Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

28 Şubat 2019 Perşembe

İLAHİ İMTİHANIN DERS KİTABI KUR’AN


Şüphesiz ki Rabbimizin biz âciz kullarını muhatap almaya tenezzül buyurarak yüce kelâmını lutfetmiş olması; mü’minler için nâiliyetlerin, mazhariyetlerin, iltifatların, şeref ve izzetlerin en yücesi, en muhteşemi ve en müstesnâsıdır Zira; Kur’ân-ı Kerîm; kullarını seven, rahmet ve mağfiretiyle esirgeyen, sayısız nimetleriyle perverde kılan Yüce Rabbimizin, katından lutfettiği, iki cihânın huzur ve saâdet haritasıdır.

Bu yüce kitap, ilâhî imtihanlarla dolu hayat dershânesinin yegâne ders kitabıdır.Bu yüce kitap, nefsânî ve şeytânî marazların (hastalıkların) kıskacında gaflet ve cehâlet illetine müptelâ olmuş çâresizlerin şifâ reçetelerini veren ilâhî hikmetler eczâhânesidir.

Bu yüce kitap, insanoğluna ebedî kurtuluş ufuklarını göstermek üzere, Rabbimizin en emîn ve azîz elçileriyle gönderip bir harfi bile tahrif edilmemek üzere hıfz u emânına alarak muazzam bir şan ve şeref bahşettiği, mûcizelerle dolu bir hidâyet ve istikâmet mektubudur.

Düşünmek îcâb eder ki, herhangi birimize resmî makamlardan bir mektup gelse ve o mektup -farazâ- mâlî bir konuyla alakalı olsa, onu tekrar tekrar okur, anlayamadığımız veya ihmâl ettiğimiz hususlar var mı diye bir de mâlî müşâvire veya muhâsebeciye danışırız.

Gelen mektup, şâyet hukûkî bir belge ise daha da titiz inceler, bir hukuk müşâvirine danışır, işin aslını esâsını en ince teferruatına kadar büyük bir ciddiyetle tedkik ederiz. Fânî dünya hayatımızda bir sıkıntıya düşmemek için bu kadar ciddî bir alâka gösteririz.

Yine gurbet diyarında yaşayan çok sevdiğimiz bir büyüğümüzden gelen mektupları, merak ve iştiyakla, hiç bekletmeden açıp okur, onu öper koklar, yüzümüze-gözümüze sürer, ömürlük bir hâtıra kıymetinde görüp îtinâ ile saklarız.

Kur’ân-ı Kerîm ise; bizleri yoktan var eden, yegâne Hâlık’ımız, sahibimiz ve kendisine döneceğimiz mutlak merciimiz Allah Teâlâ’dan gelen bir mektup. Hem bir ebedî saâdet dâvetiyesi, hem de ebedî azap ihtârı Dolayısıyla fânî mektuplarla kıyaslanmayacak kadar büyük bir dikkat, ciddiyet ve gayretle anlayıp mûcibince amel etmemiz zarûrî.

Kur’ân-ı Kerîm, fânî bir beşerin sözü değil, en fasih ve beliğ beşer sözlerini bile âciz bırakan Kâinâtın Hâlıkı’nın mûcize hitâbı, katından gönderdiği en mukaddes emânetidir. Onun menbaının tamâmen ilâhî olduğu ve onda hiçbir beşer izi olmadığını ifâde sadedinde âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur

Rasûlüm! Sen, bu kitap sana indirilmeye başlamadan önce ne bir kitap okuyor, ne de onu elinle yazıyordun. Eğer bunları yapmış olsaydın, Kur’ân’la ilgili bâtıl iddialar peşinde koşanların, onun Allah’tan geldiği gerçeği konusunda şüphe duymaya bir mâzeretleri olabilirdi.”(Ankebût, 48)

Bütün muhabbetlerin mutlak menbaı olan Rabbimizin bu ilâhî fermânına, bâkî olanın fânî olana üstünlüğü nisbetinde yüksek bir îtinâ ve ihtiram göstermek gerektiği muhakkaktır.

Nitekim Rabbimizin bizlere örnek nesil olarak takdîm ettiği ashâb-ı kirâm, Kur’ân-ı Kerîm’e muazzam bir hürmet ve muhabbet göstermiş ve onun tebliği uğrunda fedakârlıkta bulunmayı canlarına minnet bilmişlerdir.

Bu bakımdan, Rabbini gerçekten seven bir mü’min, Kur’ân-ı Kerîm’i bir ömür elinde, dilinde, kalbinde ve hayatının merkezinde tutar. Onu gözünün nûru, gönlünün sürûru bilir, başının tâcı eder. Böyle mü’minlere de ebedî âlemde yıldızları kıskandıran ziyâsıyla nurdan taçlar lutfedileceği, hadîs-i şerîfte şöyle müjdelenmektedir

Kim Kur’ân-ı Kerîm’i okur ve onunla amel ederse, kıyâmet günü, o kişinin anne ve babasına bir taç giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş dünyadaki bir eve konulduğunda onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse Kur’ân-ı Kerîm’le bizzat amel edenin ışığı nasıl olur, düşünebiliyor musunuz?”(Ebû Dâvûd, Vitir 14/1453)

HAYIRLA KALIN ALLAH'A EMANET OLUN

ARAŞTIRMACI İLAHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR

SALİH KEBAPÇI Twitter.com/@Salihkebapcii

15 Şubat 2019 Cuma

KURANI KERİM NASIL OKUNMALI?



Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ tarafından biz insanlara gönderilmiş büyük bir hidâyet rehberidir. Allâh’ın kelâmıdır. Gökten indirilmiş, sağlam bir iptir. O’na uyan, doğruya uymuştur; ondan ayrılan sapıtmış ve yolunu kaybetmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm, bu kadar ulvî husûsiyetlere sahipken, ondan bütün insanlar aynı şekilde istifade edemez. Çünkü o, mü’minin îmanını, kâfirin küfrünü arttırır.

Kim, ona hangi gözle bakarsa, orada kendi hâlini görür. O, âdeta bir endam aynasıdır. O hâlde Kur’ân-ı Kerîm’den istifade etmek için öncelikle îman sahibi olmak gerekir.

Ancak îman sahibi olmak bile yeterli değildir; bir de “takvâ sahibi” olmak gerekir. Bu husus, Fâtiha’dan hemen sonra gelen ilk âyetlerde açıkça ifade edilmiştir

Elif, Lâm, mîm. O kitap (Kur’ân); onda aslâ şüphe yoktur. O müttakîler için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene îman ederler. Âhiret gününe de kesinkes inanırlar.”(Bakara, 1-4)

Demek ki Kur’ân-ı Kerîm’in insana yol göstermesi, rehberlik yapması ve onu karanlıklardan aydınlığa çıkarması için îman sahibi olmak, namaz ve zekât gibi sâlih amellerle o îmanı takviye etmek yetmiyor, bir de bunu, “takvâ” boyutuyla yaşamak gerekiyor. İşte o zaman Kur’ân kendini açıyor, sırlarını ayân ediyor. O insanın yolunu da, kalbini de aydınlatıyor

Bunun dışında Kur’ân; hissedilerek, yaşanarak, düşünülerek okunmalıdır. Rabbimiz, bizi “ey akıl sahipleri” diye muhatap alıp, “ibret almıyor musunuz, düşünmüyor musunuz?!” diye îkaz ediyor. Kur’ân bize tefekkürün anahtarlarını veriyor. Kendimizi, kâinâtı okumak için Kur’ân’ın rehberliğine ihtiyaç duyuyoruz.

Peygamber Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i çok kısa bir sürede defalarca hatmetmek isteyen ashâbına sınırlar koymuş ve “tefekkür etmeye fırsat olacak kadar” yavaş yavaş okumalarını tavsiye etmiştir.

Demek ki, mühim olan, anlamadan, tefekkür etmeden, hayata geçirmeden hızlı hızlı okuyup bitirmek; pek çok sayıda hatmetmek değil! Yoksa, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın 12 yılda Bakara Sûresi’ni tamamlamasını ve ardından bir kurban kesmesini anlayamayız.

Zaten ibadetler, bir sayı kalabalığı değildir. Şartlarına riâyet etmeden, tâdil-i erkâna, huşû ve hudûya özen göstermeden hızlı hızlı kılınan binlerce rekât namaz mı, yoksa iliklere kadar hissedilen, Allâh’ın huzurunda olduğu şuuruyla kılınan iki rekât namaz mı daha değerlidir?

Sayı mı, keyfiyet mi? Aynı mantığı Kur’ân-ı Kerîm okuyuşumuza da tatbik etmek lâzımdır. Meselâ bir Fâtiha-i Şerîfe’nin tefsirini okuyup her gün Rabbimizle ne konuştuğumuzu öğrenmek mi önemlidir, yoksa ne dediğimizi bilmeden defalarca bu ve benzeri sûreleri okumak mı?

Peygamber Efendimizin Kur’ân okuyuşunu da göz önüne getirmeliyiz. O, okuduğu her âyetin mânevî hâline bürünürdü. Bazen sevinçle tekbir getirir, bazen Allâh’ın sanat ve azametini itirafla tesbih ve takdiste bulunur; bazen gözlerinden boncuk boncuk yaşlar boşanırdı.

Kur’ân-ı Kerim, bize indi. Bize yol gösterecek O hâlde gönlümüzü, zihnimizi ona açmalıyız. Onu anlamak ve yaşamak için okumalıyız. Ona gösterdiğimiz hürmet, edeb ve onu anlamak için sarfedeceğimiz gayret kadar kalbî derinliğimiz artacak, îman ve takvamız ziyâdeleşecektir.

Rabbimiz, bizi, Kur’ân-ı Hakîm’in gerçek talebelerinden eylesin. Âmin.

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar

Salih Kebapçı Twitter.com/@Salihkebapcii

13 Şubat 2019 Çarşamba

OZAN ARİF AYNA


MÜSLÜMANLAR NEDEN BÖYLE PERİŞAN 
SEBEB NE ARAYIP SORUYOR MUYUZ 
BU İŞİN SEBEBİ YİNE MÜSLÜMAN
ACABA FARKINA VARIYOR MUYUZ?

MÜSLÜMANLIK ÇÜNKÜ ADIMIZ BİZİM 
ADIMIZ GİBİ Mİ TADIMIZ BİZİM
EKSİK Mİ DEDİMİZ KODUMUZ BİZİM 
FİTNESİZ FESATSIZ DURUYOR MUYUZ?

İSLAMIN ŞARTI BEŞ İMANIN ALTI
DİYEREK İŞLERİZ HER TÜRLÜ HALTI
AKLIMIZA GELMEZ TOPRAĞIN ALTI
EMANETİ SAĞLAM KORUYOR MUYUZ?

ESİRİ OLMUŞUZ MALIN SERVETİN
ZİNANIN ŞEHVETİN KOGU GIYBETİN
VATANIN MİLLETİN DİNİN DEVLETİN
EN UFAK İŞİNE YARIYOR MUYUZ?

BU DEVİRDE KİMİN KÖTÜ HALI VAR
ŞİMDİ İTİN BİLE ÖZEL YALI VAR
HEPİMİZİN İYİ KÖTÜ MALI VAR
FİTREYİ ZEKATI VERİYOR MUYUZ?

ELİN GÖZÜNDEKİ ÇÖPLERİ TEK TEK
GÖRÜP GÖSTERİRİZ KAÇIRMAYIZ PEK
KENDİ GÖZÜMÜZDE MERTEK VAR MERTEK
BİZ BİZDEKİ SUÇU GÖRÜYOR MUYUZ?

NE YİYORUM BEN NEYİ DUYUYOR
KARNI EVDE BEYNİ NEREDE DOYUYOR
OĞLUMUZ KIZIMIZ NASIL BÜYÜYOR
ÜSTÜNE KOL KANAT GERİYOR MUYUZ?

KİTABIMIZ KURAN İLİM KOKUYOR
KAÇ MÜSLÜMAN GÜNDE AÇIP BAKIYOR
OKUYANDA İŞTE ÖYLE OKUYOR
MANASINA KAFA YORUYOR MUYUZ?

MADEMKİ HER NEFES HAKTAN HEDİYE
DÜNYA İÇİN HAKKI UNUTMAK NİYE
BU GÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIM DİYE
AKŞAM KENDİMİZE SORUYOR MUYUZ?

ARİF OLAN HAM LAF ETMEZ KARDEŞİM
BİR DESTANLA BU DERT BİTMEZ KARDEŞİM
MÜSLÜMANIM DEMEK YETMEZ KARDEŞİM
MÜSLÜMANCA HAYAT SÜRÜYOR MUYUZ

OZAN ARİF 

12 Şubat 2019 Salı

OKULLARIMIZDA VERİLEN DİNİ EĞİTİM YETERLİ MİDİR?


BU YAZIMIZ 27 EYLÜL 2017 VE 5 ŞUBAT 2018 TARİHLERİNDE SİTEMİZDE YAYINLANMIŞTIR 

Aziz Dostlar Bu eğitim üzerine yazımda okullarımızda verilen daha doğrusu verilmeye çalışılan dini eğitimi ve yeterliliğini işlemeye çalışacağım İnşallah

Sözlerimin ve yazımın başında okullarımızda dini eğitimin verilmesinden okullara ders olarak konulmasından dolayı bir ilahiyatçı ve eğitimci olarak sonuna kadar çok mutluyum hatta bu derslerin artırılarak zorunlu hale getirilmesinden yana olduğumu da ifade etmek isterim

Değerli Dostlar Toplumumuzun sağlıklı imanlı ve ahlaklı nesillerden oluşması hepimizin en büyük arzusu ve isteğidir temel amaçlarından bir tanesi de geleceğimizin teminatı olan nesillerimizin imanlı ve ahlaklı olarak yetişmeleridir

İmanlı ve ahlaklı nesillerin yetişmesi içinde sahih ve doğru bilgilerle geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın donatılması lazımdır Çocuklarımız bu eğitimi artık okullarda almaya başladılar Elhamdülillah bu uygulamaları hayata geçirenlere şükranlarımızı sunuyoruz

Okullarımızda verilen dini eğitim yeterli diye bir sual soracak olursak yeterli değil bu eğitimin ders sürelerinin artırılması lazımdır hafta üç gün değil beş gün kuranı kerim dersi olmalıdır haftada iki saat din dersi değil haftada en az altı saat din dersi matematik dersi kadar olmalıdır

Okullarımızda Din dersleri seçmeli olmaktan çıkarılmalıdır zorunlu olarak okutulmalıdır bir matematik dersi bir felsefe dersi bir geometri dersi veya fizik kimya dersleri seçmeli değilken din derslerinin seçmeli olmasını asla doğru bulmuyorum tasvip etmiyorum

Neden benim ülkemde okullarda din dersim zorunlu olmasın neden haftada üç gün kuranı kerim dersi olsun beş gün olmasında neden din dersleri ders programlarında haftada iki saat yerine beş saat altı saat olmasın neden din dersleri uygulamalı olarak verilmesin engel olan nedir?

Okullarımızda dini eğitim sadece kuranı kerimle peygamberimizin hayatıyla ve temel dini bilgilerle sınırlı kalmasın Arapça yabancı lisan olarak İngilizce gibi zorunlu olsun aynı şekilde Osmanlıca seçmeli lisan olsun Yavrularımız Arapça ve Osmanlıcayı okullarda öğrensin ecdadının mezar taşlarını rahatlıkla okuyabilsin

Değerli Dostlar Arapça Ve Osmanlıca Dersleri İlköğretim 5.sınıftan lise son sınıfa kadar en az seçmeli olarak okutulmalıdır ikisinden biri zorunlu olursa daha güzel olur

Kuranı Kerim dersi çocuklarımıza beşinci sınıftan başlayıp lise sona kadar çeşitli sureleri de ezberleyebilecekleri bir hale getirilmelidir mutlaka zorunlu olmalıdır seçmeli olmaktan çıkarılmalıdır

Çocuklarımız sadece imam hatip liselerinde dini eğitim almamalıdır bütün liselerde dini eğitim yaygınlaştırılmalı fen lisesinde okuyanda Anadolu lisesinde okuyanda meslek lisesinde okuyanda imam hatip lisesindeki gibi dini eğitim almalıdır alması gerektiğini düşünüyorum

Sadece Dini eğitim İmam hatip liselerinde verilmez her okulda verilir verilmelidir ayrıca dini eğitimin merkez üssü çok rahatlıkla camilerde olmalıdır Çocuklarımız okullarda öğrendiklerini camilerde uygulayabilmelidir

Camiler sadece çocuklarımızın değil toplumumuzda ilmin merkez üssü olmalıdır ayrıca kuran kursları sadece kuran eğitimi veren hafız yetiştiren kurumlar olmaktan çıkarılmalıdır Bir Kuran Kursu sadece kuran eğitimi değil aynı bir fakülte gibi Arapça Tefsir Hadis Fıkıh Akaid gibi dersler okutulmalıdır %50 kuran eğitim verilmeli %50 Arapça Tefsir Hadis Fıkıh Akaid gibi konularda eşit ağırlıkta öğretilmelidir

Dini Eğitim Merkezlerimiz okullarımız camilerimiz ve kuran kurslarımız olmalıdır bu konuda diyanet işleri başkanlığına bağlı kuran kurslarına çocuklarımızın gönderilmesini şiddetle tavsiye ediyorum Cemaat tarikat vakıf dernek gibi yerlerin verdiği din eğitiminden hayır gelmez en doğru dini eğitim ailede okullarda verilir diyanete bağlı mekanlarda verilir

Sevgili Dostlar Ailede dini ilimler mezunu bir anne veya baba varsa çocuklarına doğru dini eğitimi kendisi vermelidir onu dini bilgilerle donatmalıdır onu imanlı ve ahlaklı olarak hayata hazırlamalıdır

Günümüzde doğru dini eğitimin yeri üniversitelerde ilahiyat fakülteleridir eksikleri kusurları vardır inkar edemeyiz ancak günümüz için ideal dini eğitim kurumu ilahiyat fakülteleridir dini eğitim için kuran kursu eğitimi yeterli değildir imam hatip lisesi eğitimi yeterli değildir bunların ilahiyat fakültesi eğitimiyle zirveye ulaştırılması gerekmektedir

Kıymetli Dostlar yeri gelmişken bir mühim hususa daha değinmek istiyorum İnşallah Çocuklarımızı dini eğitim aldı dedirtmek için ilahiyat fakültelerine göndermeyelim imam hatip lisesine kaydettirmeyelim 

Bizim ailede herkes düz lise mezunu filanca imam hatip lisesi okusun diye veya ailede anne baba kardeşlerden birisi imam hatip lisesi mezunu bir tane daha olsun diye çocuklarımızı imam hatip liselerine göndermeyelim aynı şekilde ilahiyat fakültelerini de tercih ettirmeyelim

İkinci mühim bir hususa daha değinmek istiyorum İnşallah Anneler babalar olarak çocuklarımızın seçmeli derslerde dini dersleri seçmelerini sağlayalım yardımcı olalım destek olalım telkin ve tavsiyelerde bulunalım çocuklarımızın dini eğitim almasından rahatsız olmayalım bilakis gurur duyalım

Son cümlemiz şu olsun imanlı ve ahlaklı nesiller yetiştirmenin yolu doğru dini eğitimi vermekten geçtiğini asla unutmayalım ve unutturmayalım İnşallah

HAYIRLA KALIN ALLAH’A EMANET OLUN

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı

Twitter.com / @Salihkebapcii

11 Şubat 2019 Pazartesi

DÜZEN DEĞİŞTİ


Değerli Dostlar eskiden bir sıralama vardı çocuk doğacak büyüyecek bilahare okuyacak ilim tahsil edecek akabinde askere gidecek askerlik vazifesini ifa ettikten sonra gelecek iş güç sahibi olacak eli ekmek tutacak para kazanacak ve en sonunda ise evlenecekti tabi bu o zamanlar için makul bir sıralamaydı zira günümüzdeki gibi günahlar haramlar diz boyu değildi başımıza yağmur gibi türlü günahlar ve haramlar yağmıyordu

Eskiden kız istemeye gidildiği zaman erkek tarafına kötü alışkanlığı var mı namaz kılıyor mu oruç tutuyor mu ibadetini ifa ediyor mu? Diye sorarlardı hatta erkeğin giydiği pantolonun diz kapaklarına bakarlardı namaz emaresi var mıdır acaba diye şimdi ise bu değişti

kız istemeye gidildiği zaman günümüzde mal mülk para yat kat servet zenginlik soruyor kimse ahlak edep haya din iman aramıyor kötü alışkanlığı varmış veya yokmuş diye bakmıyor erkek tarafının veya kız tarafının kötü alışkanlığı olması bizim için günümüzde hiç bir şey ifade etmiyor

Aziz Dostlar günümüzde maalesef ailelerimiz anneler babalar geçmiş yılların etkisi altında kalmış bir vaziyette yaşamaya devam ediyor halen eskiden olduğu gibi çocuklarının evlenmesini evliliğini öteliyor en sona bırakıyor haramların günahların diz boyuna çıktığı ahir zamanda bunun akıl karı bir iş olduğunu düşünmüyorum

Şahsi görüşüm haramların kol gezdiği günahların yağmur gibi başımıza yağdığı bu dönemde iki tane temel vazifemiz vardır bir tanesi eğitim ikincisi ise evliliktir çocuklarımızın evvela güzel bir dini ve fenni ilimleri tahsil etmesini anne babalar olarak sağladıktan sonra ikinci vazifemiz ise çocuklarımızı evlendirmek olmalıdır

Şimdi çocuklarımız karşımıza çıksa ve deseler ki ben evlenmek istiyorum veya beni artık evlendirin dese delirmiş azmış sapıtmış damgasını yüzüne vururuz bu çocuğa ne oldu kudurdu mu azdı mı delirdi mi eğitimi var işi gücü var askerliği var bu kalkmış evlilik diyor şuna bak hele delirmiş deriz öyle değil mi? Maalesef ki evet

Günümüzde aslında anne babalar olarak çocuklarımız bize geldiği zaman beni evlendirin veya ben artık evlenmek istiyorum dediği zaman keyfiniz yerine gelmesi lazım sevinmeniz mutlu olmanız lazım benim evladım benden hayırlı güzel helal bir istekte bulunuyor ben olsam tabiri caiz ise oynarım hatta abartısız ifade ediyorum havalara uçarım dünyanın en bahtiyar insanı ben olurum herhalde diye düşünüyorum

Sevgili Dostlar ailelerimizin kendisini geçmişten geçmişteki düzenden sıyırması geleceğe yönelik günümüzdeki düzene ayak uydurması çağın gerisinde kalmayıp çağın ilerisinde olmak için kendisini yenilemeli güncellemeli kendisine format atmalıdır diye düşünüyorum

Eskiden okumak eli kalem tutmak diploma sahibi olmak çok mühimdi zira o zamanlarda okuyan azdı yıllarca insanlar üniversitelerde okuyabiliyor idi ancak giden insan sayısı azdı şimdi ise diplomaya okumaya teknolojik cihazlar kullanmaya kimse bakmıyor hiç bir değeri yoktur

Geçmiş yıllarda devlet bünyesinde çalışmış üst düzey yöneticilik yapmış insanlardan bunu çok defa dinledim hocam biz zamanında eli kalem tutan okumuş diploma sahibi bir personel bulduğumuz zaman bir de biraz olsun bilgisayar kullanmasını biliyorsa düğün bayram ederdik çocuk gibi sevinirdik şimdi bunların hiç bir değeri yok diyorlar

Kıymetli Dostlar çağın getirmiş olduklarına istesek de istemesek de adapte olmak zorundayız çağın gerisinde ruhen bedenen fikren gerisinde kalma lüksümüz olduğunu düşünmüyorum

Değerli Ebeveynler sizlere tavsiyem artık düzen değişti sizde değişen bu düzene ayak uydurmaya çalışın ve değişin kafa yapınızın değişmesi kafidir 

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar

Salih Kebapçı Twitter.com /@Salihkebapcii

9 Şubat 2019 Cumartesi

HAYAT REHBERİMİZ KUR’AN-I KERİM HAYATIMIZIN NERESİNDE?

Aziz Dostlar Kur’ân-ı Kerîm, kaynağı Cenâb-ı Hak olan dört semâvî kitabın sonuncusudur. Rüşdünü ikmâl etmiş insanlığa Rabbimizin son çağrısı ve son mesajlarıdır.


Hak Teâlâ, gönderdiği kitaplardan yalnızca Kur’ân-ı Kerîm’i kıyâmete kadar koruyacağını taahhüd etmiştir. Bu sebeple bir harfi bile değişmeden aslını koruyan tek ilâhî kitap, Kur’ân-ı Kerîm’dir.

Bu noktada bizim asıl meselemiz, Cenâb-ı Hakk’ın bu taahhüdüne ne kadar vesîle olabildiğimizdir. Hâlimizi bir gözden geçirmeliyiz

Kur’ân-ı Kerîm ile ne kadar ünsiyetimiz var? Onu ne kadar duygu derinliği içinde okuyabiliyoruz? Peygamber Efendimiz’in ve ashâbın Kur’ân-ı Kerîm karşısında duyduğu heyecanı ne kadar duyabiliyoruz?

Kur’ân-ı Kerîm’i hayâtımızın her safhasına intikal ettirebiliyor muyuz? Âile hayâtında, komşuluk ve kul haklarında, ticârî hayatta, onu ne kadar kendimize kıstas alıyoruz?

Kendimizi zamanın ve toplumun akışından ne kadar mes’ûl görüyoruz?

Yavrularımıza esas tahsil olan Cenâb-ı Hakk’ı tanıma tahsilini verebiliyor muyuz? Kur’ân’ı gönüllere taşıma, onunla istikâmetleri düzeltme hususunda ne kadar gayret içindeyiz?

Unutmayalım ki iki cihan saâdeti, ilâhî bir emânet olan evlâtlarımızı Kur’ân kültüründen nasiplendirmekle mümkündür.

En merhametli annebaba, evlâdını Kur’ân terbiyesiyle asıl istikbâl olan âhirete hazırlayan annebabadır. İnsanın, evlâdına verebileceği en büyük hediye, güzel bir terbiyedir.

Kur’ân’ın engin mânâ kevserinden kendisi tatmadığı için evlâdına da tattıramayan anne-babalar, büyük bir vebâl altındadırlar. Zira mânevî tahsil hususunda câhil bırakılan, Kur’ân ve Sünnet’in rûhâniyetiyle terbiye edilmeyen evlâtlar, kıyâmet günü anne-babalarından dâvâcı olacaklardır.

Kıymetli Dostlar Hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulur

Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur’ân kıraati…Çünkü hamele-i Kur’ân (Kur’ân’ı öğrenen, öğreten ve bu yolda hizmet edenler), hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde, peygamberler ve Hak dostları ile birlikte Arş’ın gölgesindedirler.”(Münâvî,Feyzü’l-Kadîr, I, 226) 

Dolayısıyla evlâtlarına Kur’ân rûhâniyetiyle güzel bir terbiye verebilmek, sâlih mü’minlerin en mühim meselelerinden biridir.

Sevgili Dostlar evlâtlarımızı Kur’ân’ın feyz ve rûhâniyetiyle yetiştiremezsek, yarın kabrimizde ağır bir nedâmetle baş başa kalacağımızı unutmamalıyız. Bunun için de evlâtlarımızla vaktinde güzelce alâkadar olmalı, onların tertemiz yüreklerine Allah ve Peygamber sevgisini, Kur’ân ve Sünnet kültürünü aşılamalıyız.

Mârifetin iltifâta tâbî olduğu gerçeğinden hareketle, yavrularımızda mânevî güzelliklerin neşv ü nemâ bulması için onları hediye ve iltifatlarla teşvik etmeliyiz.

Kur’ân eğitimi için bilhassa yaz tatilleri de iyi değerlendirilmelidir. Evlâtlarımızı Kur’ân kurslarına veya câmilere göndermekle yetinmemeli, anne-babalar olarak onların durumunu dikkatle takip etmeliyiz.

Kur’ân kültürünün ne seviyede, îtikad ve fıkıh bilgisinin ne durumda olduğunu sık sık kontrol etmeli, gösterdiğimiz alâka ile onları dâimâ teşvik etmeliyiz.

Cenabı Hak Kur’ân’dan nasipsizlik sebebiyle harâbelere dönen kasvetli kalplerin ağır yükünü taşımaktan bizleri muhafaza buyursun. 

Cümlemizi, Kur’ân’ın şifâ, hidâyet ve rahmetiyle buluşup huzur içinde vuslat-ı ilâhîye koşan bahtiyar kullarından eylesin inşallah

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar

Salih Kebapçı Twitter.com/@Salihkebapcii

5 Şubat 2019 Salı

ÇOCUĞA NAMAZ NASIL SEVDİRİLİR?



Kıymetli Dostlar Allah Resûlü’nün“Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi yahut Hıristiyan veya Mecûsi yapar” hadisi, dinî inancın, bilgi, tecrübe ve alışkanlıkların eğitim neticesinde şekillendiğini ortaya koymaktadır.

Bu ise bize İslâm’da eğitime güçlü bir değer verildiğini ve ebeveyne ciddi bir sorumluluk yüklendiğini göstermektedir.2 Çocuğun terbiyesi, sahip olduğu kabiliyet ve kuvvelerin birbiri ile uyumlu olarak insan fıtratının yüksek derecesine ulaştırılma gayretidir.

Ebeveynin bu gayreti sayesinde çocuk, hem fıtratına uygun bir yaşam sürdürebilecek hem de sahip olduğu kabiliyetleri kuvveden fiile geçirebilecektir. Bu sebeple çocuğun terbiyesinde onun fıtratı ve sahip olduğu melekeleri dikkate alınmalıdır.

Değerli Kardeşlerim Fıtrata uygunluk, insanı yaratan, en iyi tanıyan yüce Allah’ın emir ve yasaklarını dikkate almayı gerektirir. Kur’an’ın üzerinde ısrarla durduğu ve Nebi’nin (s.a.v.) detaylı şekilde tarif ederek öğrettiği namaz, çocuk terbiyesinde önemli bir emir olarak karşımızda durmaktadır.

Bunun yanında Peygamberimiz’in (s.a.v.)“gözümün nuru”olarak tavsif ettiği namaz,“göz aydınlığı” çocuklar yetiştirmeye imkân verecek ihmâl edilemez birterbiye vasıtasıdır. Zira namazın, çocuğun mekân, zaman ve beden tasavvurunun şekillenmesinde önemli etkileri vardır.

Yön (kıble) ile mekânın; vakit ile zamanın ve azalara hükmedilerek de bedenin fark edilmesini sağlayan namaz, ergenlik dönemi öncesi öğretilmelidir.
Çocuğun hayata bütünüyle dâhil olmadan namaz ile kazanacağı zihni inşa süreci, onun özdisipline, otokontrole ve kendini ifade gücüne de sahip olmasını sağlayacaktır. Namaz öğreniminde, ebeveyn anahtar rol oynamaktadır. Çocuğu namaz ile tanıştırmak ebeveynin vazifesidir.

Yüce Allah“(Ey Muhammed) Ailene namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren biziz. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanındır.”(Tâhâ, 20/132) buyurmaktadır. 

Ayette, aileye namazı emretmenin hemen arkasından namazda devamlılığın emredilmiş olması, anne-babanın namazı ile çocuğun namaz eğitimi arasındaki ilişkiye bir atıf kabul edilebilir.

Aziz Dostlar Çocuğun namaz ile tanışmasında namazın sadece formu üzerinde durulmamalıdır. Çünkü namaz, belirli bir formu olduğu gibi deruni yönü de bulunan bir ibadettir. Namazın bu iki yönü ayrılmaz bir bütünlük içinde yansıtılmalı; bu yönler arasındaki bağın kopmamasına, sadece bir yönün öne çıkarılmamasına dikkat edilmelidir. 

Namaz, dinî bir tecrübedir. Tecrübe kelimesinin sözlük anlamı, denemek, görmek geçirmek, tatmak; uygulama ve pratik becerilerden bilgi kazanmaktır. Söz konusu dinî tecrübe olduğunda, kişide“dünyayı ve hayatı duygusal ve sezgisel bir kavrama” vardır. Çocuğun namaza dair böyle bir kavrayış geliştirebilmesi onu pratikte uygulama imkânı bulabilmesi ile mümkündür. Nitekim Allah Resûlü’nün (s.a.v.) namaz öğreniminde de bunu görmek mümkündür.

Sahabeden Enes (r.a.) şöyle anlatıyor:“Ben, annem ve teyzem Ümmü Haram evdeyken, Resûlullah (s.a.v.) çıkageldi. Bir müddet sonra; ‘Kalkın size namaz kıldırayım’ dedi. Beni sağ tarafına aldı.Öylece bize namaz kıldırdı. Namazdan sonra bize dua etti…”

Bir başka rivayette İbn-i Abbas der ki:“Ramazan veya Kurban Bayramı günü Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte bayram namazına gittim. Allah’ın Resulü namaz kıldırdı. Sonra hutbe okudu. Daha sonra kadınların bulunduğu tarafa gelerek onlara vaaz etti ve namaza devam etmelerini söyledi.”

Görüldüğü gibi Resûlullah (s.a.v.) çocukların namazı kılmalarına imkân oluştuğunda namaza katılmalarına fırsat vermiştir. Çünkü namaza dair tüm anlatımlar, uygulamasının kazandıracağı deruni boyutun yanında yetersiz kalacaktır.

Mimarisi ile dikkat çeken, cemaati kalabalık büyük ve tarihî camilerde, sabah namazı gibi günün çocuk için gözlemlenmesi sair zamanda pek mümkün olmayan vakitleriyle Bayram ve Cuma namazlarında cemaate iştirak, böylesi ortamlara ve vakitlere örnek gösterilebilir. Henüz namazın kılınışı tam öğrenilmeden namaza dair kazandırılacak bir ilgi, namaz öğrenimini de kolaylaştıracaktır.

Namaz anlatımında kullanılan üslup da namazın sevdirilmesinde tesirlidir. Lokman (a.s.)’ın namaza davetinde ve“Allah beni zorluk çıkarıcı ve kusur arayıcı olarak göndermedi. O, beni kolaylaştırıcı bir eğitimci gönderdi” buyuran Allah Resûlü’nün üslubunda bunu görmek mümkündür.

Namazın terki durumunda işlenen günah ve karşı karşıya kalınan cezalar yerine bu ibadetin tüm şartları ve rükünleri ile kazandıracağı güzel karşılıkları vurgulamak, namaz sevgisini artıracaktır.

Sevgili Dostlar Namaz eğitiminde çocukta namaza karşı ilgi ve sevgi oluşturmak için dikkat edilecek yukarıdaki hususların yanında bir başka husus da çocukta sorumluluk bilincinin geliştirilmesidir. Zira namaz ibadetinde devamlılık gösterilebilmesi sorumluluk bilincine bağlıdır.

Günlük hayatta herhangi bir görev üstlenmeyen çocukların namaz ibadetinin sorumluluğunu taşımaları mümkün değildir. Bu sebeple çocuklara, yaşlarına uygun vazifeler verilerek sorumluluk duyguları geliştirilmelidir.

Nitekim Resûlullah (s.a.v.)’ın çocukluğu yanında geçmiş olan Enes (r.a.)’e bazı görev ve sorumluluklar verdiği bilinmektedir. Namazı seven, deruni anlamlarını fark eden, sahip olduğu sorumluluk duygusu ile uygulama sahasına koyan çocuklar için hiç şüphesiz eğitimin tamamlayıcı unsuru olarak dua edilmelidir.
Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelenleri namaz kılanlardan eyle…”

Bu vesileyle kıymetli dostlar geleceğimizin teminatı gözlerimizin aydınlığı canımızdan daha çok sevdiğimiz çocuklarımız yavrularımız evlatlarımız için anne baba olarak onlara duacı olalım dilimizi duaya alıştıralım çocuklara asla beddua etmeyelim çocuklarımıza beddua etmekten anneler babalar ve tüm yetişkinler olarak uzak duralım

Değerli Kardeşlerim Çocuklarımızı camilerle buluşturalım onları camilere götürelim zamanımızı onlarla birlikte camide geçirelim hem dini eğitim verelim hem namaza alıştıralım hemde ibadet aşkı ve şevkiyle gönüllerini dolduralım inşallah

Müslim, “Kader,” 22; Buhari, “Cenaiz”, 79. 2- Tahrim 66/6; Enfal 8/28; Zümer 39/15. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 285. Bkz. 5- Furkan 25/74. 6- Bkz. Ebu Davud, “Salât”, 25; Tirmizi, “Mevakit”, 182. 7- Müslim, Mesâcid ve Mevziu’s Salât, 268. 11- Buhari, “Ezan”, 161. 12- Lokman 31/17. 13- Müslim, “Talâk”, 29. 14- Bkz. Müslim, “Fedâil”, 54; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 15- İbrahim 14/40. D

HAYIRLA KALIN ALLAH'A EMANET OLUN

ARAŞTIRMACI İLAHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR

SALİH KEBAPÇI Twitter.com/@Salihkebapcii

Görüntüleme Sayısı