaz. Çünkü çocuk kendisine ispatlanıp
kabullendirilmemiş bir durumda meselâ yalan bile söylemiş olsa,
bu tespit edilip de ortaya çıkmadığından kendinin haklı
olduğunu düşünüp anne-babayı suçlamaya kalkabilir.
ANLAYABİLECEĞİ
ŞEKİLDE ANLATILMALI
Emir,
yasak ve kâideler öğretilirken onların “kavrayabileceği
bir şekilde” sebepleri
de anlatılarak iknâ edilmelidir.
AHLÂK
KAİDELERİ ÖĞRETİLMELİ
Âdâb-ı
muâşeret (davranış usûlleri) ve“ahlâk
kâideleri” öğretilmeli,
bilhassa varlıklı âileler, çocuklarının, akranlarına kaba ve
kibirli davranmalarına mânî olmalıdırlar.
Zira
bunlar zamanla huy hâline gelir. Onlara, tevâzû telkin edilmeli,
anlayacakları bir dil ile Kasas Sûresi’ndeki “Kârûn”
kıssası
anlatılmalıdır.
ÇOCUKLUKLARINI
YAŞAMALARINA İZİN VERİLMELİ
Çocukların
meşrû sınırlar dâhilinde“çocukluklarını
yaşamalarına”imkân
tanınmalıdır. Fakat ne fazla serbest bırakılmalı, ne de
haddinden fazla baskı yapılmalıdır. Zira fazla rahatlık,
nefsâniyeti azdırır, tembelliğe sebep olur; fazla baskı da
çocuğun ezik ve silik bir karakter sahibi olmasına sebebiyet
verir.
Aşırı
baskı, şahsiyetli çocuklarda sadece bir ezikliğe sebep olmaz,
bazen de isyana düşürür. Böyle çocuklar, aşırı baskı
neticesinde -bilhassa belli bir yaşa geldikten sonra- âsîleşir ve
ana-babayı dinlemez hâle gelirler. Bu yüzden ölçülü bir üslûp
ile vakitlerini fazîletli birer insan olmalarına vesîle olacak
davranışlarla doldurmaya gayret edilmelidir.
HAMD
VE ŞÜKRE ALIŞTIRILMALI
Kendilerine
Cenâb-ı Hakk’ın nîmetleri hatırlatılıp “hamd
ve şükre alıştırılmalı”dır.
Peygamber Efendimiz’in hayatından misâller verilerek, iç
âlemlerinin rûhâniyet iklîminde yoğrulmasına gayret
edilmelidir.
İBADETE ALIŞTIRILMALI
Daha
küçük yaşlarında iken“ibadete alıştırılmalı”,
ibadet mes’uliyeti ve ehemmiyeti telkin edilmelidir.
KUSURSUZ
ÇOCUK İSTİYORSAK KUSURSUZ ANNE-BABA OLMALIYIZ!
Kısacası
çocuğumuzun kusursuz olmasını istiyorsak, kusursuz anne-baba
olmaya gayret etmeliyiz. Çocuk
terbiyesi, evvelâ anne-babanın yüreğindeki çocuk sevgisinden
başlamalıdır.
Onları
Allah’ın bir emâneti olarak sevmeli; bu sevgiyi de, dünya ve
âhiret saâdetini kazanmaya vesîle kılmalıdır. Eğer arkamızda
güzel bir nesil yetiştirmez isek, mezarımız tenha kalır. Yarınki
gerçek konağımızın ise mezar olduğunu unutmamak gerekir.
Hayırla
Kalın Allah'a Emanet Olun
Araştırmacı
İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı
Twitter.com/@Salihkebapcii
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder