Sır saklamak bir irade imtihanıdır Bu imtihanı kazanmayan hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz | Hazreti Ali

8 Ekim 2016 Cumartesi

HAYATIN TEK GERÇEĞİ:EBEDİ ALEME YOLCULUK


Yaşamış olduğumuz dünya hayatı başlangıcı ve sonu olan bir hayattır. Bir gün yaşamış olduğumuz bu dünya hayatından, ahiret hayatına yolculuğa çıkacağız. Bu fani dünya hayatından, ebedi alem olan ahiret yurduna intikal edeceğiz. Hepimiz bir gün musalla taşlarına getirileceğiz. Bugün nasıl bizler başkalarının cenazesine iştirak ediyorsak, bir gün bizim de cenazemize iştirak edecekler. Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Gideceğimiz yer Rabb’imizin huzurudur. Tabii burada mühim olan, ahiret hayatına hazırlık yapmak ve imanlı bir şekilde Rabb’imizin huzuruna varabilmektir. Hayatın tek gerçeği vardır: Ölümdür. Ölümün; yaşı, genci, ihtiyarı, büyüğü, küçüğü, çalışanı, emeklisi, çocuğu, bebeği, yoktur. Hepimizin millet olarak, ümmet olarak unuttuğu bir gerçektir ölüm. Yüce Rabb’imizin Kuran-ı Kerim’de
sürekli bizleri ikaz ettiği, peygamberimizin hadislerle ikaz ettiği bir gerçektir ölüm. Ölüm, yok olmak değildir. Ölüm, yitip gitmek değildir. Mezarda insanın bedenleri çürüse bile; ruhları, Allah’a hesap vermektedir. Hiçbir mümin ‘ben ölünce kurtulurum’ diye düşünmesin. Şayet imanlı gitti ise dünyadan; kurtulmuştur diye biliriz. Lakin imansız gitti ise; aynı şeyleri telaffuz edemeyiz. Ölüm, kişinin Azrail Aleyhi Selam’a ruhunu teslim etmesidir. Kişi ruhunu teslim ettikten sonra, gerekli işleri yapılır. Merhum veya merhume yıkanır. Kefenlenir ve caminin musalla taşına getirilir. İşte o andan itibaren musalla taşında yatmakta olan merhum veya merhuma hitap etmeye başlar. Anlayabilene… Ölünün olduğu musallada yatan cenazenin olduğu yerde konuşmak abesle iştigaldir. Zira orada yatan merhum veya merhume bize hitap ediyordur. Lisanı hal ile bizlere; ‘‘Düne kadar bende sizler gibi gezerdim, dolaşırdım, çalışırdım, giderdim, gelirdim. Ama bugün buradayım. Sizler de benim gibi geleceksiniz buraya.’’ diyor; ama anlayana ibret alana… İbret almak için ölüm yeterlidir. Başka bir şeye hacet yoktur. Ölüm en büyük ibret, en hakiki en tesirli vaiz hatip ölümdür. Ölümden ibret almayana verilecek ders yoktur. Öldükten sonra bizi mezara koydukları andan itibaren neler oluyor? Onlardan bahsedelim inşAllah. Kişiyi mezara kadar, üç ameli takip eder: Malı, ailesi, ameli. Bunlardan ikisi; malı ve ailesi, mezardan geriye döner. Kişi ameliyle baş başa kalır. Bir mümin öldüğü zaman gerekli işlemleri vardır. Yazımın içinde onları da arz edelim. Kişi öldüğü zaman yakınları, merhum veya merhumenin kimliği ile ilçe belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü’ne gider. Oradan ölüm belgesi (yani defin belgesi diyoruz ona) alır. Bilahare büyükşehir veya il belediyesinin Mezarlıklar Müdürlüğü’ne gider. Mezar işlemlerini yaptırır. Akabinde cenaze alınacağı yerden alınır. Gasilhaneye götürülür. Orada yıkanır, kefenlenir ve camiye doğru yola çıkarılır. Camiye varılır. Orada cenaze namazı kılınır ve mezarlığa götürülür. Cenazelerle ilgili kullanan terimleri ve anlamlarını da yazalım inşAllah. MUHTAZAR: Son nefesine yaklaşmış ve ölmek üzere olan kişi. MEYYİT: Son nefesini vererek ruhunu teslim etmiş kişi. Meyyit kelimesinin kadınlar için kullanımı: Meyyite çoğulu da Emvat’tır. TEÇHİZ: Ölen kişi için genel olarak yapılması gereken hazırlıklar: Uygun bir yıkama yerinin bulunması, yıkama esnasında kullanılacak malzemelerin temin edilmesi, kabrin kazılması, nakil ve benzeri hazırlıklar teçhiz olarak adlandırılır. GASİL: Sözlükte yıkama anlamına gelen gasil kelimesi, dini terminolojide daha çok ‘cenazenin yıkanması’ anlamında kullanılmaktadır. Ölen bir Müslümanı yıkamak, diğer Müslümanlar için farzı kifayedir. Erkeğe; ‘‘gasil’’. Bayana ‘‘gasile’’ denir. TEKFİN: Ölünün yıkandıktan sonra kefenlenmesi. TEŞYİ: Cenaze yıkandıktan sonra tabuta konulup, namazının kılınacağı yere ve daha sonra kabrine taşınması. DEFİN: Ölünün kabre gömülmesi. TELKİN: Son nefesine yaklaşmış ölmek üzere olan kişinin yanında ‘Kelime-i Tevhit’ ve ‘Kelime-i Şehadet’ okunması. Cenaze kabre konulup bütün işlemler tamamlandıktan ve cenaze merasimine katılanların mezarın başından ayrıldıktan sonra, din görevlisi veya bilen bir kişi tarafından iman esaslarının hatırlatılmasından ibaret olan faaliyettir. TAZİYE: Cenaze merasiminden sonra ölünün yakınlarına teselli ve başsağlığında bulunma taziye olarak isimlendirilmektedir. Evet. Cenaze ile kullanılan terimleri yazdık. Kişi mezara konduktan sonra, telkin işlemi bitip; herkes mezarlıktan ayrılınca, sorgu melekleri gelir ve sorgu başlar. İlk sorulacak sualler: -Rabb’in kim? -Peygamberin kim? -Kitabın ne? diye sorulacaktır. Hadis-i Şerif’ler bizlere bildiriyor. Bilahare kişi; ilk olarak namaz ibadetinden hesaba çekilecektir. Böylece hesap verme işlemi sürecektir. Kişi dünya hayatında kaç yıl yaşadıysa bu yaşadığı hayatın hesabını verecektir. Aldığı nefesten, kılmadığı namaza, sağlığını harcadığı yerden, ziyan ettiği çocuklarına kadar hepsinin sırasıyla hesabını verecektir. Başka bir hususa daha değinmek istiyorum. Bazı ulemayı kiram, aklı evvel zatı muhteremler çıkıyor. ‘Kabir azabı var mıdır? Kabirde azap görecek mi kişi?’ diye sualler soruyor. İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun bir mümin Müslüman; ahiret gününe inanmış, iman etmiş birisi, çıkıp da ‘Kabir azabı var mıdır? Kişi kabirde azap görecek midir?’ diye bir suali sorabilir. Kabir azabı vardır. Bunu yüce Rabb’imiz Kuran-ı Kerim’de 50’den fazla yerde zikretmiş. Allah’ın Resülünün bu konuda 5 tane sahih Hadis-i Şerif’i mevcut. ‘Hala kabir azabı var mı?’ diye soranın imanından şüphe ederim. Başka bir hususa daha geliyoruz: Cenazelerde ki davranışlarımıza. Hepiniz şöyle bir gün çok cenazenin kalktığı bir camiye gidin. Oradan kalkan cenazeleri bir seyredin. Nelere şahit olacaksınız! Bakın, görün! Cenazenin başında öpüşenler, mesajlaşanlar, sarmaş dolaş duranlar, cami kapısında, cenaze başında sigara içenler, hatta resim çekenler; sanki o mevta onların değil. Başka bir yerden gelmiş. Mefhun bir zatın cenazesi orada yatıyor. Orada bulunanların birçoğu da zaten abdestli mi abdestsiz mi belli değil. Giydikleri kıyafetlere, sürdükleri kokulara, taktıkları gözlüklerine daha girmiyorum. Gerisini sizler gözünüzde tahayyül edersiniz. Cenazelerle ilgili başka bir hususa daha geliyoruz. Nedir o cenazelerden sonra yapılan israflara, verilen yemeklerden, tutulan salonlardan, getirilen içeceklerden tutun da orada konuşulan konulara? Bir evden cenaze çıkmış. İnsan en azından göstermelik ağlar, zırlar, ah-vah çeker, feryat eder. Ama günümüzde cenaze evlerinde siyaset konuşuluyor, maç analizleri yapılıyor. Hatta utanmadan televizyon açıp, maç seyreder hale geldik. Bunların kıyamet gününde hesabını veremeyeceğiz. Yine cenazelerle alakalı gelelim başka bir hususa. Mezar süslemesine, mezar yapımına, cenazelerle ilgili en büyük israfın haddi hesabı yok. Bir mezar yaptırıyoruz; mezar taşı bile altından yazılar, altın renginde yaldızlı harflerden yazılıyor. Süslemelerde mermere harcanan paraları saymıyoruz Dinimizde mezarlık süslemesi caiz değildir. Böyle bir süslemeye ihtiyaç da yoktur. Klasik diye tabir edeceğimiz bir mezar yeterlidir. Süslemek, bezemek doğru değildir. Mezarı mühim olan imanla, Kuran’la, İslam ile süslemek meziyettir. Ölüm, güzel şey budur. ‘Perde ardından haber hiç güzel olmasaydı. Ölür müydü Peygamber?’ diyor üstat Necip Fazıl. Ölüm korkulacak bir şey değildir. Asıl imansız olmaktan korkmak gerekir. İmanlı isen; ölümden korkma kardeşim. Sevin. Rabb’ine kavuşuyorsun. Kuru kuruya hiç kimse Cenneti beklemesin ve yine şehitlik ummasın oturduğumuz yerden. Cennet kazanılmaz, şehitlik de nasip olmaz. ‘Allah, sana Cennet’i nasip etsin’ demekle cennet nasip olmaz. Sen Cennet’e aday olursan; o yolda çalışır, çabalarsan Cennet’i görürsün. Şehitlik makamı, Allah’ın bazı kullarına hem Dünya hem ahiret hayatındaki mükafatıdır. Sen, Allah yolunda çalışırsan; nöbet tutarsan, Allah da seni şehitlikle mükafatlandırır inşAllah. Bu vesileyle ülkemizin, milletimizin bekası için şehit olan tüm şehitlerimizi; askerlerimizi, polislerimizi, güvenlik kuvvetlerimizi rahmetle yad ediyorum. Cenab-ı Hak, bizleri şehitlerimizin şefaatine nail eylesin inşAllah. Bizlere bu cennet vatanı bahşeden ecdadımıza Selahattin-i Osmaniye’nin o büyük azimli Allah dostu padişahlarına, hükümdarlarına Rabb’imden rahmet diliyorum. Cenab-ı Hak onlara layık olabilmeyi hepimize nasip eylesin, ecdadımıza, şehitlerimize ve geçmişlerimize rahmet eylesin. İnşAllah. Cenab-ı Hak, ölmeden ölüme hazırlık yapabilmeyi, ahiret yatırımlarını artırmayı. Ahirete giden yolda kesemizi doldurmayı, imanla Kuran’la Rabb’imizin huzuruna varabilmeyi kolayca hesabımızı verebilmeyi nasip eylesin inşAllah. O demde perdeler kalkar, perdeler iner. Azraile hoş geldin diyebilmekte hüner.

HAYIRLA KALIN, ALLAH’A EMANET OLUN!   

İLAHİYATÇI-YAZAR SALİH KEBAPÇI @salihkebapcii

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Görüntüleme Sayısı