Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

23 Mart 2017 Perşembe

EVLİLİĞİ GECİKTİRMEK İÇİN SÖYLENEN 12 SUDAN BAHANE

Evlenme ihtiyacı vücudun diğer ihtiyaçları gibidir. Acıkınca yemekten, uyku bastırınca da uyumaktan başka seçenek olmadığı gibi evlenmek ihtiyacı bastırınca da evlenmekten başka çare yoktur. Bu yazımızda evliliğin hangi sudan sebeplerle geciktirildiğini listeledik


1)   Ekonomik Nedenler
 Evliliğin belli bir külfet getirdiği muhakkaktır. Ancak gerçek masraflarla şişirme masraflar arasında da ayırım yapmak gerekir. ‘Ev kurup nikâh yapmak’ için gerekenlerle, ‘evlendi’ dedirtmek için gerekenler arasında uçurumlar vardır. Biri Allah’ın koyduğu fıtrî bir ihtiyacı karşılamak, diğeri ise insanların beğenisini ve alkışını kazanmaktır.
Birileri için evlenmek, kış ortasında caddeyi ısıtmak kadar zor ve güldürücü olduğu halde, maalesef gençler evleniyor başkaları tatmin oluyor, şeklinde özetlenebilecek uygulamalarla karşı karşıya kalmış bulunuyoruz. Evlilik için gerekenler, evlendi dedirtmek için gerekenlerden maliyeti çok daha az şeylerdir.
Evliliğin zaruri masrafları ile çevreci, teşhir masrafları asla eşit değildir. Kaldı ki, nikâh bereket kaynağıdır. Allah’ın kullarına rızık lütfettiği nedenlerden biri de nikâhtır. Allah için yapılabilecek en mübarek amellerden birini, ‘rızaullah’ seviyesinden insanların rızası ve tebessümü seviyesine düşürmek hatadır.
Henüz iş edinememiş olmak veya ev geçindirmek için yeterli bir gelir kaynağına sahip olmamak, iffet ve ahlak için en hayati boyuta sahip nikâhı geciktirmeye özür sayılamaz.
Rızkı veren Allah’tır. Kimin, elindeki imkânları sonuna kadar koruyabileceği garantilidir ki? İnsanla ilgili yatırımlar mal ve şöhret üzerinden olmamalıdır. Bilhassa mal gibi, sabit olmayan değerler ölçü alınarak ‘İslamî’ bir hayat oturtulamaz. Mutluluğu mala bağlamak Müslüman için kabul edilemez bir hatadır.
Sünnetullah’a ait bir uygulamayı kapitalist bir düşünce tarzı ile yoğurmak, tek kanatla uçmak, tek elden ses çıkarmak kadar zor ve çetindir

2) Yanlış Anlayışlar
 Bir babanın oğlunu veya kızını evlendirmesi, çocuğuna vermesi gereken din eğitimini tamamlama şeklinde anlaşılmalıdır. Mürüvvet görmek, torun sahibi olmak gibi anlayışlar kısırdır. Namazı, orucu ve Kur’an’ı öğrettiği gibi, dinini tamamlamak için evliliğini de gerçekleştirme görevini ihmal etmemelidir.
Çünkü evlilik bir insanın dininin yarısına tekabül etmektedir. Bu yarımın sorumluluğu ebeveynin üzerindedir. Ailenin ve çevrenin menfaatleri yerine, evlenmesi gereken gencin iffeti ve menfaati öne alınmalıdır. Peygamber aleyhisselam efendimiz buyurdular ki:
“Kimin çocuğu evlenme durumunda olur da, elindeki imkâna rağmen onu evlendirmez ve o çocuk da yanlış bir iş yaparsa suç onun üzerinde kalır.”
Bu uyarı, şu veya bu nedenle evliliği geciktirip, haram riski taşımayı göze almanın ne denli hatalı olduğunu açıkça göstermektedir. Eğitim, askerlik gibi nedenler vakti gelmiş bir evliliği geciktirmemelidir. Ağabeyi veya ablası henüz evlenmedi, gibi bir mantık da yersizdir.
Acıkan birinin yiyebilmesi için bir büyüğünün veya eşinin de acıkmış olması talep edilebilir mi? Acıkan yer, uykusu gelen uyur. Tabii olan budur.
Müslüman anne ve babalar yaşadığımız ortamda şeytanın zinaya giden yolları ne denli kolaylaştırdığını, erkeklerin ve kadınların nasıl vücut teşhiri yaptıklarını, karma hayatın hangi boyutlara yükseldiğini idrak etmek zorundadırlar.
 Bu kadar seviyesi düşmüş bir anlayışın hâkim olduğu ortamlarda harama düşmeden iyi bir Müslüman olarak kalmanın ne kadar mümkün olduğu konusunda samimi düşünceler taşımalıyız.

3) Yaş Belirleme
Şu veya bu yaş evlilik yaşı değildir. Evlilik ihtiyaç hissedildiği zamandır. Büluğ çağından sonra, ciddi ve şer’i bir özür olmadıkça beklenilmesi gereken bir yaş yoktur. Evlilik, gençlerin harama karşı koruma altına alınmaları, zihinlerinin şerden uzak kalmalarını sağlama, hayata atılmaları, sosyalleşmeleri ise, bu ne kadar erken olursa kazanç o kadar büyümüş olur.
 Bir anlamda beden ve beyin olarak hiç kirlenmeden, harama değmeden tertemiz kalmaları sağlanmış olur. Fısk u fücura bulaşıp, imanı erimeye yüz tuttuktan veya gözden kulağa kadar organlar yasaklarla tanıştıktan sonra iş işten geçmiş olabilir veya o süreç başlamış olabilir.
Haramlar denenmeden helal yerini bulmalıdır. Ümmet mantığı ile bakıldığında geciken her evlilik gecikmiş bir büyümedir. Evlilik yaşı gelmiş kimse şudur: Büluğa ermiş, tıbbi bir özür yok, hak ve sorumluluklarını biliyor, evlenmeye muhtaç

4) Gereksiz Nazlanmalar
 Bilhassa genç kızların evlilik tekliflerini bin bir nazla karşılamaları, yokuşa süren, kırk dereden su getiren tavırları zamanı geldiği halde evlenememeleri ile sonuçlanabilmektedir. Daha sonra evlenseler dahi dayanabileceği, vücudunun dinç olduğu dönemde yapabileceği doğumlarını ertelemiş olmaktadırlar. Hem doğurmaları zorlaşmakta hem de doğum sayısı azalmaktadır. Erkekler için de benzer sıkıntı vardır.
 Güzellik, zenginlik, okumuşluk gibi ilave şartlarla nazlanırken en kıvamında olduğu günleri bekâr olarak geçirmek zorunda kalmaktadırlar. Çoğunlukla da böyle nazlı tavırların sahipleri en sonunda aradıkları vasıfların pek çoğundan vazgeçmiş olarak evlenmektedirler. Kendilerinden yaşça çok farklı, anlaşmaları zor, sevme ve sevilme oranı düşmüş bir ortamda evlenmektedirler.
 Aile ortamının ve çevre kültürünün etkisinde kalıp, kendisini yüksekten uçuyor zannedenler, baba evinde eremediğine el evinde ermeyi umanlar uyandıklarında gördükleri rüyanın şokunu yaşayacaklardır

5) Kötü Örnekler
 Evliliğin nişan ve düğün merasimlerindeki sözlerle yürümediği, birçok badirelerin atlanmasından sonra bir noktaya gelindiği bilinen bir gerçektir. Gençlerin anne ve babaları ya da yakın çevreleri üzerinde gördükleri ‘kötü örnekleri’ genelleştirip evlilikten nefret etmeleri yanlıştır.
 Kızların hırçın babalarına, dayılarına file bakıp erkeklerden nefret etmeleri; erkeklerin de kadınlar hakkında söylenen sözlerin etkisinde kalıp henüz bekârken kadın boşamaya yeltenmeleri tam anlamıyla bir cahilliktir. Hayatı tanımamaktır. Kötü denebilecek örnekler yüzünden evliliğin ertelenmesi hatadır.
 Kadınların şirret, erkeklerin zalim bilinmesi, bekârlığın saltanat gibi gösterilmesi, evliliğin muhakkak mahkeme ile sonuçlanacak gibi gösterilmesi hilkate aykırıdır. Evlilik de sabah namazına kalkmak gibi bir imtihan türüdür. Tatlısı acısıyla yıllar boyu sürecek bir imtihanı başarmaya hazır olmak, evlenmeye hazır olmaktır

6) Dengini Arama
 Herkesin dengi ile evlenmesi en güzel olanıdır. Ancak kim kimin dengidir? Denklik kiloya, boya göre midir? Bu konuda İslamî ölçülerimiz şöyledir: Bütün müminler birbirlerine denktirler.
 Dolayısıyla iman kardeşliği etrafında birleşildikten sonra evlenmenin temel şartı hazırdır, onun dışında evlilik caiz olmaz diye bir denklik şartı yoktur. Bunun ötesinde sorunları azaltılmış ‘iyi’ bir evlilik için aranabilecek denklikler şunlardır:
 1-    Dini yaşama denkliği olmalıdır. Takva biri fâsık biri ile evlenmemelidir.

2- Bilgi denkliği olmalıdır. Âlime bir kadın, cahil biri ile evlenmemelidir.

3- Çok genç bir kız çok yaşlı biri ile evlenmemelidir.

4- İyi bir meslek sahibi kadın, vasıfsız veya düşük işi olan biri ile evlenmemelidir.

5- Sağlığı yerinde bir bayan tehlikeli hastalığı veya ayıbı bulunan biri ile evlenmemelidir.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin çizgisi:
“Size Ahlakını ve dinini beğendiğiniz biri geldiğinde onu evlendirin. Eğer böyle davranmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur!”

7) Anne Baba Rampası
 Anne ve babalar çocuklarının evlendirilmesini bir ibadet olarak görmeli ve bundan sevap beklemelidirler. Birileri ne der, gibi düşük seviyeli düşüncelere kapılmamalıdırlar. İstekleri mubah sınırlarında kalıyorsa, çocuklarını yokuşa sürmemelidirler.
Akraba ilişkisi, ekonomik durum, şöhret, yakınlık uzaklık gibi hususlar yerine; yavrusunun iffetini, eş olduğu zaman eşliğin hakkını vermesini ön plana geçirmelidirler. Anne babalar evlendikleri dönemde tatmin edemedikleri arzularını çocuklarında tatmin etmeye kalkarlarsa şeytana yardım etmiş olurlar.Yarım kalan zevklerimizin, gerçekleşmeyen hayallerimizin tatmin edileceği yer inşaallah cennettir.

 8) Kuyumcu Rampası
Evlenecek bir bayanın dilediği kadar mehir alması hakkıdır. Mehrin de sabit bir oranı yoktur. Ancak yaygın uygulamanın aksine kadının isteyebileceği mehir bir defadır. Söz kesilirken, nişanda, düğün öncesinde eş adayıyla beraber kuyumculardan alınanlar, düğün öncesinde erkek tarafının vaat ettikleri veya verdikleri gerçekte mehirdir. Nikâh için bir araya gelindiğinde yeniden mehrin konuşulması söz konusu olmamalıdır. Kız tarafı istediğinde erkek tarafının tamam deyip verdiği şeyler mehirdir.
 Ne yazık ki, nikâh için meclis oturulduğunda ‘mehri de konuşalım’ şeklindeki anlayış, dinin hükümlerini, iş bittikten sonra adetler yerini bulsun gibi bir gözle görmekten kaynaklanmaktadır. Her halükarda kuyumcular, mobilyacılar ve beyaz eşyacılar evliliğin engeli olmamalıdır.
Kızım var, evlendirmek istiyorum diyebilir miyiz?
Diyen dedi. Ömer radıyallahu anh dedi. Diğerleri de dedi. Ne ayıptır ne günah. Şüphesiz, elimde kaldı mantığıyla ilan verecek halimiz yoktur. Fakat oğlu için kız talep eder gibi, kızı için de damat talep edebilmelidir Müslüman.
 Eğer bu noktada yüreklilik gösteremiyorsak, başta kardeşlik anlayışımız olmak üzere İslam adına asıp kestiğimiz çok şeyi yeniden tefekkür etmeliyiz. Kızının açık kıyafetle okullarda bulunmasından ar duyup cemaate çıkmaya hayâ etmeyenlerin “Kızımı sana vereyim mi?” diyememeleri düşündürmelidir. Hatta edep kuralları dâhilinde bir kadının kendisinin evlenmek istediğini söylemesi bile aşırılık değildir.

9) Kör Taklide Kurban Gidiyoruz
Özel hayatımızı toplumun sürüklendiği yöne doğru kaydırma mecburiyetinde hissediyoruz kendimizi. Birilerinin yaptığı gibi yapmaya mecbur muyuz? Köylünün şehirliyi, fakirin zengini taklit etmesi zorunlu mu?
 Neden bize özel bir düğün olmasın? Yokuşa sürülen her nişan ve düğün, ev kurma düzeni geciken bir evliliktir. Her geciken evlilik ise, harama ve strese doğru bir adım daha yaklaşmaktır. Tabii olmak varken, olduğun gibi görünmek varken neden kendimizi zorluyoruz? Bilhassa kör taklit uğruna dinimizden taviz vermemiz, haramların sınırlarını zorlamamız, mubahlarda aşırılığımız düşündürücü bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır

10) Dulluk Sakatlık Değildir
 Boşanma veya ölüm yoluyla kadın ve erkeğin dul kalması bir arıza gibi görülmemelidir. Hele hele ‘hakkını kullandı’ gibi bir gözle bakılması yanlıştır. Dul kalanlar da, iddetleri biter bitmez derhal evlenme yollarını zorlamalıdırlar

11) Kader mi?
 Evlenmemizin yüzde yüz kaderle olduğuna iman ederiz. Ancak kul olarak üzerimize düşenleri gerçekten yerine getirdiğimizden emin olduktan sonra kader gereği evlenemedim deme hakkımız olur.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin çizgisi:
Kime şu dört şey verilirse dünya ve ahiretin hayrı ona verilmiştir: Şükreden bir kalp, zikreden bir dil, belalara sabreden beden, kendi bedeninde ve kocasının malında kötü niyeti olmayan kadın.”

12) İstihare Maske Yapılmamalıdır
 Bir Müslüman’ın mubah bir işi yapmak için istihare yapması sünnettir. İstiharenin sonucu, yaptığı işte hayır bulunup bulunmadığına delalet eden manevi bir destektir. İstihare şu şekilde yapılır:
 İki rekat namaz kılınır. Namazdan sonra hadisi şerifte öğretilen dua okunur. Veya belli bir dua yapıldıktan sonra ‘Allah’ım! Eğer bu iş benim için hayırlı ise onu bana güzel göster.’ denir. Daha sonraki günlerde eğer söz konusu o iş için kalpte bir sıcaklık hissediliyorsa istiharenin sonucu olumludur. Değilse istihare olumsuz sonuçlanmıştır.
İstiharede şu hususlara dikkat ederiz:
a-    İstihare için uykuya yatmak şart değildir. Rüyaya göre de sonucu belirlememiz gerekmez. İyi rüya görmek veya görmemek şart değildir

b- Herkes istiharesini kendisi yapar. İstihareci kiralamak sünnette yoktur.

c- İstihare yapmamız tek başına yeterli olmayabilir. İstişareyi de ihmal etmemeliyiz. İstişare etmeyi bir sünnet, istişare edene karşı samimi bilgi vermeyi kul haklarından biri olarak görmek durumundayız.

 Nureddin Yıldız, Kıblegâh Evler -28/02/2015

Görüntüleme Sayısı