Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

19 Ekim 2019 Cumartesi

UĞURLARKEN UĞURLANMAYA HAZIR MIYIZ ?

Kıymetli Dostlar Hepimiz ilâhî imtihan diyârı olan bu kainat mektebinin birer talebeleriyiz. Kulluk tahsilimiz ecel tasdiknâmesiyle son bulacak amellerimizle toprağın sînesine gömüleceğiz Ölüm sessizliğine bürünmüş her musallada yatan cenaze ve mezarlıklarda yatan merhum ve merhumeler lisânı hâl ile konuşan birer nasihatçidir

Mezar taşlarının sessiz irşadlarından bugün kendimize birer hisse almak ebedi yarınlar için büyük bir bahtiyarlık vesilesi olacaktır İnsan hayatın akışı içinde yaşama sevinciyle ölümden ürperiş zıtlığı arasında gider gelir hayat ve ölüm daiama bir akış içerisindedir İstisnâsız her hayat seyyâhının başına ölüm gelecektir Ölüm dünya hayatının kaçınılmaz bir sonudur

Aziz Dostlar Dünyâ ilâhi bir imtihân dershânesi Ölüm ise İlâhi bir kânundur bu hususu cenabı hak kerim kitabımız kuranı kerimde bizlere çeşitli ayetlerle bildirmiştir bir ikisini yazalım inşallah

ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْمَوْتَ وَٱلْحَيَوٰةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْغَفُورُ
O,hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. Mülk Suresi 2

كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ ٱلْمَوْتِ ۗ وَنَبْلُوكُم بِٱلشَّرِّ وَٱلْخَيْرِ فِتْنَةً ۖ وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz. Enbiya suresi 35

Sevgili Peygamberimiz sallâllâhu aleyhive sellem efendimizde bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır

أكْثِرُوا ذِكْرَ هَاذِمِ اللَذَّات Lezzetleri yok eden ölümü çok hatırlayınız Tirmizî Kıyâmet 26

Değerli Dostlar mühim olan ölüm gelmeden evvel ölüme hazırlık yapabilmek ölümden ibret alıp ebedi yurdumuz olan ahiret hayatımız için yatırım yapmak gerekir Mülümanın her gün günde beş dakika tefekkürü mevt yapması gerektiğini düşünüyorum ve tavsiye ediyorum zira günde beş dakika ölümü düşünmek kendimize davranışlarımıza çeki düzen vermeye ahiretimiz için hazırlık yapmaya her an ölüme hazırlıklı olmaya yaşamaya ve çalışmaya vesile olur

İnsanoğlu bitmek tükenmek bimeyen dünyevi arzu istek ve hırslarına bir an dahi olsa gem vurmasıdır mezarlıklar fani hayatlarını tüketen dünya imtihanlarını tamamlayan anne baba kardeş arkadaş dost eş evlat hısım akraba komşu ile doludur 

Dünya hayatında bütün yolların çıkış noktası kabristanlıklardır bir diğer ifadeyle mezarlıklardır ondan kaçış yeri zamanı ve imkanı da yoktur her gün sevdiklerimizi komşularımızı dostlarımızı ailemizin fertlerini yakınlarımızı ahirete yolcu ediyoruz mutlaka bir gün bizlerde yolcu edileceğiz

Cenabı hak kuranı kerimde bizlere ölümden kaçmanın yeri vakti ve imkanı olmadığını şu ayetle bildirmiştir

قُلْ إِنَّ ٱلْمَوْتَ ٱلَّذِى تَفِرُّونَ مِنْهُ فَإِنَّهُۥ مُلَٰقِيكُمْ ۖ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَٰلِمِ ٱلْغَيْبِ وَٱلشَّهَٰدَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
De ki: “Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir. Cuma Suresi 8

Sevgili Dostlar camilerin musalla taşlarında yatmakta olan her bir cenaze lisânı hal ile sessiz birer vaizdir nasihatçidir musallada vaaz ve vaizdir her cenaze ibret nazarıyla bakıp tefekkür tezekkür eden herkes için birer hatip ve hatibedir 

Mezarlıkların cami avlularına yol kenarlarına yapılmasının esbabı mucibesi bir nevi fiili tefekkürü mevt ölümü düşünmek onu hatırlamaktır yaşadığımız dünya hayatını ona göre tanzim etmek yaşadığımız hayatın son durağının mezarlıklar olacağını unutmamaktır

İnsanoğlu ne acayip bir varlıktır her gün camilerden sevdiklerini dostlarını arkadaşlarını yakınlarını komşularına ahirete uğurlar hep kendisinin cenaze namazı kılacağını hep kendisinin mezarlıklara gidip toprak atacağını düşünür Lakin bir gün kendisinin de uğurlarken uğurlanacağını yolcu ederken yolcu edileceğini aklının ucuna bile getirmez her gün cenaze namazı kılar sevdiklerini ahirete yolcu edenler bir gün aynı halin bizler içinde geçerli olacağından habersiz dünya hayatının macerasına kapılmış gidiyor

Cenabı hak Uğurlarken uğurlanacağımız şuuruyla hareket etmeyi yaşamayı ebedi yurdumuz olan ahiret hayatımız için hazırlık yapabilmeyi ölüme hazırlıklı olabilmeyi sonu ölüm olan bir hayat yaşadığımızı aklımızdan çıkartmasın

Kendimize soralım “UĞURLARKEN UĞURLANMAYA UĞURLUYORUZ UĞURLANACAĞIZ” HAZIR MIYIZ ?

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı

9 Ekim 2019 Çarşamba

HADİSİ ŞERİFLER IŞINDA İSLAMDA ÇOCUK EĞİTİMİ



Dinimize göre hayırlı ve iyi çocuklara sahip olmak, dünya hayatı için bir mutluluk kaynağı olduğu gibi âhiret hayatı için de kesintisiz sevap kaynağıdır vesilesidir. 
Peygamberimiz kişinin ölümünden sonra bile amel defterinin kapanmamasını sağlayan üç şeyden birinin “kendisine dua eden hayırlı bir evlât”olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Vasiyyet, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)

İslâm fıtratı üzere doğan çocukların bu safiyetini koruma vazifesi anne ve babaya tevdi edilmiştir. Ailenin neşesi, toplumun bekâsı, yarınların ümidi olan çocukların terbiyesi, hususî bir ihtimamı gerektirmektedir.“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz.” (Buhârî, Vesâyâ, 9) hadis-i şerifiyle bu gerçeği ifade eden Efendimiz, çocuklarına karşı sevgi ve şefkatle davranmak sûretiyle onlara düşkün olan hanımları methetmiştir. (Buhârî, Nikâh, 12)

Bütün Müslümanların, Hak Teâlâ’dan kendilerine göz nuru eşler ve çocuklar vermesi için dua ve niyazda bulunmalarını tavsiye eden Kur’ân-ı Kerîm (Furkân 25/74)

bazı peygamberlerle salih kulların da Allah Teâlâ’dan bilhassa hayırlı çocuklar ve temiz nesiller istediğini bildirmektedir. (Bakara 2/128; Âl-i İmrân 3/35, 38; İbrâhîm 14/35, 40)

İslâm’ın çocuğa yaklaşımı, sevgi, şefkat ve hoşgörü anlayışına dayanır. Çünkü çocuk dünyaya tertemiz bir yaratılışla ve günahsız olarak gelir. Büluğ çağına kadar da yaptığı davranışlardan dinî bakımdan sorumlu sayılmaz. Dünyaya yeni gelen bebek, her yönüyle büyüklerin yardımına muhtaç olup belli bir yaşa kadar ana babaya bağımlıdır.

Dolayısıyla çocuk, kendisine gerekli olan ilginin gösterildiği ölçüde sağlam bir kişilik geliştirebilir. Bu açıdan bakıldığında Hz. Peygamber’in çocuklara yaklaşımı ve onların yetiştirilmesine yönelik tavsiyeleri son derece dikkat çekicidir. 

Kahir ekseriyetle Erkek çocukları 12-15, kız çocukları ise 9-15 yaşlan arasında erginlik çağına girerler.

Erkek çocuğu büluğa erdiğini, ihtilam denilen rüyada iken cinsî boşalma ile; kız çocuğu ise aybaşı veya âdet denilen halin ortaya çıkmasıyla yani, rahimden kan gelmesiyle erginlik devresine girmiş olurlar.

İnsanın bu devreden sonra namaz, oruç ve hac gibi ibadetleri yerine getirmesi farzdır.Ancak namaz ve oruç gibi ibadetlerin daha önceki yaşlarda çocuğa öğretilip, alıştırılması tavsiye edilmiştir.

SUAL: YENİ DOĞAN ÇOCUK İÇİN MERASİM YAPMAK CAİZ Mİ?

Böyle bir emir de yoktur yasak da yoktur. Dini maksatlı yani bu bir ibadetmiş gibi düşünmüş olmamak şartıyla yapılabilir dinen caizdir bir sakınca bulunmamaktadır

Yeni doğan bir çocuk Efendimiz’e getirildiğinde, bir hurmayı çiğneyerek çocuğun ağzına koyardı. (Ebû Dâvûd, Edeb, 106,107) Zira çocuğun öncelikle Peygamber ağzından bir şey yemesi onun için bir bereket ve rûhâniyet vesilesidir.
Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde Kuba’da oğlu Abdullah’ı dünyaya getiren Hz. Ebûbekir’in kızı Esma diyor ki
Çocuk doğunca, onu alıp Efendimiz’e götürdüm, kucağına bıraktım. Resûlullah bir hurma istedi, çiğneyerek ezdikten sonra onu çocuğun ağzına sürdü. Abdullah’ın midesine ilk inen şey Peygamberimiz’in ağzından çıkan hurmaydı. Daha sonra hayır ve bereketli bir hayat sürmesi için dua etti ve çocuğa Abdullah ismini verdi.”(Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45; Müslim, Âdâb, 26)
Dünyaya gelişinin ardından çocuğun kulağına ezan okumak, onun için akika kurbanı kesmek ve doğumunun yedinci günü saçını tıraş ederek ağırlığınca gümüş ya da altın değerinde bir şeyi sadaka olarak vermek de sünnettendir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 106, 107; Tirmizî, Edâhî, 19) 
Bütün bunlarla birlikte çocuğa güzel bir isim koymak Efendimiz’in bilhassa üzerinde durduğu bir husustur.
Nitekim bir hadîs-i şeriflerinde
Siz kıyâmet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız, çocuklarınıza güzel isimler koyunuz” buyurmuş (Ebû Dâvûd, Edeb, 61), hatta hoş olmayan bazı isimleri de değiştirmiştir. (Müslim, Âdâb, 14; İbn-i Abdilberr, el-İstiâb, II, 837; III, 871, 1006)
SUAL: ÇOCUK NE ZAMAN SÜNNET EDİLMELİ? Erkek çocukların büluğ çağına basmadan önce sünnet ettirilmesi de Peygamberî uygulamalardandır. (Buhârî, Libâs, 63, 64)
Nebiyy-i Ekrem hayatın her safhasında çocuklara derin bir sevgi ve şefkat beslemiş, onları ciddiye alıp seviyelerine inmiş ve problemlerini çözerek doğruya yönlendirmiştir. Hâdis-i şerîflerinde
Kimin bir çocuğu varsa onunla çocuklaşsın.”(Deylemî, III, 513) buyuran Resûlullah bir keresinde torunu Hasan’ı öperken yanında oturan Akra bin Hâbis isimli şahıs onu görmüş ve
Siz çocukları öper misiniz? Benim on çocuğum var hiç birini öpmem, demişti. Efendimiz ise
“– Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” karşılığını vermiştir. (Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 65)
Peygamberimiz“gözümün nûru”diye tavsif ettiği ve her fırsatta önemini vurguladığı namaz esnasında dahi çocuklara şefkat ve merhamet göstermiş, onların gönlünü hoş tutmaktan geri kalmamıştır.
Allah Resûlü bir yatsı namazında torununu mescide getirmişti. Cemaate namaz kıldırırken secde esnasında torunu sırtına çıkmış, o da bu sebeple secdeyi uzatmıştı. sahâbe namazı bitirince Peygamberimiz’e
Secdeyi uzattınız ya Resûlallah! Bir şey oldu ya da vahiy geldi zannettik, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber
Yok, böyle bir şey olmadı. Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı. Gönlü hoş olsun diye acele davranmak istemedim.” buyurmuştur. (Nesâî, Tatbik, 82)
Fahr-i Kâinât çocuklara selâm verir, onların hatırını sorar, hastalandıklarında ziyaret eder, gerek kendi torunlarıyla gerekse diğer çocuklarla şakalaşır ve onları bir taraftan eğlendirirken diğer yandan eğitirdi. Muhammed bin Rebî diyor ki
Ben beş yaşlarında iken Resûlullah’ın evimizdeki kovadan ağzına aldığı suyu yüzüme püskürttüğünü hatırlarım.” (Bûhârî, İlim, 18; Müslim, Mesâcid, 265)
Hz.Enes der ki:
Resûlullah ahlâk bakımından insanların en güzeli idi. Benim Ebû Umeyr adında sütten kesilmiş bir kardeşim vardı. Peygamberimiz bize geldiğinde:
“– Ey Ebû Umeyr! Ne yaptı Nuğayr!”derdi. Nuğayr, kardeşimin oynayıp durduğu bir kuş idi. Bazen Efendimiz bizdeyken namaz vakti gelirdi. O hemen altındaki yaygının süpürülüp üzerine su serpilmesini emrederdi. Sonra namaza durur, biz de arkasında saf bağlardık ve bize namaz kıldırırdı. (Buhârî, Edeb, 112)
Ebû Hüreyre
Şu iki kulağım duymuş ve şu iki gözüm görmüştür ki Resûlullah iki eliyle Hasan’ın veya Hüseyin’in iki avucunu tutar, sonra çocuğun iki ayağını kendi ayağı üzerine koyar ve
“– Yukarı çık” derdi. Çocuk ayaklarını Resûlullah’ın göğsüne koyuncaya kadar çıkardı. Sonra Resûl-i Ekrem, çocuğu öper ve:
Allah’ım! Bunu sev, çünkü ben onu seviyorum.” buyururdu. (Bûhârî, Edebü’l-müfred, hadis no: 249)
Fahr-i Kâinât çocuklara ikramda bulunmaya teşvik eder, kendisi de uygun bulduğu zamanlarda bu hususta onlara gereken ilgiyi gösterirdi. Hz. Enes naklettiği bir hadiste Resûlullah şöyle buyurmuştur
Çocuklarınıza ikramda bulunun ve terbiyelerini güzel yapın.”(İbn-i Mâce, Edeb, 3)
Ebû Hüreyre’nin rivayetine göre Hz. Peygamber’e mevsimin ilk meyvesi getirilir ve
Allah’ım! Bize memleketimizde, meyvelerimizde ve ölçeğimizde, bereket üstüne bereket ver.” diye dua eder, sonra o meyveyi orada bulunan en küçük çocuğa ikram ederdi. (Müslim, Hacc, 474)
Hz. Âişe der ki Necâşî’den Resûlullah’a hediye olarak bir zinet eşyası gelmişti Bunların içinde kaşı Habeş mamulü olan altın bir yüzük de bulunuyordu. Hz. Peygamber altın yüzükten kaçınarak onu bir çöple veya parmaklarının ucuyla aldı. Sonra Ebü’l-Âs ile kerîmesi Zeyneb’ten dünyaya gelen torunu Ümâme’yi çağırdı ve:
“– Ey kızcağızım! Bunu zinet olarak takın!”buyurdu. (Ebû Dâvûd, Hâtem, 8)
Yüce Peygamberimiz’in bazı çocukları kendi akranıymış gibi muhatab kabul ederek onlara bir kısım sırlarını söylediği de olmuştur. Hz. Enes diyor ki
Bir gün, Efendimiz’in hizmetini gördükten sonra, Peygamberimiz kaylule uykusundadır, diyerek çocukların yanına gittim. Ben onların oyununa bakarken Resûlullah geldi. Oyun oynayan çocuklara selâm verdi. Ardından beni çağırdı ve bir yere gönderdi. Ben de gittim. Hz. Peygamber ben dönünceye kadar bir gölgede oturdu. Annemin yanına dönmekte gecikmiştim. Yanına vardığımda annem
Niye geciktin diye sordu.Ben:
Hz. Peygamber beni bir iş için göndermişti, dedim. Annem
O iş neydi, diye sordu. Bunun üzerine ben
Resûlullah’ın sırrıdır, dedim. Annem
Öyleyse Resûlullah’ın sırrını muhafaza et, dedi. Bu hadisi rivayet eden Sabit der ki:
Enes bana “Eğer onu birisine söyleyecek olsaydım sana söylerdim ey Sabit!” dedi. (İbn Hanbel, III, 195)
Abdullah bin Ca’fer anlatıyor
Bir gün Fahr-i Kâinât beni terkisine aldı. Bana sır olarak bir söz söyledi. Ben onu hiçbir kimseye söylemem.” (Müslim, Hayız, 79)
Peygamber Efendimiz çocukların oyun oynamalarını da tabiî bir ihtiyaç olarak görmüştür. Meselâ kendisine hizmet eden küçük yaştaki Enes’in, gönderdiği yere gitmeyip çocuklarla birlikte oyuna dalmasını müsamaha ile karşılamıştır. Söz konusu olayı Hz.Enes şöyle hikâye eder
...Resûlullah bir gün beni bir yere göndermek istedi. Ben
Vallahi gitmem, dedim. Hâlbuki içimden gitmeye karar vermiştim. Çünkü emri veren Allah’ın Nebîsi idi. Yola çıktım, sokakta oynayan çocukların yanlarına vardım (ve orada oyalandım). Derken Allah Resûlü arkamdan gelerek ensemden tuttu. Dönüp baktığımda gülümsüyordu.
“– Enescik! Söylediğim yere gittin mi?”diye sordu.
Hemen gidiyorum Yâ Resûlallah, dedim. (Müslim, Fedâil, 54)
Bir keresinde de Efendimiz toprakla oynayan çocuklara rastlamış, sahâbeden biri onlara bunu yasaklamak isteyince Hz. Peygamber
“– Bırak onları! Toprak çocukların ilkbaharıdır.” buyurmuştur. (Heysemî, VIII, 159)
Bunun yanında Resûlullah’ın torunları Hasan ve Hüseyin ile oynadığı, onları sırtına alarak gezdirdiği, ayrıca amcası Abbâs’ın çocukları arasında koşu yarışı düzenlediği olmuştur.
Abdullah bin Hâris diyor ki
Resûlullah Abbas’ın çocukları Abdullah, Ubeydullah ve Kesîr’i yanyana getirir ve şöyle derdi
“– Kim önce koşup bana gelirse ona şu kadar ödül var!” Çocuklar da koşarak gelirler, kimi Resûlullah’ın sırtına, kimi göğsüne çıkmaya çalışırdı. O da onları öper ve kucaklardı. (İbn-i Hanbel, I, 214)
Bununla birlikte Efendimiz çocukların akşam karanlık bastığında dışarıda bulunmalarının mahzurlu olduğunu belirtmiş ve bu hususta velileri uyarmıştır. (Buhârî, Eşribe, 22; Müslim, Eşribe, 97)
Peygamberimiz büyüklere, yapamayacakları şeyleri çocuklarına vaad etmemelerini tenbih etmiş, böylece ahde vefa hususunda örnek olmaları gerektiğine dikkat çekmiştir.
Abdullah bin Âmir anlatıyor
Bir gün Resûlullah bizim evimizdeyken annem beni çağırarak
Gel sana bir şey vereceğim, dedi. Resûlullah anneme
“–Ona ne vermek istemiştin?” dedi. Annem
Bir hurma vermek istemiştim, deyince Peygamberimiz şöyle buyurdu:
“– Haberin olsun, eğer ona bir şey vermeyecek olsaydın, sana bir yalan (günahı) yazılırdı.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80; İbn-i Hanbel, III, 447)
Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurmaktadır
Kim bir çocuğa, buraya gel sana bir şey vereceğim der de sonra vermezse onun için bir yalan günahı yazılır.”(İbn-i Hanbel, II, 452)
Fahr-i Kâinât babalarından sonra çocukların ekonomik yönden muhtaç duruma düşmelerine mâni olmak için gerekli önlemleri almıştır. Malının tamamını Allah yolunda harcanmak üzere vasiyet etmek isteyen Sa’d bin Mâlik’in bu tavrını hoş karşılamamış, çocuklarına ne bıraktın diye sormuş, bir şey bırakmadığını öğrenince de malının onda dokuzunu çocuklarına bırakmasını söylemiştir. Sa’d’ın ısrarı üzerine üçte birini vasiyet etmesini istemiş ve onu bile çok bulduğunu belirtmiştir. (Tirmizî, Cenâiz, 6)
Resûl-i Ekrem anne babanın çocukları arasında adaletle muamele etmelerini emir ve tavsiye etmiştir. Bu konuda çocukların kız erkek, büyük küçük, öz veya üvey olması arasında fark yoktur. Dolayısıyla ebeveyn, hediye ve miras gibi maddî konularda nasıl adaletli olmak zorunda ise sevgi, ilgi ve şefkat gibi manevî hususlarda da bütün çocuklarına karşı âdil olmalıdır.
Câhiliye devrinde hor görülen, erkek çocuklar yanında ikinci plana itilen, hatta zaman zaman diri diri toprağa gömülen kız çocukları, İslâm’ın gelişiyle birlikte aile fertleri arasındaki konumuna ve eğitimlerine bilhassa önem verilerek toplumda âdil bir statü kazanmışlardır. Onlara ihtimam gösterilerek eğitimlerini teşvik eden bazı hadîs-i şerifler şöyledir
Kimin bir kız çocuğu olur da, onu toprağa gömmez, hor görmez ve erkek çocuğunu ona tercih etmezse, Allah onu cennete koyar.”(Ebû Dâvûd, Edeb, 121)
Hz. Peygamber parmaklarını bitiştirerek;
Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyâmet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız.” buyurmuştur. (Müslim, Birr, 149)
Öte yandan hadis-i şeriflerde bülûğ çağına ermeden ölen kız veya erkek çocuklarının âhirette anne babaları için kurtuluş vesilesi olacağı belirtilmektedir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur
Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her Müslümanı Allah, çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle cennete koyar.” (Buhârî, Cenâiz, 6)
Çocuklarımızın yetişmesi hususunda gösterilecek ilgi ne kadar ehemmiyetli ise haklarında yapılacak hayırlı dualar da o derece önem arz etmektedir. Onların yaramazlıkları karşısında öfkemize hâkim olarak haklarında kötü söz söylemek veya beddua etmekten kaçınmalıyız.
Nitekim Fahr-i Kâinât’ın uygulamalarında ve tavsiyelerinde bu durumu hep müşahade etmekteyiz. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur
Kendinize beddua etmeyiniz, çocuklarınıza beddua etmeyiniz, mallarınıza da beddua etmeyiniz.(Zira bu durum) dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.”(Müslim, Zühd, 74)
Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun
Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar Salih Kebapçı
Twitter.com/@Salihkebapcii

Görüntüleme Sayısı