Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

6 Kasım 2018 Salı

KUL HAKKI NEDİR? KUL HAKKININ ÖNEMİ


İnsanın üzerinde Allah’ın hakları olduğu gibi kulların da hakları vardır. Cenâb-ı Hak her insana bir takım haklar ve nimetler bahşetmiştir. Bunlara yönelik yapılan bir haksızlık, karşılıksız kalmaz ve cezayı îcâb ettirir. Meselâ, birinin canına ve malına zarar vermek, şeref ve haysiyetini lekelemek, şakayla da olsa üzmek ve korkutmak, aldatmak, rüşvet alıp vermek, borcunu geciktirmek, lüzumsuz yere vaktini almak gibi hususlar hep kul hakkını ihlâl etmektir. Cenâb-ı Hak, insanları kul hakkından nehyederek şöyle buyurur

Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!”(Bakara, 188; Nisâ, 29)

Kul hakkı yemenin en tehlikeli çeşidi, devlet ve vakıf malı gibi âmmenin ortak hakkı olan şeyleri haksız yere gasbetmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır. Bu haksızlık, ferdî haklara göre daha tehlikelidir. Zira sonunda pişman olunsa bile bütün hak sahiplerinden helâllik olmak mümkün değildir.

Bilhassa,insanlar arasında hüküm vermek ve onları idâre etmek mevkiinde olanların, kul hakkı mevzuunda son derece hassas davranmaları gerekmektedir.
Aynı şekilde, hâkimin huzûrunda başka birinden hak talep eden kişinin de gerçekten haklı olup olmadığını iyice düşünmesi îcâb eder. Zira Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurur

Ben sadece bir beşerim. Sizler bana muhâkeme olmak üzere geliyorsunuz. Belki biriniz, delilini getirmekte diğerinden daha becerikli olabilir ve merâmını daha iyi anlatabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kardeşinin hakkını alıp da birinin lehine hüküm verirsem, ona cehennemden bir pay ayırmış olurum.”(Buhârî, Şehâdât, 27; Müslim, Akdiye, 4)

İslâm, bu tür haklara o kadar ehemmiyet vermiştir ki Yüce Rabbimiz kendisine karşı işlenen hatâ ve günahları affettiği hâlde kul hakkını bunun hâricinde tutmuştur. Kul hakkını, zulme uğrayan kulunun irâdesine bırakmıştır.
Dolayısıyla, herhangi bir kul hakkı sebebiyle tevbe edecek olan kişinin, evvelâ hakkını yediği kimseden helallik alması şarttır.

Böyle davranılmadığı takdirde o günah affedilmez ve âhirete bırakılır. Âhiret ise çok çetin bir gündür. O gün, boynuzsuz koyun bile, kendisine zarar veren boynuzlu koyundan hakkını alacak ve kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır Cenab-ı Hak, kendisine karşı işlenen hatâ ve günahları affettiği hâlde kul hakkını bunun dışında tutmuştur. Kul hakkını affetmeyi, zulme uğrayan kulunun irâdesine bırakmıştır.

HZ. ÖMER’İN (R.A.) KUL HAKKI HASSASİYETİ

Hz. Ömer (r.a) devlet malı husûsunda çok hassas davranırdı Birgün Beytülmal memuru temizlik yapıyordu. O esnâda bir dirhem para buldu ve Hz. Ömer’in çocuklarından birine verdi. Duruma muttali olan halife derhal memuru çağırdı ve incitecek şekilde azarlayarak

“–Sen neye dayanarak bunu yaptın? Sen kıyâmet günü beni bir dirhem için Muhammed Ümmeti ile dâvâlı hâle getirmek mi istiyorsun?” dedi.

Dört halîfeden sonra Ömer bin Abdülaziz Hazretleri de adâletiyle ve hakka riâyetiyle temâyüz etmiş ve 5. halîfe ünvânına lâyık görülmüştü. O, huzûrunda âmmeye ait misk tartılırken herkesten fazla koku almamak için burnunu tıkardı.

“–Niçin böyle yapıyorsun?” diyenlere

“–Zaten bundan istifade, kokusunu almakla olur” derdi.

(Gazâlî,İhyâu ulûmi’d-dîn,II, 168)

KUL HAKKININ ÖNEMİ


Müslümanların kişilik inşası, elinden ve dilinden başkalarının zarar görmemesi bilincini kuşanarak başlayacaktır. İslam toplumunun rahmet toplumu olması, yani Allah Rasulü -s.a.-nün evrensel rahmet misyonuna layık toplum haline gelmesi, Müslüman’ın tüm başkaları için cennet olması ile mümkündür.

EŞİNİZLE HELALLEŞTİNİZ Mİ?

Eşinizle helalleştiniz mi? Onun hiç gönlünü kırmadınız mı yoksa? Hiç incinmedi mi sizden? Hiç hakkı geçmedi mi size? Elinizi şiddetle kaldırmak değil, sert bir söz bile söylemediniz mi? Onurunun kırıldığını hiç hissetmedi mi sizin davranışlarınızla? Yoksa helallik garanti mi? Nasıl olsa ahirette yakanıza yapışmayacağını, sizi orada utandırmayacağı, utanmanızdan üzüleceği noktasında garantiye sahip misiniz?

ÇOCUKLARINIZLA HELALLEŞTİNİZ Mİ?

-Çocuklarınızla helalleştiniz mi? Onların sizin üzerinizdeki haklarını biliyor musunuz? Onları yerine getirdiğinizden emin misiniz? Onların bir mü’min olarak yetişmeleri konusunda gerekli itinayı gösterdiniz mi? Yüreklerine şeytan ortak olduğu için ateşe doğru sürüklenmeleri halinde, elleri yakanızda olmaz, öyle mi?

ANNE BABANIZLA HELALLEŞTİNİZ Mİ?

-Anne-babanızla, dede – ninenizle helalleştiniz mi? Öf bile demediniz muhakkak. Yaşlandıklarında, size nasıl küçükken rahmet kanatlarını germişlerse siz de rahmet kanatlarını gerdiniz üzerlerine… Asla incitmediniz. Bir dediklerini iki etmediniz.

Ama gene de bir sorun yüreğinize, sizi 9 ay 10 gün karnında taşıyan, sizin için saçını süpürge eden annenizin, sizin gül yüzünüz solmasın diye ömrünü törpüleyen babanızın üzerinizdeki haklarını bütün bütün yerine getirdiğinizden emin misiniz?

Öyleyse neden kaçar kişi o gün, kendi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından? İnsan neden başının derdine düşer o gün? Her insanı yeterince meşgul edecek iş nedir o gün?

KOMŞULARINIZLA HELALLEŞTİNİZ Mİ?

-Komşularınızla helalleştiniz mi? Evinizin dumanından bile rahatsız olmadı komşularınız öyle mi, gecenin ilerlemeyen vakitlerinde yaptığınız gürültüden kundaktaki bebelerinin uyanmadığından eminsiniz, yani.

Pişirdiğiniz kebabın kokusu çocuklarının yüreklerine kadar ulaştı ve o çocukların içi çekmedi, öyle mi? Burada bir hak – hukuk oluşmadığı konusunda kesin kanaatiniz var.

Komşuluk hukukunu sonuna kadar yerine getirdiniz. Allah’ın, “komşuları neredeyse size mirasçı kılacağı” bir hak-hukuk çerçevesi içinde yaşadınız bütün zamanlarda… Öyle mi?

İŞ YERİNDE ÇALIŞTIRDIĞINIZ İŞÇİLERLE HELALLEŞTİNİZ Mİ?

-İş yerinizde çalıştırdığınız işçilerle helalleştiniz mi? Sizin üzerinizde hiç hakları kalmadı, öyle mi? Ücretlerini hakkaniyet içinde belirlediniz, onların sizin vereceğiniz işe muhtaç olduklarını, onlar gibi başka binlerce insan bulabileceğinizi, dolayısıyla hiçbir pazarlık güçlerinin bulunmadığını düşünüp, onların bu durumlarını ücret pazarlığında en aza razı etmek için kullanmadınız

Çalıştırırken mesai saatleri konusunda son derece hassas davrandınız. Bir saniye bile haklarının geçmesini istemediniz. Gönülleri hoştur çalışanlarınızın. Onlarla ilgili en küçük bir yük götürmezsiniz ebedi hayata… Öyle mi?

İŞ SAHİBİ İLE HELALLEŞTİNİZ Mİ?

-Çalıştığınız iş yerinin sahibi ile helalleştiniz mi? Size verilen ücretin hakkını vermekte misiniz? Mesai saatleri içinde iş hayatının gerektirdiğinin dışında başka şeylerle, özel işlerinizle ilgilenmiyorsunuz değil mi? Aldığınız ücreti helal ettirdiğinizden eminsiniz yani.

İŞ ARKADAŞI VE ORTAKLARINIZLA HELALLEŞTİNİZ Mİ?

-Ortaklarınızla helalleştiniz mi? Birlikte yürüttüğünüz işte, en küçük bir hak geçmediği konusunda şüpheniz yok yani.

-İş arkadaşlarınızla helalleştiniz mi? Sigaranızın dumanından bile rahatsız olmamaları için azami titizliği gösterdiniz. Onları üzmediniz, onurlarıyla oynamadınız, asla ayaklarına basmadınız Amirseniz amirliğin gücünü özel duygularınız için kullanmadınız, memursanız, kimsenin görmediği yerlerde işi asmadınız, ihmaller yapmadınız.?

KENDİ BEDENİNİZ VE MALINIZ İLE HELALLEŞTİNİZ Mİ?

-Kendi bedeninizle helalleştiniz mi? Size emanet edilen bedeni, emanetin gayeleri çerçevesinde kullandınız. Onu istismar etmediniz. Gözlerinizi, kulaklarınızı, beyninizi, kalbinizi, ellerinizi, ayaklarınızı, ciğerlerinizi, midenizi, onlara “Allahım, nedir bu benim başıma gelen?” gibi bir feryada sürüklemediniz.

-Malınız mülkünüzle helalleştiniz mi? Onları size emanet edilen çerçeve dışında kullanmadınız, içindeki fukara hakkını vermekte ihmal etmediniz. Malınıza baktığınızda onunla ilişkinizi tertemiz görmekte, onu mahşer ortamına sırtınızda bir yük olarak taşımayacağınızdan emin bulunmaktasınız. Malınıza şeytanı ortak etmediniz yani.

-Evinizle bu anlamda helalleştiniz mi? Evinizde şeytanın bir kürsü kurmadığından eminsiniz. Evinizin kimi köşelerini şeytana kiralamadınız. Eviniz sizden şikayetçi olmayacak. Eviniz, bir “Müslüman evi” duruluğunda oldu hep. Değil mi?

SİZİN İLE MUHATAP OLAN HER NE VARSA HELALLEŞTİNİZ Mİ?

-İçinde yaşadığınız şehrin halkı ile helalleştiniz mi? Şehrin havası ile, suyu ile, ağacı – çiçeği ile, kuşu ile, yolu ile, kaldırımı ile, parkı – bahçesi ile, sokağı ile, başka insanların hakkına girmeden ilişki kurduğunuzdan emin misiniz?

Evinizin bacasından, ya da aracınızın eksozundan çıkan kirli hava, kaç kişinin ciğerine doldu, böyle bir kaygınız var mı? Evinizin çöpünü nereye attınız? Elinizdeki sigara izmaritini atmakla, şehir halkı ile bir hukuk ihlali ilişkisi kurduğunuz konusunda bir kaygı duyuyor musunuz? Nasıl helalleşeceksiniz koca şehir halkı ile?

-Fabrikanızın yanından akan nehirdeki balıklarla helalleştiniz mi? Hani fabrikanızdan çıkan zehirli atıklar oradaki balıkların canına okudu ya… Farkında mısınız? Irmak boyunca yaşayan tüm canlılardan, o ırmağın temiz suyundan yararlanması mümkün olan tüm insanlardan helallik istediniz mi?

-Yuvasını bozduğunuz kuşlarla helalleştiniz mi? Yurdundan yuvasından ettiğiniz karınca ile hak – hukuk ilişkisi içine girebileceğiniz gibi ince bir hesap kafanızı yordu mu?

-Yönetiminiz altında bulunan insanlarla helalleşme gibi bir derde düştünüz mü? “Ömer, Ömer, nasıl aldın bu barı (yükü) sırtına sen?” diye inleyen bir Ömer oldun mu hiç? “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de adli ilahi Ömer’den sorar onu” denilen şey nasıl bir şey, hangi Dicle’nin kenarında hangi kurt bir koyunu aşırıyor, ya da memleketin hangi köşesinde bir insancık, bir çocuk, bir kadın, bir kimsesiz, güçlülerin istismarına uğruyor, böyle bir kaygı yakıyor mu yüreğini?

Nasıl hallediyorsun bu konudaki helalleşme işini? Kendi işin için kendi mumunu, devlet işi için devlet mumunu yakma gibi bir hassasiyet var mı, devlet işlerini deruhde ederken? Çalmıyorsun, çırpmıyorsun, yetim malını gözetiyorsun, tüyü bitmedik bebelerin hakkı hukuku var memleketin en küçük bir varlığında, bunu biliyorsun, çocuklarının boğazından haram ekmek geçmesin diye titizleniyorsun, ne güzel

Ama ya, emrin altındakiler, senin nüfuzunu kullanarak tüyü bitmedik yetim malına el uzatıyorlar ve vebalini senin üzerine yıkıyorlarsa Bir devlet yöneticisi, nasıl helalleşir koca memleket halkıyla, ne zaman helalleşir, bir fikrin var mı?

-Öğrencilerinle helalleştin mi? Onlara, yarın ebedi hayatta, hesap anında, seni utandırmayacak şeyler öğrettiğinden emin misin? Öğrencilerine iyi şeyler öğretmek için sana tahsis edilen zamanı iyi – doğru kullandın mı?
-Öğretmenlerinle helalleştin mi? Onlarla ilişkin “Bana bir kelime öğretenin kırk yıl kölesi olurum” gibi bir muallim hukuku hassasiyeti içinde mi?

-Arasıra hayat kitabına bakıyor musun? Orada “kul hakkı” adına açılmış bir başlık var mı? Altında neler yazılmış? Fi tarihinde, taş atıp ayağını kırdığın köpeğin feryadları da kaydedilmiş mi? Kırda bayırda dolaşırken, falancanın bahçesinden kopardığın bir elma da kaydedilmiş mi oraya?

Falancanın evine baktın izni olmadan, o da var mı? Falanca hakkında, hoşlanmayacağı şey söyledin gıyabında Alay ettin göz kaş işaretiyle Allah Allah, bütün bunlar kaydedilmiş öyle mi? Kim kaydetmiş olabilir bu minik minik şeyleri?

İSLAM-MÜSLÜMAN VE KUL HAKKI

-Ama din demek, bu demek: Yaratan’ın ve Halikın yarattıklarının hukukunu gözetmek demek din. Halik-ı zülcelal, İslam’la, yarattıklarının hukuku, sulh ve selamet içinde olsun istemiş. Müslüman demek, elinden ve dilinden başkasının zarar görmediği insan demek. Müslüman demek, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmayan insan demek. Yani ötekini kendi varlığı kadar aziz bilen insan demek.

-Bir İslam ülkesi ki orada, insanlar arasında derin nizalar vardır, öyleyse orası, kul hakkı disiplini yaralanmış bir İslam ülkesidir. Orada, kul hakkı disiplininden kopmuş, kişiliği yaralı Müslümanlar vardır.

-Müslümanların kişilik inşası, elinden ve dilinden başkalarının zarar görmemesi bilincini kuşanarak başlayacaktır. İslam toplumunun rahmet toplumu olması, yani Allah Rasulünün evrensel rahmet misyonuna layık toplum haline gelmesi, Müslüman’ın tüm başkaları için cennet olması ile mümkündür.

Ne mutlu kendi kişiliğini cennetin dünyevi yansıması haline getirenlere…

Hayırla Kalın Allah'a Emanet Olun

Araştırmacı İlahiyatçı Eğitimci Yazar

Salih Kebapçı Twitter.com /@Salihkebapcii-Salihkebap1@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Görüntüleme Sayısı