Geçerli bir evliliğin doğurduğu sonuçlar
derken bu evlilikten karı ve koca için doğacak hak ve borçlar kastedilmektedir.
Evlilikte eşlerin birbirlerine karşılıklı
sevgi, saygı ve sadakat borcunun olduğu muhakkaktır. Çocukların bakım ve
terbiyesi de eşlerin müşterek borçlarındandır.
Bunlar dışında karı ve kocanın evlilikten doğan birtakım hakları daha vardır ki hukuk düzeni daha çok bu haklar ve bunların ifası üzerinde durmaktadır. Tabiatıyla bir taraf için hak olan diğer taraf için borç teşkil etmektedir
Bunlar dışında karı ve kocanın evlilikten doğan birtakım hakları daha vardır ki hukuk düzeni daha çok bu haklar ve bunların ifası üzerinde durmaktadır. Tabiatıyla bir taraf için hak olan diğer taraf için borç teşkil etmektedir
MEHİR NEDİR? MEHİR NEDEN VERİLİR?
Aziz Dostlar Kıymetli Kardeşlerim Erkeğin evlenirken karısına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya sair bir mala mehir denmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de evlenen erkeğin karısına
vermek zorunda olduğu mehirle ilgili olarak müteaddit âyetler vardır. (en-Nisâ
4/4, 24) Birçok toplumda evlenme esnasında eşlerden birinin diğerine veya
diğerinin ailesine para ya da sair bir mal verme geleneği vardır.
Hıristiyanlardaki drahomada olduğu gibi zaman zaman aksi örnekleri görülmekte
ise de umumiyetle kadın değil, erkek tarafı evleneceği kızın ailesine bazı
hediyeler vermekte ve ödemelerde bulunmaktadır.
Eski Türkler’de de bu anlamda olmak
üzere kalın uygulaması
vardır. Kalın evlenecek erkeğin müstakbel karısının ailesine yaptığı ödemeler
anlamında kullanılmaktadır. Bu ödemeler mutlaka evlilikten önce yapılırdı.
Benzer uygulamaya muhtelif adlarda (meselâ mehir, dowry) diğer toplumlarda da
rastlanmaktadır. Bu yönüne bakarak evlenme akdinin eski dönemlerde bir satım
akdi, erkeğin yaptığı edimin de bir satış bedeli olarak kabul edilip edilmediği
tartışılmıştır
Değerli Dostlar İslâm hukukundaki mehir
uygulaması da bir yönüyle bu uygulamaya benzemektedir. Ancak yine de aralarında
önemli bir fark vardır. İslâm hukukundaki mehir evlenecek kızın ailesine değil,
doğrudan kendisine verilmekte veya doğrudan ona borçlu olunmaktadır.
Dolayısıyla İslâm hukukunda uygulandığı şekliyle mehirin satış bedeline,
evlenmenin de satım akdine benzetilmesi mümkün değildir. Çünkü nikâh akdini
satım akdine benzettiğimizde satım bedeli bizzat satımın konusu olan kimseye
verilmiş olmaktadır. Öte yandan evlenecek kızın evlenme sözleşmesinin tarafı
olduğunda hiç tereddüt yoktur.
Bir kimsenin bir akdin hem konusu hem de
tarafı olması ve satım bedelini de bizzat alması hukuken mümkün değildir.
Üstelik kadın almış olduğu bu mehir karşılığında Hanefîler’e göre herhangi bir
çeyiz hazırlamak mecburiyetinde de değildir. Diğer mallarında nasıl tasarruf
edebiliyorsa bunda da aynı şekilde tasarruf etme hak ve yetkisine sahiptir.
Ayrıca mehir nikâhın şartlarından değil sonuçlarından biridir; nikâh esnasında
belirtilmemiş bile olsa, hatta verilmeyeceği şart edilmiş bile bulunsa yine
evlenen kadın mehire hak kazanır. Mehirin belirlenmemiş bulunması evlenmenin
geçerliliğine halel getirmez. Bu yönüyle de mehir satım bedelinden
ayrılmaktadır. Çünkü bir satım akdinde satım bedeli sonuç değil o akdin sıhhat
şartlarından biridir. Satım bedeli belirlenmediğinde akid fâsid olur.
MEHİRİN ÖNEMİ
Değerli Dostlar İslâm dünyasının önemli bir
kısmında uygulanma imkânı bulan Hanefî görüşünü dikkate alırsak İslâm hukukunda
mehirin kadını hem evliliğe ısındırmak hem de ona belli bir malî güç
kazandırmak düşüncesiyle getirilmiş olduğunu söylememiz gerekir. Özellikle kocanın
sahip olduğu tek taraflı irade beyanıyla boşama yetkisini kötüye kullanması
durumunda kadın böyle bir malî imkâna fazlasıyla ihtiyaç duyacaktır.
Boşanma
hakkının suistimal edildiği bölgelerde mehir miktarının yüksek tutularak bu
suistimale belirli ölçüde engel olunması da mehirin kadına ve evlilik birliğine
kazandırdığı bir başka avantaj olmaktadır.
Mehirin mahiyeti ve çeyiz konusunda Mâlikîler
Hanefîler’den farklı düşünmekte ve mehiri âdeta evliliğin kuruluş harcamalarına
kocanın önceden yapmış olduğu bir ödeme olarak kabul etmektedirler. Çünkü
onlara göre kadın almış olduğu mehir karşılığında ve onunla orantılı bir çeyiz
hazırlamak mecburiyetindedir.
MEHİRİN MİKTARI NE KADARDIR?
Muhterem Kardeşlerim Mehir olarak her türlü
mal veya parasal değeri olan her türlü menfaat tesbit edilebilir. Mehirin en az
miktarı Hanefîler’e göre 10 (ilk asırda 10 dirhem yaklaşık iki koyun bedeli
idi), Mâlikîler’e göre ise 3 dirhem gümüştür. Şâfiî ve Hanbelî hukukçulara göre
ise mehirin bir alt sınırı yoktur, tıpkı bir üst sınırı olmadığı gibi. Mehirin
üst sınırının olmadığı konusunda Hanefî ve Mâlikîler de diğer iki mezhep gibi
düşünmektedir. Hz. Ömer kendi halifeliği dö- neminde evlilikleri kolaylaştırmak
için mehire üst sınır getirmek istemiş, fakat bir kadının “Onlara kantarla vermiş olsanız da hiçbir
şeyi geri almayın” (en-Nisâ 4/20) âyetini delil getirmesi
karşısında bu düşüncesinden vazgeçmiştir.
Muhterem Kardeşlerim Mehir nikâh anında
belirlenip belirlenmemesine göre ikiye ayrılmaktadır. Eğer nikâh anında
belirlenmişse buna mehr-i müsemmâ,
belirlenmemişse buna da mehr-i
misil denir. Misil mehir evlenen kızın akrabaları arasında her
bakımdan kendi konumundaki kızlara ödenen mehir demektir. Bir anlamda rayiç
mehir olmaktadır. Evlilik sırasında mehir belirlenmemişse veya bir sebeple
belirlenen mehir geçersiz sayılırsa o zaman evlenen kadın misil mehire hak
kazanır. Mehir, ödenme zamanına göre de muaccel veya müeccel mehir
diye ikiye ayrılmaktadır.
Muaccel mehir evlilik anında peşin olarak ödenen
mehir demektir. Ödenmesi sonraya bırakılan mehire de veresiye mehir anlamında
müeccel mehir denmektedir. Ödenmesi sonraya bırakılan mehir için bir ödeme
zamanı belirlenmişse o zaman ödenir. Ancak genellikle yapıldığı üzere bir vade
belirtilmemişse mehirin vadesi boşanma anında veya taraflardan birinin ölmesi
durumunda gelmiş kabul edilir.
Sevgili Kardeşlerim Sahih bir evliliğin
ardından mehirin ödenmesinin gerekli olması, bir başka ifadeyle mehir borcunun
doğması için ya evlenen kadın zifaf için hazır olmalı ve aralarında sahih
halvet vuku bulmalı veya taraflardan birisi nikâhtan sonra ve zifaf veya sahih
halvetten önce ölmüş bulunmalıdır.
Sahih halvet eşlerin izni olmadan kimsenin
giremeyeceği, erkek ve kadının, kimsenin göremeyeceği, uğrayıp rahatsız edemeyeceği
bir mekânda baş başa olmaları anlamına gelmekte ve bazı bakımdan zifafla aynı
hukukî sonuçları doğurmaktadır. Nikâh akdi yapıldıktan sonra, fakat zifaf veya
sahih halvetten önce bir ayrılık vuku bulursa ayrılığa kimin sebep olduğuna
bakılır.
Eğer ayrılığa erkek sebep olmuşsa mehirin yarısını karısına
ödemelidir. Ayrılığa kadın sebep olmuşsa veya erkek velisinin kendisi adına
yapmış olduğu evliliği bulûğ muhayyerliği denilen seçim hakkını kullanarak
bozmuşsa eski karısına mehir adına herhangi bir ödeme yapması gerekmez.
Kıymetli Dostlar bir sonraki yazımıza İslam’a
göre nafakanın hükmüyle devam edelim İnşallah
HAYIRLA KALIN ALLAH’A EMANET OLUN GÜNÜNÜZ
MÜBAREK OLSUN
ARAŞTIRMACI İLAHİYATÇI EĞİTİMCİ YAZAR SALİH
KEBAPÇI
Twitter.com /
@Salihkebapcii Salihkebap1@gmail.com
KAYNAK: Türkiye Diyanet Vakfı yayınları ilmihal cilt 2 İslam ve
Toplum